bildiğin çıkar ailesi olmuşuz biz milletçek. sanki bundan bir 20 sene önce fertleri azken, şimdi çekirdek ne kelime, aşiret olmuş o soyadı çıkar olan aile de haberleri yok.
tanım: vicdani ya da manevi bütünlüğün içerisinden yavaşça kendisini soyutlayan şeylerdir.
hayaller, gerçeklerin acımasızlığını gördükçe hayal kurmamaya başlıyoruz, çünkü biliyoruz ki hayallerimiz hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. ama hayal kurunca mutlu olabildiğimizi unutuyoruz, sıkıcı ve monoton bir hayat yaşamaya başlıyoruz zamanla.
samimiyet, önceden arkadaşlıklar daha bir güzelmiş sanki, ben görmedim onları burda görmüş geçirmiş biri gibi anlatamam. ama babamdan, annemden, ananemden dinlediğim kadarıyla önceden daha samimiymiş herkes. çıkar üzerine kurulu ilişkiler yokmuş mesela. paranın bu kadar önemli olmadığı bir çağda yaşamak isterdim.
yaşama sevinci, eskisi kadar değil artık, çocukken daha bir mutluyduk sanki. hayatın gerçekleri bize adeta bir tokat gibi vurdu ve kendimize geldik. yalan, iki yüzlülük, çıkar, menfaat... bunların anlamlarını bile bilmezken, en yakınlarımız bize öğretti bunları. sağolsunlar hepsi...
içimizdeki çocuk, doksan yaşına gelse de, içindeki çocuğu öldürmemeli insan. çünkü içimizdeki çocuk bizim hayal kurmamızı sağlayan şeydir. yaptığımız, yaşadığımız her şeyden zevk almayı bilmeliyiz, yoksa yaşamanın ne anlamı kalır ki?
ve saflığımızı kaybettik, yüzümüz kirlendi. yalan söyler olduk, pembe, beyaz, mor yalanlar. yalanın rengi olmaz halbuki.
(bkz: anlayış)
bir de ince siyah saç tacı. bundan 4-5 sene öncesi asla çıkarmam ben bunu kafamdan diyordum. yavaş yavaş çıkıvermiş hayatımdan başlık hatırlatti.
önce 45 lik taş plaklar vardı. sonra plastikten daha teknolojik plaklar çıktı, sonra kaset geldi ve, tüm plakların saltanatına son verdi. sonra cd ler geldi. kaset de varlığını daha fazla sürdüremedi. ve daha sonra flaş bellekler de gelince, cd bile ölümü erken tattı. artık bundan sonra bir tuşa basınca, istediğin şarkıcı yanına ışınlanıp canlı performans sergileyecek herhalde.
bu arada doğumum milattan önce değil. hz. isa dan bikaç yaş küçüğüm...
gözleri ve düğmeleri kömürden, burnu havuçtan kapı önlerine dikilen kardan adamlar. * ellerimiz donardı, kar eldivenleri de ıslatırdı morarmış yumruklarla evin kapısına vurup sobanın dibine çökerdik eskiden. illa ki sobanın üstünde içi su dolu bi çaydanlık olurdu hafif bir sesle fokurdardı. eldivenler soba borusuna takılan askı gibi bir şeyin üstünde kurumaya bırakılırdı. *