Belki her zaman varolmuştur belki de hiç varolmamıştır. Arıyoruz...
Bazen tam bulacakmış gibi olurken yine yanıldığımızı görürüz.
Bazen de aramadığımız için bulamadık.
Hayatın anlamı; bilinmezlikte, önce aydınlıkta sonra karanlıkta...
Ummadığımız her yerde...
kavanoza hapsolmuş sinek gibi bu yerküre üzerinde anlamsız yaşamak özgürlük değil, olsa olsa deliliktir. Delilik te en büyük özgürlük olduğuna göre yazarımıza hak veriyor ve deli dolu günler diliyorum.
bu hayatta hiçbir şeyin bir nedeni yok. hiçbir şey birbirine bağlı değil. sonsuz bir serbest hareketlilik, boşlukta süzülme hali.
anlam veremediğiniz şeylere kendi kendinize bir anlam yüklemekten vaz geçerseniz tam manasıyla özgür olursunuz.
Sormayın bilmiyorum, ilgilenmiyorum yaşımla,
Yaşamadım demeye utanırım, gezdirdiğim naaşımla,
Ne zoraki buradayım, ne de gitmemeye ayarlı zamanımla,
Bir koşum yolu katediyorum, sırtta anılar, göğsümde imanımla.
Sormayın bilmiyorum, ilgilenmiyorum yarınımla,
Yapacağım demeye utanırım, gölgeme sokulmuşluğumla,
Ne mecburi çabadayım, ne de etrafıma karşı duyarsızlığımla,
Bir tutam hayatı tüketiyorum, vebalsiz ufkum, dilimde dualarımla.
Hayatın anlamı diye bir şey yoktur herkes bi anlam yüklemeye çabalar sadece hayatta olmamızın sebebi iyi insan olmak ahlaklı olmak şerefsizlik yapmamak gülmek eglenmek ölmek hayattan devamlı bi beklenti içerisinde olmak insanı sadece yıpratıyor boşverin gitsin.
Bu sanırım en çok insanın sevdiği işi yapmasıyla ya da yaptığı işi sevmesiyle alakalı bir durum.
Sosyoloji tarihçileri rönesans ve reform hareketleri gibi avrupa aydınlanmasının altında yatan en büyük gücün bu olduğunu söyler. Yani tüm kilise baskısı, skolastisizme, kast sistemine kısaca her şeye rağmen en azından belli bir kesim insanın sevdiği işi yapabiliyor olmasına, sanata ve bilime ulaşabiliyor olmasına...
usta çırak ilişkisine dayalı bir sistemle insanların belli bir takım zanaat ve mesleki eğitime ulaşabiliyor olması zaten bizim topraklarımızda da bilinen bir kavram.
Fakat bu asla toplumsal değerler sonucu kişiye dayatılan, yapılabilesi en iyi iş olduğuna inandırılan iş/meslek olmamalı. kişi bu anlamda kendini tanımalı ve ne yapmak istediğini belirleyebilmeli. insanlara dokunmayı sevmeyen doktorlar, gürültüye tahammül edemeyen öğretmenler veya metrolarda gitar çalma, şiir yazma arzusuyla yanıp tutuşan mühendisler, bankacıların yaşadığı toplumların bireylerinin ne kendilerine ne de içinde bulundukları topluma gerçek anlamda bir faydaları olamaz.
Araştırmalar da gösterir ki; yapılan işin seviliyor olması kişinin üretkenliğini kesinlikle arttırıyor. en güçlü motivasyon kişinin içinden gelen motivasyondur. Üretebilen insan kendini gerçekleştirebilen insandır. Ve kendini gerçekleştiren insan hayatın anlamını bulamasa da sorgulayabilen insandır fikrimce.