Öncelik belirtmeden anlatmak istiyorum. anlatmak istiyorum ki, mesela, sigaram yok şu an ve gerek de yok sigaraya. bir nokta geliyor ki, sigara bile yanmıyor. bu değildi. başka bir şey vardı parmaklarımın ucunda, gözümün içinde. mezarlık diyecektim mesela; mezarlık... kar altında daha güzel görünüyor mezarlar, onu diyecektim. bir de şu mezar taşlarının üzerindeki yazılar, komik oluyor. bazı mezar taşları da, anason kokusu duymak istiyor, biliyorum.
"birinin hem doğumunu hem ölümünü görmemeli kimse." demişti babam. evet... bu da eklenmeli dünyanın düzenine. ne çok eksik var!
Öncelik belirtmeden anlatacağım. pencerenin önünde bir kedi var, hep hamile. hiç doğurmuyor... hayat çok komik, insanlar dramatik sadece.
salıncaklar var bir kere bu hayatta. salıncak... üstlerine oturup yalnızca sallandığımız şeyler. sallanmak mutlu ediyor bizi. yok, sadece çocukları değil, sadece çocukları olsaydı, parklarda büyüklere salıncak yasağı konmazdı. böyle bir yasak var mesela, hala komik değil diyorlar yaşamak.
trafik ışıklarına mavi de eklenmeli. neyi işaret eder bilmem. ama olmalı. trafik ışıkları da çok eksik mavi'siz. trafik bu yüzden sıkışıyordur büyük ihtimalle. zaten maviye ihtiyacı olmasa denizin üstünde ne işi var o kadar arabanın. iki yakanın birbirine bağlanması bahane sadece. anadolu'nun ve avrupa'nın birbirine hiç ihtiyacı olmadı aslında.
oral dönemdeki takılmalarım yüzünden hala oje süremiyorum mesela ben. ne zaman şık bir kız olmaya kalksam 0-18 ay aralığındaki hallerim gelip yapışıyor yakama. daha ne anlatayım, hayat komik.
o kadar kısa ki. ne gecmişin ne gelecegin degeri var.cunku hayat diye tabir edilen ''bu an''. bu an ise su an da gecmiş. o an ise gelecek ''bu an'' olacak.
mor ve ötesi'nin gece ile birlikte en güzel şarkısı. Gül Kendine albümlerinden. "Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık." cümlesi bitirir adamı...
hayat, bir yap-boz galiba. ya sen yapıyorsun başkaları bozuyor sürekli ya da çok sonra fark ediyor insan kendi eliyle kendi hayatını bozduğunu. biri seni yap-bozunun bir parçası yapmak istiyor, diğeri bir parçanı alıp kaçıyor sana sormadan. ve en kötüsü de yap-boz tamamlanmadan bitiveriyor şu meret.
bir anda herşeyi altüst edebiliyor bu..tüm planlarınızı tüm dileklerinizi hayallerinizi umutlarınızı kısaca tüm cümlelerinizi size yutturabiliyor bir güzel..çok sevdiğiniz birini üç beş günde göğsünden fırlatabiliyor dışarı.yine de sen yaşama sevincini kaybetme filan türünden nutukları da yok değil.sev beni ama aşık olma,fazla kaptırma kendini bana hesabı..çok umutlanma canım evlenmeyeceğiz biz seninle,her an ayrılabiliriz vs gibi..aslında çok fazla seçenek de koymuyor önümüze..yaşa ve git işte!*
hayat yagmur ciselerken, o guzel toprak kokusunu ıcımıze cekerken uzakta gordugumuz bir gokkusagıdır. gercek mutluluk, acısız bir hayat onun altındaki bir kase altındır bir cogumuz icin. biz surekli onun hakkında hikayeler duyarız ve gokkusagının tam dogudugu yere gitmeye calısırız, onu bulmak icin. tam ona dogru kosarken birden gokkusagı kaybolur. hayat gibi tam ulasıcakken gercege, hayat biter.
yani bu durumda bosa mı kosuyoruz? galiba bazılarımız ıcın evet. ama gercek mutlulugu o bir kase altın degilde, guzel toprak kokusu yagmurda delilerce kosmak olarak bilirsek o zaman hayatımızda gercek mutluluga cokca zaman ulasmıs oluruz, bakıs acımızdır bizi mutlu veya mutsuz yapan, omrun uzunlugu degildir.