bir gece bir rüya gördüm, bir anne, bir oğul, bir kız, toprak bir yol uzayan, kuruyup kavrulan ve pudra gibi her adımda dağılıp uçuşan bir yol. suyun hep az olduğu bir köye uzanan ve her köy gibi önce mezarlıkla selamlanan bir yol.
anne yorgun, elinde ayaklarından baş aşağı tuttuğu iki tavuk, uzadıkça uzayan yolun, nefes alışverişini zorlayan toprağın, durmadan soru soran çocuklarının ve birazdan batacak güneşin hesabını vermekte ve önünde uzun bir yol.
oğul yorgun, çok şey sormalı, çok şey bilmeli, sorduklarına cevap almalı ve önünde uzun bir yol.
kız yorgun, kız olmanın bedelini ev işleriyle ödeyen, yaşayamadığı aşkın göğsünde bıraktığı tuhaf boşluğu tozlarla kaplı ve önünde uzun bir yol.
bir gece bir rüya gördüm, iki aşık, emin olmadıkları duyguları bostancı sahiline vurmuş iki beden.
oğlan telaşlı, aşk ile şehvet arasında gidip gelen kalbi, öpüşmek ile anlamak arasında savrulan bedeniyle sevimsiz.
kız telaşlı, aşk ile gelecek arasında gidip gelen kalbi, bağlanmak ile anlamak arasında savrulan bedeniyle sevimsiz.
bir gece bir rüya gördüm, bir akşam üstü ve çamlıca.
şehri görmek için kalbini açmak gerek, aşkı anlamak için susmak ve kaybetmek için sevmek.
sustukça içinde büyüyen aşkı kısa mesajlarla küçültmek.
uyandım, kaybettim seni.
bir rüyaydın biliyorum ama işte yine gece, güneşin batışını aşktan biliyorum.