tıpkı şener şen üstad gibi türk sinemasında verilecek her rolü hakkıyla oynayabilecek kalitede oyuncudur. adam gibi adamdır. masumiyet filmi efsanesidir.
Oyuncu olarak da insan olarak da çok severim kendisini. Gerçekten çok yetenekli buluyorum.
Tiyatro seven sevmeyen herkes gidip oyunlarını canlı izlemelidir. Zira tiyatro sevmeyenlerin izledikten sonra sevmeye başlayacaklarını garanti ediyorum.
Türk sinemasının gururudur. oyunculukta üst düzey bir insandır. iyi, kötü, komik ..vb tüm rollerin altından başarıyla çıkabilen yegane insanlardandır.
ben-hur diye bir film çekiliyor. ana karakterden biri de kendi hemde morgan freeman'ın yan karakter olduğu bir filmde. oyuncu olsam örnek alırdım kendime.
türk tiyatro, sinema, dizi/sit-com tarihinin gördüğü en büyük insanların başını çeken adam. anlatayım diyeceğim, kendime kızacağım binlercesini eksik yazacağım diye güzellemelerin.
daha lisedeyken sahne tecrübesi kazanan bu adam, o çağlarda ilk ödüllerini almaya başladı. ardından konservatuarı da başarılarla bitiren bilginer, ingiltere yolunu tutuyor. orada da okuyup -buraya dikkat- asıl ününü "ingiltere"de kazanıyor.
evet evet sit-com'ları ile dünyanın en iyisi, dizileri ile dünyanın en iyisi, film sanayisi ile dünyanın hollywood ile birlikte en iyi yapımlarını çıkaran ülkelerden olan ingiltere. ayrıca haluk abimiz "en seksi türk" başlığı ile ingiliz dergilerine kapak bile oluyor !
zuhal olcay ile evliliğiyle birlikte londra-istanbul mekik dokuyor. bu sırada hollywood dizisi olan "indiana jones"ta oyunculuk yapıyor. aynı zamanda dediğim gibi ingiliz dizilerinde roller alıyor.
zuhal olcay ile birlikte tiyatro stüdyosu kurarak en büyük tutkusu olan "tiyatro" oyunculuğuyla kariyerini sürdürmek istiyor.
Bir tiyatro salon sahibi olmak için Odeon Sineması'nı kiralayıp inşaata başladı ancak 1996'da çıkan yangınla bütün emekler boşa gitti; yine de yılmayan Bilginer ve Olcay topluluktan ayrılarak 1999'da Moda'da baştan yaptıkları bir salonda Oyun Atölyesi'ni kurdular.
15 yıl ingiltere'de yaşayan ve ingiliz perdelerinde ün kazanan böylesine muazzam bir insanı ülkemizde izlemenin onuru kadar sitemkar cümlelerimizi de gizleyemeyiz elbette. zira kendisinin avrupa'da yetişmiş en büyük oyuncular arasına gireceğine inanan otoriteler mevcuttu.
bu arada zuhal olcay evliliği bitiyor, aşkın nur yengi ile olan birlikteliği başlıyor tabii.
işte ben aslında işin bu noktasına değinmek istiyorum. tarifsiz tiyatro oyunculuğu, bir o kadar üst çıta televizyon ve beyaz perde rollerinin dışında bu adamın bir de müzik yetisi var ki.. benim diyen beri gelsin !
hele ki bu ülkede sesiyle geçinen vasıfsızlar, onlara prim veren melodik özür sahipleri gelin beri gelin !
tiyatro oyunculuk kadar diksiyon, gırtlak ve telaffuz meselesi olduğu için tiyatro tozu yutmuşların seslerinin enstrüman ile uyumu her zaman aşikar olmuştur ki zaten tiyatro eserlerinin azımsanamayacak kadarında oyun içi şarkılar mevcut.
fakat bilginer'inki başka arkadaş bambaşka.. elbette bunda dünyalar güzeli -güzeli dediysek yalnızca dış görünüş olarak değil ses yetisinden de mevzu bahis ediyoruz- iki şarkıcı ile evlilik yaşamış olmasının da etkisi yadsınamaz kanımca.
çok oyalamadan, öncelikle alternatif rock yorumunu şuracığa yerleştiriyorum. hem de bir cover. hem de "mahsuni şerif" üstadın "nem kaldı"sı !
hoppp dur ayrılma. bak burda bir tane daha var. bu kez ne tahmin et. türk sanat müziği ! bu topraklardaki teknik olarak en vasıflı sayılan müzik türü ! buyrunuz, "böyle bir kara sevda" ;
bir müziksever, müzikyapar olarak en bombaları sonlara koymak istedim ki benim nacizane tercihim. şimdi de "cem karaca"nın namı-ı diğer "cem baba"nın belki de dinleyenleri tarafından en hüzün taşıyanı olarak seçtikleri şarkısıyla kulaklara değiyor.
" sen de başını alıp gitme " diyor. bu kez özgün müzik ile geliyor yani ! hoş sanat müziğine çalan bir yorumu var kendisinin ve enstrümanların fakat o kadar olacak.
kıyıda kuytuda bir kadın sesi var ki müzeyyan senarvari bir hava yaratmıyor değil, hah işte o da suzan kardeş.
bir cem karaca şarkısını hiçbir ama hiçbir zaman cem karaca'dan bir başkasının sesiyle dinlemedim, dinleyemedim. hele ki bunu.. lan bak ayağımda çorapla ıslak terliğe basayım ki, kuş parmağımı kapının kenarına çarpayım ki bu adam bana bu şarkıyı her açtığımda art arda bir düzine kere dinletiyor kendi sesinden. buyrun ;
veee elbette 15 sene ingiltere'de yaşamış, ününü orada kazanmış bir adamın ingilizce telaffuzuyla söylediği ingilizce bir şarkıyı es geçmek bize göre değil.
"sweet dreams" diyor, bir cover daha koyuyor önümüze. ahan da burada;
yaa işte böyle gençler yaşlılar. yazdıkça yazasım, yazdıkça azasım geliyor ulan !
haaa atlarsam vallahi birazdan söyleyeceğim yemeği yiyemem, seslendirme konusundaki üstünlüğünden bahsedeyim mi biraz da hee edeyim mi ehehehe. yok etmeyeceğim fakat belirtmeden olmaz.
sen var ya sen.. ahh haluk abi, seninle bir dakika muhabbet etmek için nasıl da can atıyorum.
şener şen üstad ile birlikte türk tiyatro ve sinema tarihinin gördüğü en büyük adamdır bu adam benim lügatımda.
türkiye'nin morgan freeman'ıdır. büyüktür ulan çok büyüktür !
Atatürk heykelleri ile ilgili yazısında gözlerden düşmüş, kemalizmi atom bombasindan daha zarar verici bulan, bulduğu yetmiyomuş gibi de bunu yazan adamdır.Hayır oglum o kadar kültür nereye gitti.. Heyheylerin mi geldi noldu ?
adam dizide rolunu cok cabuk ezberliyo mu . senaryoda olmayan onca komiklik espri kapiyo mu.
yonetmenin buna oyun vermesine gerek yok mu.
karsisinda oynayan insani iyi oynatiyor mu.
say say bitmez bu adam ciddiyim.
oyunculugu super. super super.
her aldigi rolu hakkiyla oynayan biri cidden.
nasil iki dakkada rolunu ezberler yasar oynar insan .
kendisini eastenders dizisinden beri izleyen birisi olarak, şüphesiz ülkenin yaşayan en iyi aktörü olduğunu söyleyebilirim. bunun kanıtı gerek komik, gerekse dramatik rolleri aynı başarı ve doğallıkla oynayabilmesinde yatıyor.
Çirkin, kısa boylu, karizmatik ses tonlu, çok iyi oyuncu. Güzel adam, kaliteli adam. Ülkece böyle adamlara ihtiyacımız var, tıpkı Beşiktaş'ın çirkin sağ bek ihtiyacı gibi. Çirkin ve nitelikli.
Ben kendisini çok severim. iyi adamdır. Aslında herkes özünde iyidir ama o da başka bi iyidir. işini iyi yapar çünkü. işi insana insanı insanca anlatmaktır. Aklın dengesini bozdurabilir bazen.
"bu kaltakla aynı mahallede büyüdük; mevlanakapıda. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetlik erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul perişan. bizim tuzumuz kuruydu hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filmciydi yeşilçamda. cepcilik arpacılık her yol vardı itte. ama sevimli yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte.. ne bok varsa? hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı. sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş. gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan. nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar.. pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle.
kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma; dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagora kesikmiş. zagor da koftiden içerde o sıra. bi gün süslenmiş püslenmiş zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye girdi, pastaneden çıktı, minibüs otobüs, geldik sağmalcılara. benim içimde bi sıkıntı. işi anladım tabi. zagoru ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi? kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor. biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagora, sonra komalık. ankarada oluyor bunlar.
bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavida değmiş gibi oldu. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat. ama bu sefer başka güzel orospu. orhanın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagora avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya bizde, nasıl diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bi şey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak.. işte o gün bu günden beri bu orospuyla tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagora müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç. ha birini şişledi, ha firara teşebbüs. o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım, ben de onun peşinden
önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu durmuyo hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyo milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagora bakarız; yok. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. naptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbula. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, oh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyo. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bi şey demiyo. sinopta oluyo bunlar. ben de döndüm istanbula. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyo gene. o haliyle kalk git sen diyarbakıra, üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyo tabi. dönünce bi dayak buna eşşek sudan gelinceye kadar.
kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyo. uzun zaman anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakıra; zagorun peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbulda taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagorun diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım; karlı dağlar geçiyo. bi daha açtım başımda bi çocuk. kalk abi, diyarbakıra geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakırdayım. bi soruşturma; kale mahallesi vardır oranın, bi gecekondu da buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bi şey demedi. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte "