bunu kim bilir ne zaman yazdım acaba.yine bu başlığa aynı şeyi yazmak için girdim , bi baktım ki daha önce yazmışım.
viskinin tadına baktım , hatta en sevdiğim içkidir.limonlu-elmalı soda karışımıyla birlikte süper gider.
bir çok kadınla karşı karşıya oturdum , gerek insan gibi gerek hayvan gibi sohbetlerimiz oldu.
bir kahveye 10 lira vermemem beni küçültüyorsa evet ben küçük biriyim.günde 50 lira için sabah 7 den akşam 7 ye kadar sadece öğle yemeğinde oturma fırsatı bulan , sürekli ağır iş yapan insanlar var.
bunlar böyle sandığınız gibi bonzaici esrarkeş falan da değil ha , pırlanta gibi çocuklar , pırlanta gibi abiler hepsi.türkiye'nin kalburüstü fakültelerinden birinde okuyan biri olarak söyleyebilirim ki çoğu okul arkadaşımdan daha karakterlidirler.kimi sevmiş evlenmiş genç yaşta okuyamamış , kiminin anası babası ölmüş genç yaşta mecburen ailenin geçimi üstüne kalmış , kimi emekli ama çoluğuna çocuğuna düğün yapmış borca harca girmiş onun için çalışıyor.
günde 50 lira , yağmur çamur kar güneş dinlemiyorlar , soğuk sıcak fark etmiyor ve açık alanda çalışıyorlar.
şimdi ben o insanların o parayı nasıl kazandığını gördükten sonra , kendi ailemin parayı nasıl kazandığını gördükten sonra 50 kuruşluk bir kahveye niye gidip 10 lira vereyim ?
parayı boşa savurmanın büyük adamlık sayıldığı bir dönemde yaşıyormuşuz haberim yok , tanrım sabır !
benimdir. vardı da biz mi gitmedik aq. gerçi olsa da gitmem adam bana ne içersiniz dese thank you sit down demekten korkuyorum amk nası bi eğitim sisteminde yetiştiysek.
kültür emperyalizmine maruz kalmamış, özentisiz, sade, anadolu çocuğu. Başka kültürlerde bi halt var sanıp, zıplaya zıplaya bundan kibir çıkartan tuhaf gençliğin, diğerlerini aşağılama çabasına örnek cümledir. Bizim köyde ki bir atasözü der ki: "kim dese şeyim hıyar, eline tuz alıp peşine koşar."
Korkan arkadaşlar için yazıyorum;
Anlatılan gibi bir ortam yok beyler, taksimdekine de gittim, bahçeşehir üni.'nin içindekine de, Bursa'dakine de...
Mantık düz, gir mekana, "bana bir filtre kahve, -küçük- boy" (heriflerin küçük boyu bile kova, alınca görürsünüz) de, herif adını soracak, söyle, parasını ver, kahveyi al, bir köşeye tüne. Zaten kahve kültürünüz yoksa acı gelecek, yarısında atarsınız, ortamlarda da hiç gitmedim diye kötü hissetmezsiniz(tabii hissediyorsanız).
Bakmayın Berkecan'ların Pelinsu'ların oralar için "sıtarbaks harika bir yerrrr, ortam choq sheqillll!" demelerine, içeride bir bok yok ortam arayana, birkaç tane berkecan pelinsu kesişiyor standart, kalan ekip elinde laptopu kitabı takılıyor işte beleş internet var ve karışan yok diye. Dışarıdan adamlar süslemişler mekanı, kahve aparatları da haşmetli gözüküyor diye bu şatafat, o dev makinelerinde sütü köpürtmek, kahveyi bekletmek gibi işlevler dışında bir jantisi yok.
Öyle kasılıp "wayt çaklıt moka plizzz, dabıl şat olsun, toooğl boy" diyip şekil kasmaya gerek yok, ekşici fularlı abilerin falan işi o. Bildiğin sütlü kahvenin biraz şekillisi, adı ingiliççe diye hava basıyor özentiler, durum bundan ibaret.
Öncelikli olarak aptal olmadığını günümüz dünyasında en iyi şekilde betimler.
Popülerist ilgi jenerasyonu en fazla ergenlerin dikkatini çeker gelişmemiş ham beyinlerin, çünkü gitmezse berkecanın yanında ezik kalır.
Gerçekten garip yerlere gidiyor dünya.
Malatyada yaşayan güzide bir insandır. Başlık açılana kadar bunu fark dahi etmemiştir. Çünkü malatyada starbucks yoktur. (bkz: bunu nasıl fark edemedim)