türkiye'den somali'ye yapılan yardımların iyice artması ve insanların mükemmel bir birlik beraberlik duygusu içinde kendini o insanlara karşı sorumlu hissetmesi.
az önce yanlışlıkla arayan yaşlı teyzenin 'yanlış numara' dediğimde suratıma kapatmak yerine 'kandilin mübarek olsun evladım, duaların kabul olsun' demesi.
mesafe kısa ama memleket türkiye; ille de muhabbet:
- ne iş yapıyorsun birader?
gazetecilikten anlamam, hele objektif gazeteciliğin kenarından bile geçmem, haddime düşmese de militan olarak görürüm kendimi, yine de gazeteciyim dedim ne hikmetse.
- gazeteci mi?
- evet.
- sana bir soru soracağım.
- buyurun.
- bu amerika var ya
- evet?
- bu amerika bize de saldırır mı?
adamın korktuğunu sandım, halt ettim, rahatlasın diye şu an için öyle bir tehlike görünmüyor dedim, amerikanın türkiyeye mütemadiyen saldırdığı fikrini kendime saklayarak.
adam hayal kırıklığına uğramasın mı?
keşke saldırsa! dedi.
- niye?
- şöyle: bu serefsızler önlerine gelen memleketi istila ediyor, çoluk-çocuk demeden önlerine geleni öldürüyor, kimse bunlara bir şey demiyor, kanıma dokunuyor. diyorum ki: türkiyeyi de istila etseler, ankaraya kadar gelseler, ben de şu arabadan inip bir tanesini alnından vursam, onlar da beni kurşuna dizseler de şehit olup direkt cennete gitsem bizim günahımız çok birader, başka kurtuluşumuz yok.
şu işe bakın
tam memleketten ümidi keseyim diyorum, esrarkeş bir taksi şoförü ümidimi tazeliyor!
günlerce saçma sapan bir adam için ağlayıp, odadan sadece çöp dökmek, su içmek için çıkarken mutfakta babayla karşılaşıp yüzünü çevirip kaçmaya çalışırken sımsıkı sarılıp 'kızım ben seviyorum seni yetmezmi' demesiyle busefer hıçkıra hıçkıra ağlamak.