hayatı anlamak demek artık hayatın bitim aşamasının nefesi almak demektir. zira hayat dediğimiz kavram kendini anlatmaz. anlatmak istediği anlarda vardır elbet. ama bu anlara biz pek rastlayamayız. biz insanlar hayatta yaşarken görmemiz gereken ip uçlarını göremeyiz ve görmek istemeyiz. çünkü ip uçları bizi kurtarma eylemi yerine boğacak zannederiz. ve bu yüzden hayatı anlamayız. anlıyor gibi yaparız. hayatın öz anlamı ise görevlerimizi muntazam yerine getirmektir.
söylenmez ancak yaşanır, bilinmez ancak hissedilir. muhtemelen karnının doyması, ama sevdiklerinle, ve kendini severken. ya da aklının dolması, güzel bilgilerle, düşüncelerle. ya da gönlünün dolması, güzel duygularla. biraz da dünü beğenmemek, bugün daha iyi demek, yarın için umit etmek.
bunu düşünecek kadar rahat şartlara sahip olabilmektir. yemek, barınma, ve sağlık konuları halledilmiştir ve şimdi ayaklarınızı uzatıp bu döngüye devam etme sebebini anlamaya çalışabiliyorsunuzdur. ne mutlu size.
hayatımda gördüğüm en s.klemez en kibirli en vurdumduymaz en özür dilemez insanın okuduktan sonra küs olduğu herkesle barışmasına sebep olan tolstoy kitabı.
ne olduğunu bilmesek de, ne olmadığını biliyoruz.
hayatın anlamı, ne bir ömür uğruna çalıştığınız kariyer, ne girdiğiniz sınavlar, ne bitirdiğin üniversitedir.
e öyle ise neden hala yaşarken tutturduğumuz bunca telaş?
başı ve sonu olan bir döngünün içerisindeysek, her oksijen alışımızda, her karbondioksit salışımızda sona bir adım daha yaklaşıyorsak, belki de zamandır hayatın anlamı. çabucak eriyen tatlı bir dondurma misali.
musa'ya göre tanrı
isa'ya göre sevgi
muhammed'e göre kardeşlik
ömer'e göre adalet
marx'a göre para
hitler'e göre büyük almanya
che'ye göre başkaldırı
atatürk'e göre özgürlük
on gün önce tanıştığım minik kürt kızı dicle'ye göre çikolata
neşet'e göre hasret
mevlana'ya göre vuslat
hacı bektaş ı veli'ye göre disiplin
newton'a göre proton
hayyam'a göre şarap
mahpustakine bir sıcak türkü
freud'a göre cinsellik
erikson'a göre sosyallik