seyduna türkülerinden biri. kazım koyuncu seslendirmiştir.
--şiir--
kaçağım, eşkiya aşklar yaşarım durmadan
kaşla göz, dağla uçurum arası konar göçerim.
sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar,
sığsın ısterler defnelerim, küçücük saksılarına.
yetmez, dağbaşlarının teslimiyeti ıstenir,
ya katlim, ya ıhanetim.
bilmezler bir başka yolu olduğunu.
yani ben, eşkıya her yanı pusu.
gözlerindeki dumanlı dağlara sevdam,
zülfünde gölgeye sığınmam bundandır
o zaman keyif çatarım silah diye
sevdanın doruğuna.
buzullar erir nehirler yatak değiştirir
sevdalarını işıklarında yıkarlar
sonra da yürekleri seslerinde
gürül gürül akarlar
çıplak suretleri dağ başlarını resmeder
o dem ıklim değişir, hüzün olur.
yüreğimden gayrısına sır vermediğim doğrudur,
kaçaklıktır.
hadi gel şahrud'um dağlara gövde verelim,
göğsüm tahtasının altı ol.
yoksa vuracak beni hasretim bir tenhada
yakışır mı bir kaçağa ecel eliyle ölmek?
--şiir--
hayat denen sonsuzluğun
karşısında bir çocuğuz
düşe - kalka büyürken
kalkamayız birçoğumuz
bu hayat böyle mi olur
düşen hep yerde mi kalır
gün olur belin doğrulur
kim n'olacak belli m'olur
ama bitmez yolculuklar
belki biraz canın yanar
düştüğün yerde doğrulup
başlar yine ılk adımlar
bu hayat böyle mi olur
düşen hep yerde mi kalır
gün olur belin doğrulur
kim n'olacak belli m' olur.
bir hiclik ugruna didismek, savasmak, buyumek, gelismektir. shakespeare'e göre; "hepimiz yaşam denen sahnede aktörleriz."
ne icin oldugu cok bellidir. olum icindir hayat. tek gorevi olume iyi hazirlanmaktir. kisisel fikrim ise, hayat metallica'nin no clover sarkisinin sozleri gibidir." ardindan gorulur ki; tunelin sonundaki dindirici isik, sana dogru gelmekte olan bir yuk treniydi sadece." butun insanlarin bir istasyonda bulusup, trenin gelmesini bekleyip gitmek istedigin yere varmiktir. treni bekledigin anlar, beslediklerin umuttur. ama acimasiz bir seydir iste. umutla bekledigin tren gelmez, heyecanlandigin farlar sadece bir yuk trenin faridir. insanligin hayati o gun biter iste. bir yuk treni gelir sana carpar. komik bir trajedidir. yasamak olmektir( to live is to die).
iki gözünle dünyayı nasıl gördügündür..
yetenekli olanlar dünyayı iyi görürler ve mutlu yaşarlar.
daha yetenekli olanlar dünyasını güzel yapar ve onlarda mutlu yaşar.
tabi şans da önemli bi etken bu son durumda..
aslında kısacası bakış açısına göre iyi yada kötü bişi..
uzun bir yokuştan ibarettir hayat, çıkmak zorunda olduğun, sonunu merak ettiğin, savaştığın, yalanların arkasına sığındığın, neyin neden olduğunu çok sonra anlayacağın ama sabretmek zorunda olmanın verdiği inanılmaz ağırlıkla güldüğün, ağladığın,herşeye rağmen son anı beklediğin. Her şeyin başka bi dünyadan yansıma olduğunu kabul etmen gereken uygulaması en zor olan sanattır.
herşeyi bir çırpıda anlatan mor ve ötesi şarkısı. şöyle bir sahne canlansın gözünüzde: kötü anlarından birini yaşamaktadır kişi, anlaşılamamaktadır. bu lanet olası döngünün neden güzel şeyleri yarısında bitirdiğini anlamaz. e tabi yağmur da lazım, kulaklarda ise hayat. dur dedi artık .. .
kimileri için yaşancak olayların yaşanması ve elde edilecek emellerin elde edilmesi için kısıtlı zaman, kimileri için zaman kaybı, kimileri içinse yelkeni ordan oraya savuracak bir rüzgardır.
(bkz: amaçsız yaşamak)
(bkz: hayatın anlamı)
hayat insana sunulmuş bir armağandır. isterseniz bu armağanı en güzel şekilde kullanırsınız, onu hakkını vererek anlarsınız ve anlamlandırırsınız, isterseniz onun varlığını hiçe sayarak, onun nasıl oması gerektiğine ve mütemadi terakkisinin inkişafı size kalmıştır. siz ondan ne bekliyorsanız, o da size o şeyi sunar.
tabii bedelini ödemek koşuluyla!...
adına hayat denen haya(t)sızlıkta sürüklenirken dolu dizgin, bir çıkıntıya tutunmak istemek hayat. ve dur demek kendine, dur! dur ve yaşa artık.
belki de akıntıya kürek çekmek, mütemadi...
Ömrüm Hey Ömrüm
Seni Hatırlamak için YoLumu Uzattım
Daha FazLa Zaman Verdim Kendime
Bu Gece, Bu Orta Yaş Ovasında
Bu Hat Üzerinde
Bana Bir Tek Söz SöyLe...
sonu belli bir tiyatrodur; olanca sıkıcı hep bilinen şeyler hep aynı projektörler. hep aynı gölge; ve hep her şey dönerken hep aynı sabitlik hep kabul edilemeyen bir şeyler. ama oyuna da pek benziyordu; bozulana kadar!