insanlara ufacık yardımlarda bulunmak, tanımadığınız insanlara bile. sonrasında o kadar çok teşekkür ediyorlar ki devleti kurtardınız sanırsınız..
insanları dinlemek hatta dinleyebilmek..kimse o kadar sabırlı değil ki artık..herkes kendi dalgasında, herkes kendi telaşında..
başkalarını düşünebilmek..
ben küçükken* yöresel kıyafetler giyip uzun dondurma alma aygıtıyla türlü şaklabanlıklar yapıp dondurmayı sinirlerim bozulana kadar vermemeni özledim!!!
özledim artık tam ağlama pozisyonuna gelecekken,senin babamdan aldığın sinyalle "al bakalım ufaklık dondurmanı" demeni özledim!!!
eskıye gore aslında bı cok sey kaybedılmıs ve farkına bıle varılmamıstır.. bunların en basında komsuluk gelmektedır.. eskıden bır ornek vermek gerekırse tuplu ocakların yada ısıtıcıların yenı cıktıgı donemlerde butun mahalle hangı evde o aletler varsa oraya gıder we onları kullanırlarmıs..o aletlere sahıp olan aıle ıse karsılık beklemeden seve seve paylasırmıs... sımdı ıse bırakın boyle bı ıstegı tuz ıstıyecek kadar bıle yakınlık kurulamamakta karsı kapıyla...
saygı. egoizmin tavana vurması sonucu toplumsal iletişim sekteye uğramakta, sonuçta insanlar sadece kendilerini önemsemekte, başkalarına değer vermemektedir.
gençlik vurdumduymazlığı, çocukluk masumiyeti, çelik çomakda üstün gelme hırsı, tüm çocuklar biraraya toplanıp mahallenin abisinden gulyabani hikayeleri dinleme seansları, sıra arkadaşın dil çıkarmasını öğretmene şikayet etmenin verdiği vazgeçilnmez huzur ve rahatlık, kardeşle yastık savaşı yapma keyfi, tüm mahalleli arkadaş güruhu toplanıp pikniğe çıkma zevki sonra pikniğe gidilen yerin yasak bölge olduğunu öğremenin akabinde görevlinin nezaretinde olabildiğince hızla eve doğru topuklamanın verdiği heyecan ve korku, kendi çaban ve emeğinle sapan, yay yapmanın verdiği gurur ve hemen sonrasında atılan ilk taşın evin camını kırmasıyla anneden yenilen okkalı tokadın verdiği utanç... sözün özü ne kadar masum ve insani duygu varsa hepsini çalar götürür zaman yerine koydukları ise hiç bir zaman dengelemez hayat terazisini.