"kimseden bir işaret gelmeyecek
bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa
söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca
hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi
kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
öğretmek için cephe nedir
kıyam etti
torunu kucağında
dönünce bütün gövdesiyle döndü
bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
bir bilinebilseydi
nedir veçhe." **
"malını 40 gün ard arda ümmetimden saklayan bizden değildir" diyerek stokçulara, komşusu açken tok yatanlara, olupta yok diyenlere, fakirin fukaranın gözünün içine bakıp götürenlere en güzel ayarı vermiş.rahmet.
Dünyanın gelmiş ve gelecek en büyük, en yüce insanı.Büyük devrimci.Onun yaptığını yapan hiç olmamış ve olmayacak da.
Diğer peygamberlerden farkı , tüm aleme gönderilmiş olması.
Öbür dünyada kurtuluş vesilemiz.
Hakkında yapılacak tüm övgülerden daha büyüğünü hak eden insan.
söz meclisten elbet dışarı ama, normalde devrim kelimesini duymaya bile dayanamayan kimi islamcı ya da müslümanların; Hz.muhammed'i överken o'nun devrimci yanını da mutlaka eklemeleri, eklemek istemeleri garip demeyeyim de ilginc geliyor bana...
nebilerin nebisi, insanların en şereflisi, allah'ın habibi sevgili peygamber efendimiz (s.a.v).
Resulullah (s.a.v) birgün sahabelerine:
''Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennet'e girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem''
Bu sözleri üzerine ona denildi ki:
''ey Allah'ın Resulü biz senin kardeşlerin değil miyiz?''
O şöyle cevap verdi:
''sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedi''
Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri, beyaz bile karadır
nurullah genc
alemlere rahmet, sefkat peygamberi.
dusunuyorum da taifte taslandiktan sonr yanina gelen cebrail (a.s) 'istersen su daglari uzerine yurutelim' dedikten sonra ' belki ileride nesillerinden musluman cikar' demen senin farkini gosteriyor ya rasulallah.
o ne sabirdir. o ne guzel dusunmektir onca ezaya cefaya ragmen.
kendisini takip ettigini iddia edenlerin yasadıgı hayatın binde birini bile yasamamıstır.
tıpkı 1400 sene once colde yasayan digerleri gibi.
keske bugun uzerinden nemalananları kıclarına tekmeyi vurarak 1400 sene oncesindeki
arabistan colune gonderebilsem..eminim muhammedin cok hosuna giderdi..
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
ihtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler şahının hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
ilkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gölgesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, birgün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri, beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
iniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efganımın
içimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
insanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan, yakından-
Mümin döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
iki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi.
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
hu hu lara karışsın
Aminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler!
Åz(imdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi
Nerde kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı
Ve birgün, ki gaflet
çöller kadardı,
Halimenin kucağında
Abdullahın yetimi,
Aminenin emaneti ağlardı!
Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada
Mevli ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!
Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı nda derebeyi
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği
iyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!
Åz(u gördüğün duvarlar ki
Kimi Taiftir, kimi Hayberdir
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi
Günahın kursağında
Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar:
Semaveyi boşaltıp
Saveyi dolduranlar
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selmanlar!
Gözleri perdeliyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
hu hulara karışsın
Aminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler!
Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Åz(imale giden yoldaşlar?
Ey Abva;da yatan ölü
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene hala,
çöller ses verir:
Yaleyl susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüzbin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!
Ebubekir;de nur, Osmanda nurlar
Kureyş uluları karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Alinin önünde kapılar açılır,
Alinin önünde eğilir surlar.
Bedirde, Uhud&da, Haybede
Hakkın yiğitleri, şehid olurlar
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh kanadlıydı.
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
hu hulara karışsın
Aminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
iyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!
Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin Tekbiini;
Evliya, okusun Kuran’lar!
Ve Kuranı göznuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osmanlar!
Natini Gaalip yazsın, Mevlidini Süleyman;lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan;lar!
çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel;
Miraçtan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanad, rüzgar kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad…
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davud okusun!
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
hu hulara karışsın
Aminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler!
Arşın kubbelerine adı nurla yazılan,
ismi semada Ahmet, yerde Muhammed olan,
Yedi katlı göklerde Hak cemalini bulan,
Evvel ahir yolcusu, ya Hz. Muhammed!
Sağanak nur yağmurları inerken yedi kattan,
O gece Sendin gelen ezel kadar uzaktan.
Melekler her zerreye müjde verirken Hak'tan,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
Güneşler o gecenin nuruna secde ederken,
Yıldızlar, meşk içinde kâinat vecd ederken,
Bütün hamd ve senalar yüce Rabb'e giderken,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,
Cehalet bayrakları birer birer inerken,
Bin yıllık küfür ateşi ebediyyen sönerken,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
O gece Save Gölü mucize ile kururken,
Kisra saraylarında sütunlar savrulurken,
Arzdan arşa âlemler, rahmetini bulurken,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş'alesi;
Sabır doruklarında, beşerin en yücesi;
Senin cennet mekânın, fakirlerin hanesi...
Gönüller hazinesi ya Hz Muhammed!
Sen ki doğum kundağı ak bulutla örülen,
Doğar doğmaz Allah'a secde emri verilen,
Alnında, âlemlere rahmet tacı görülen,
Kâinat Efendisi ya Hz. Muhammed!
Sana şahit sonsuzlar, ezelden beri her an.
Sana şahit âyetler, her zerre ve her mekân.
Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can?
Sen her canda canansın ya Hz. Muhammed!
Miraç Gecesi bir bir açılıyorken gökler,
Seni selâmlıyorken her katta peygamberler,
Öyle bir an geldi ki durdu bütün melekler,
Hakk'a yalnız yürüdün ya Hz. Muhammed!
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin.
Dünyada dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin.
Mevlâ bütün beşeri, ümmetinden eylesin.
Sancağının altında ya Hz. Muhammed!
Hak ile kul vuslatı, o ilâhî düğünde,
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde,
Hasatları has tartan o terazi önünde,
Noksanlarım bağışlat ya Hz. Muhammed!
Biliriz ki hükmü yok bu dünya nimetinin.
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin.
Sana selât ve selâm gönderen ümmetinin,
Cennetler şahidi ol ya Hz. Muhammed!
kendisine küfre varan hakaretler eden, türlü işkenceler eden ve elinden geldiğince zulmeden kişilere gösterdiği hoşgörü ile döneminde tüm insanların takdirini toplayan ama günümüzde ona yapılan hakaretlere de engel olamadığımız son peygamber. tüm insanlara ve cinlere gönderilmiştir, bu yüzden herkesi dinine davet etmiş olması normaldir.
"dunya neye sahipse o'nun vergisidir hep.
medyun o'na cemiyeti, medyun o'na ferdi
medyundur o masuma butun bir beseriyyet
ya rab! mahserde bizi bu ikrar ile hasret" *
(bkz: faran daglarinda acan sevgili)
hakkında yazılanları okurken temelsiz, yanlış bilgilerle ve yalanlarla dolu bir sürü iftira ve karalamayla karşılaştığımda önce tek tek cevaplayayım dedim, ama ben onun kadar merhametli ve sabırlı değilim ne yazık ki.
ey sapkınlardan olanlar, efendimizin evliliklerine takılmaya çalışan, Kur'an-ı kerimdeki ayetleri kendi işlerine göre çarpıtan, aklınca güneşi elleriyle gölgelemeye çalışanlar;
size çok samimi tavsiyem, vaktiniz varken, henüz huzur-u mahşere varmamışken okuyun, araştırın, öğrenin. ondan sonra suçlamaya karalamaya samimi olarak bişey kalırsa elinizde, inanmayın. ama bilmeden, kulaktan dolma, yanlış okuma bilgilerle iki cihan serverine laf atmayın, bunların altından asla ve asla kalkamazsınız. Allah hepinize hidayet etsin.
efendimiz, bütün alemlerin yaratılma sebebi. şimdi bol keseden sallayıp o'na hakaret edenler dört kolluya bindiklerinde inanacaklar belki. ama ne onların inandığını burada kalanlar görecek, ne de bunun, artık onlara faydası olacak.
bazı cahillerin, kendisini tanımak için çaba harcamadan düşmanca tavır takındıkları mübarek insandır... efendimizdir.
diğer dinlere mensup kişiler Hz.muhammed e saygı gösterirken, müslümanlığı sadece kimlikte din hanesinde yazan kişiler kötülüyor, iftira ediyorlar.
bilip bilmeden saçma sapan yorum yapacağınıza hayatınızda bir değişiklik yapıp elinize bir kur'an alın. bakın o kötülediğiniz muhammed sizi nasıl sonsuz bir merhametle kucaklamış.
okuyun, utanın.
aklıma her düştüğünde (hiç çıkmıyor ki) beni derin düşüncelere sevkeden yüce kişi. öyle büyük erdemlere sahip ki. düşünün ki sizi ellerinden gelse bir kaşık suda boğacak olan kişiler için allah tan af diliyor. bu bile yeterlidir bence.
edit: buna da kötü oy veren oldu ya çok yaşayın emi. siz de olmasanız.
taif de kendisini taşlayan zihniyet için dahi bedduada bulunmayan (zira cebrail(a.s) iki dağ arasında kalan taifi allah ın izniyle yerle bir edeyim derken allah resulü onlar için allahtan af diler)merhameti ve insanlığı açısından tarif edilemeyecek enginliğe sahip ümmeti olmakla şeref duyduğum kişi.