tüm bulgular bunu gösteriyordu, üstelik emin olmak için aldığım testte max çubuğundaki gibi çift çizgiyi de yakalamıştım.
inanması zor bir durumdu benim için, nasıl olur, neden neden neden diye kendimi yiyordum. kime ne açıklarım, nasıl izah ederim diye kara kara düşünüyordum. ya kimden deseler ne derdim peki?
onca düşüncelerin arasında bir çocuğa sahip olacağımı düşünmek bir yandan da bana buruk bir mutluluk veriyordu. eli yüzü nasıl olur, bana mı benzer, acaba cinsiyeti ne diye sürekli düşünüp durdum. çaktırmadan ara ara hamile reyonuna girip, aldığım kıyafetlerle kabinlere doğru koşuyordum ve insanlar bana sanki hamile olduğumu anlamışçasına garip garip bakıyordu. o kadar insan içinden bir tek ben mi kaldım sanki diye bir yandan da kızıyordum insanlara içten içe...
canım triliçe çekiyor, bir yandan da toprak aşermeye başladığımı farkediyordum. dönüşü olmayan yollara girdiğim gibi gece gece rıfat abiye manavı açtırmış olmanın izahını yapamıyor olmak da yüreğimi yakıyordu...
bu kadar şeyden sonra artık inceldiği yerden kopsun diyerek olayı ilk olarak anneme anlatmaya karar verdim, annem bu itirafım sonrası şaka yaptığımı düşünerek beni terlikle kovaladı. ciddi olduğumu da farkedince de nasıl olur, babana ne deriz sonra, nasıl açıklarız diye başımın etini yemeye başlamıştı, bunu ben yapacaktım. ben söylerim diyerek konuyu kapattım.
akşam ise babam eve gelmiş, askılı atleti ile kıvrak bilek hareketleriyle zap yapıyor bir yandan da benden sürekli bir şeyler istiyordu. hamile insana yapılır mı bu diyerek içten içe kızıyordum kendisine... böyle olmazdı...
en sonunda keyfinin yerinde olduğu bir vakti yakalayıp, karşıma alıp konuyu açıkladım, inanır mısınız güldü sadece güldü ve dudaklarından şu cümleler döküldü;
"silüsünü hala almadın mı pezevenk akşam akşam maytap mı geçiyon" diyerek tersledi...
daha sonraları öğrendim ki niyazi bakkaldan aldığım test zikirmatikmiş...