aydınlanma, modernite sonrası endüstriyel devrim ve bilgi çağı boyunca insanoğlunun sosyal olarak yani toplum içinde evrildiği insan tipini fark ettiğiniz anlarda saklı olan gerçeklerdir. dünyanın birçok yerinde insan parçası olduğu sistemde hayatta kalabilmek için fırsatları zorlamak durumundadır. bunun için baskın ekonomik ideolojileri de suçlayabiliriz, yönetim politikalarını da. ama şu konuda herkes hemfikir olacaktır diye düşünüyorum. ekonomik refaha ulaşabilmek , hayatta kalabilmek , mütevazi hayallerimizi gerçekleştirebilmek adına izlediğimiz yolu ahlaken ne kadar haklılandırabileceğimiz konusu tamamen muamma. kimse yaptığı seçimlerin hangi motivasyonla yapıldığını düşünmek zorunda değil. birbirimize her anlamda muhtaç olduğumuz toplumda hepimiz birbirimizi araç olarak kullanmak durumunda bırakılıyoruz. herkes vazgeçilebilir, saf dışı bırakılabilir. önemli değerlerin altı boşalmış durumdadır. değer olduğunu savunabileceğimiz neredeyse hiçbir şey yoktur ; hiçbir eylemimizin hangi niyetle yapıldığına dair de bir güvence kaynağımız yoktur. var olan tek pusula çıkarlarımızı en az yara alarak sağlayacak olandır. böyle bir durumda sizin ahlaklı davranma şansınız yok. herkes sizi sizden başta her türlü şey olmaya zorlayacaktır. nazik olma şansınızdan tutun fedakarlık yapmaya kadar her imkan elinizden alınacaktır. çünkü hepsinin bir çıkar uğruna yapıldığı düşünülecektir. bu insan doğasının kirli yapısından olduğu kadar da içine doğduğumuz sistem yüzünden de böyle. bunu inkar etmemek gerek. siz sizden beklenmedik derecede aptalca ama iyi olmak adına yaptığınız eylem için suçlanacak, hakkınızda her türlü haksız yorumlar sizi tanımlayan cümleler haline gelecektir. insanların sizi olduğunuz gibi tanımaya vakitleri olmayacak, onların yolunda ne kadar az engel olursanız o kadar tanınma şansınız olacaktır. hatta onların çıkarı için olan bir şeyi bile yapma şansınızı bile elinizden alabilirler, bit yeniği vardır dıye. kendinizi ben nerede yanlış yapıyorum diye sorgularken bulacaksınız. bu ben iyiyim insanlar kötü düşüncesiyle beslenmiş kindar ve klişe bir serzenişten öte, artık anlamın ve ahlaki olan yada olmayan eylemlerin arasında bir fark kalmadığının, kalmamasının da bir önemi olmadığının yarattığı girdabın habercisi bir mesaj niteliğindedir.
varlığından emin olduklarının bir anda yok olması,
saygı ve sevgi beslediklerinin bütün şereflerinin yok olması,
teknoloji çağını internet çağını bir kenara bırakmayı bilmeyen insan oğlu.
asıl olan tek unsurun yurt oldugunun farkına varmamız ( yeni yeni )
ışık hızıyla değişen yoklukta yok olan ipsiz sapsızları tanımak.
en acı olan gerçekse otuz seneni boşa yaşayıp otuzundan sonra heycanlanmamız.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1354461/+ Neredeyse hepimizin unutabildiği acı ama en kabullenebilir gerçek; Ölüm. Allah'ın rızasını bu dünyadayken kazandıktan sonra yalnız da ölünse yanında birileri de olsa çok fark etmez. *Her nefis ölümü tadacaktır.* (Âl-i imran, 3/185; Enbiyâ: 21/35; Ankebut, 29/57)
hayatın en acı gerçeği ölümdür bana göre. öyle katıksız bir gerçektir ki...Kimimiz öldükten sonra yaşama inanırız, kimimiz inanmayız fakat ölümün kendisini çok iyi tanırız.
bir gün bizi alıp götürecek bir rüzgardır ölüm, o rüzgar ki iliklerimize kadar titretir.
istiyorum ki şu fight club'ın son sahnesi gibi, pencereden bakarken binaların patladığını, şehrin yıkıldığını göreyim. çivisi çıkan bu dünyada öyle çok acı var, öyle çok.