güneşi gördüm

entry255 galeri8
    104.
  1. insanın canını acıtan bir film, hem de bir değil bir çok yerden... bol bol da sosyal mesaj verilmiş. hani böyle bazı filmler vardır tavsiye edenler izleyince kesin ağlicaksın bak derler, o filmlerden biri bu da.

    --spoiler--
    abisi kadri'yi travesti arkadaşlarıyla görünce bir kovalamaca başlar ya, bir sokaktan aşağı doğru koştururlar, izlerken ben bu sahneyi beyaz melekten biliyorum sanki ya diyosunuz. orda da sarp apak'la mahsun kırmızıgül kaçan babalarının peşinden koşuşturuyolardı aynı sokakta. aynı yönetmenin aynı sokağı iki farklı filmde de bir kovalayış sahnesinde kullanması biraz abuk mu olmuş ne..
    --spoiler--
    1 ...
  2. 103.
  3. bazı filmler sadece film değildir efendim. abd devleti 1950-90 arasında yapacağı her açılımı,her saçmalığı, güzelliği ilkin sanatla halka sunmuştur. öyle ki düşünmek sürekli bir moda olmuştur. bu film aynen murathan mungan'ın kadından kentler kitabı için 25 kent gezmesini eleştiren bazı yazarların avropaalarda yazarların turnelere çıktığından bihaber olmasıdır. besbelli mahsun kırmızıgül konjonktürü görmüştür biz de güneşi. özalizmin artıyor olması olumlu ya da olumsuz bu ülkede sadece sinemayı değil toplumuda yeniden şekillendiriyor, ister delilere dönün ister göbek atın bu iş eğer demokrasi olacaksa iyidir gerisi kado'nun berfin hikayesi olur.
    2 ...
  4. 102.
  5. filmin kurgusu çok güzeldi, konular teker teker sonuca bağlanmış, muallakta hiç bir şey bırakmadan film sonlanmış. mahsun kırmızıgül den beklemediğim kadar güzel bir film. ön yargımı kırdı.
    4 ...
  6. 101.
  7. pek çoğumuzun içinde bulunmadığı, yaşamadığı koşullarda başlıyor film ve benzer koşulların varyasyonları ile devam ediyor. insanlar doğacakları yeri, sahip olacakları aileyi ve koşulları seçemezler, varolanın içerisine doğarlar.bunları değiştirmek de çoğu zaman pek mümkün değildir, hatta sahip olduğunuz ırkı inkar edemezsiniz, kafatasınızdan kemik yapınıza kadar size işlemiş bir nüanstır.

    karşıdan bakınca yadırgadığımız detaylar içerisindeyken gözümüze batmaz, nasıl ki erkek çocuk sahibi olmanın önemini yitirmesine rağmen, yaşanan yer neresi ve söyleyenin eğitim düzeyi ne olursa olsun şakayla karışık "erkek adamın erkek oğlu olur" lafının içerisindeki baskınlığı bir yerlerde henüz atlatılamamıştır.

    çamaşır makinesi bulunmayan kaç ev gördünüz siz hayatınızda, yurt dışına göç ederken kendisine hayvan muamelesi yapılmasına razı olacak kadar madur olmuş kaç insan tanıdınız, kardeşinizle ne kadar kavga etsenizde sizi öldürebileceğine ne kadar inandınız... vb.

    ben bu yazdıklarımın hiçbirine tanık olmadım, o yüzden filmi sorgularken o koşullardaki insanların gözüyle görmeye çalışarak izledim. Taşınmak onların kararı değil, kız çocuk doğurmak kadının suçu değil, vatanını terk edip bir tırın içinde hayvan muamelesine maruz kalmak hainlik değil, eşcinsel olmak bir seçim değil, ilk kez görülen makinede kardeşini yıkamak masumca bir fikir,işte böyle bakınca yaşananlar çok da abes gelmiyor, hatta bir o kadar realistçe buldum ben.

    hepsi bir yana, filmin müziklerine gelince işte sanatın başka bir boyutu ve gerçek etkiyi yaratan detay. iyi bir ekibin, başarı elleri ve güzel yüreklerinden çıktığı belli.

    filmde rol alan, yapımının herhangi bir aşamasında emeği geçen,bu projenin bir yerine teğet de olsa dokunup geçmiş olan herkesin eline sağlık.

    yaşananları içinde bulunulan koşullara göre değerlendirin,herkes şanslı doğmuyor.
    4 ...
  8. 100.
  9. bobiler montesi yaran filmdir. az yukarıda aynısı vardı efendim, fakat bu haftaki penguen'de yayınlandığını da söylemeden geçemeyeceğim,

    http://img23.imageshack.u...mg23/1272/153750774gq.jpg
    0 ...
  10. 99.
  11. izlerken ağlatan, yerle bir eden film.
    3 ...
  12. 98.
  13. 97.
  14. dikkat spoiler çıkabilir.

    devlet baba mı, devlet ana mı?

    kesin ip var * amk mentalitesiyle izleyenlerin vay haline dediğim, senaryosunu gerçek hikayelerden alan ve izleyenlerin bazılarının 'yurt dışına kaçın' mesajını nasıl çıkarabildiğini merak ettiğim film. lan adamlara yurt dışına gidin diyen zaten oradaki komutanın kendisi. ayrıca filmin genelinde ben öyle bir mesaj falan da göremedim, tek gördüğüm köyün boşaltılarak ailenin imkanların kısıtlılığı nedeniyle yurt dışına gönderilmeleriydi. film genelinde verilen onca mesajdan, onca insan hikayesinden çıkarılan şey sadece 'yurt dışına gidin' mesajı verildiği ise kendi adıma izleyenlerin kültüründen de algılarının yetersizliğinden de şüphe ederim.

    demet evgar'ın 'buralarda erkekler ya korucu, ya asker olur ya da dağa çıkar.' şeklinde bir repliğinden imkanların sınırlılığı hakkında hiç mi bir şey anlaşılmıyor? bu köyde insanların önlerine kırmızı halılar mı serilmiş? köydeki çocuklar akşam sıcak kahvelerini yudumlarken birlikte zaman geçiren, finolarını besleyen, ayrı odalarda laptop kucakta mutlu mesut yaşayan insanlar mı?

    filmin sonunda da milyonlarca insanın çatışmalardan, köy boşaltmalardan etkilendiğinin gösterildiği istatistikler sadece 'bunları biliyor muydunuz?' şeklinde mi algılanmalıdır? milyonlarca insandan bahsediliyor, bu ülkede herkesle eşit yaşaması gerekirken 'devlet baba' tarafından dışlanan 'çapulcu', 'kültürleri hiçe sayılarak dağ türk'ü olarak addedilen', 'kuyrukları varmış diye alay edilen' milyonlar...

    fiziki şartların yetersizliği kabak gibi ortada, klavye başında ahkam kesenler bir hafta benzer bir ortamda yaşasaydı norveç'e mi abd'ye mi kaçarlardı bilmiyorum. bunu görmek için de fazla havuç yemeye gerek yok.

    'köyleri boşaltılan köylüler yurt dışına gidince birilerinin ekmeklerine yağ sürmüş oluyorlar' mış. bu karara varmak, 5.1 ses sistemli, gıcır gıcır pc'ler başında ahkam kesmek bu kadar kolay mıdır? adamlar köylerinin hasretiyle yaşıyorlar istanbul'da ve yurt dışında. bu düşünceyi savunanlar, bunu göremeyecek kadar mı başka noktalara odaklandınız filmi izlerken? farklı pencereler açın, elinizi vicdanınıza koyun.

    tokat gibi sahnelerden birinde iki kardeş konuşur:

    - abi eğer çatışmada karşı karşıya gelirsek ne olacak?
    + ben ölürsem terörist, sen ölürsen şehit olacaksın.

    sonuçta ikisi de ölür, olan aileye olur. birinin cesedi türk bayrağına sarılı tabutla onurlandırılır, diğeri ise traktör kasasında taşınır...bir insanın 'devlet baba'nın diliyle 'çapulcu', 'terörist' olarak görülmesi insan hakları dikkate alındığında bu şekilde bir cenazeye layık görülmesini gerektirir mi? devlet baba'ya göre evet, evrensel insan haklarına göre hayır.. bu sahnede ölen askerleri ve militanları görüp de insan olarak olumsuz etkilenmemek elde değil. tabi 'devlet baba'nın insanlık anlayışına göre bu duruma üzülmemek gerek...vatan sağ olsun.

    sonuç olarak mahsun kırmızıgül'ün yönetmenlikteki tecrübesizliği filmde görülse de film kendisini konusu ve oyuncuların başarısıyla baştan sona izletiyor (zannımca). en önemli nokta benim için türkiye'deki 'ataerkil feodal' toplum yapısının eleştirilmesiydi. 'erkekler savaşır, kadınlar ise bunun cezasını çeker...'

    'devlet baba' yerine çözümün 'devlet ana''ya bırakılarak ailede annenin toparlayıcı, daha sahiplenici ve konuşarak bir araya getirici rolü metafor olarak kullanılarak sorunun diyalog yoluyla barışçıl çözümü güzel bir şekilde betimlenmiş.

    gerçek hikayelerin olmasıyla birçok önyargıyı kırıp, izleyenlerin çoğunda empati'ye yardımcı olacağını düşündüğüm, küçük insan hikayelerini anlatırken ülkemizin en önemli sorunlarına değinen ve çözümün diyalog kurmaktan geçtiğini savunan güzel bir film.
    5 ...
  15. 96.
  16. hakkında sosyolojik tespitler içeren bir yazı için http://turuncubakis.blogs...ikten-gunesi-gordume.html adresi ziyaret edilmesi gereken film.
    0 ...
  17. 95.
  18. 94.
  19. evet göç edip perişan olan, başına bin türlü iş gelen aileler var.
    ama film inanılmaz boyutta türkiye yi terkedin propagandası yapılıyor.
    mahsun efendi gidin terkedin bu ülkeyi derken, toprağımızı pkk ya bırakmamızı mı istiyor?
    nolur film de olsa izlediğiniz ne anlatmaya çalışıyor daha detaycı bakın.

    edit: filmde başrolünden küçük çocuklara kadar her bir oyuncu işini takdire şayan bir şekilde tamamlamış. oyunculuğa laf yok.
    0 ...
  20. 93.
  21. --spoiler--
    insanların hedefleri olması, bir iddiası olması iyidir. Mahsun'un Yılmaz Güney olma yoluna soyunması kötü birşey değildir, olur-olmaz zaman gösterir.(o boynu bükük bakışla biraz zor gerçi)
    Filmin görüntü yönetmeni, oyuncu kadrosu, belli ki set elemanları çok iyi. Beyaz Melek'i izlememiştim, hala izlemeyeceğim, bu filmi izledim, filmide şarkıları gibi olmuş, alt yapısı iyi, ses tiz, konular klasik,dramatize etmeye çok açık, çok kolay.. Yalnız Mahsun'un hakkını yememek lazım, işin eğitim kısmına her zaman çok önem verdi bu adam. Film özeline gelince Güneşi Gördüm arabesk olmuş be abim. Şöyle desekte olur, teoman şarkılarını müslüm'ün söylemesi gibi olmuş, Müslüm dinleyicilerine göre çıta yükseltmiş yani..
    Sahnelerin bazıları çok zorlamaydı, hatta komedi-dram arası bir yerde kalmış. Temsil ; 2 kardeşin karşılaştığı 'sen ölürsen bıdı bıdı, ben ölürsem dıdı dıdı' repliği çook kötü.. şöyle bir replik bile belki daha iyi olabilirdi, 'Sen de ölsen, bende ölsem ne değişirki ikimizde şehit olacağız..' gibi. Madem davan var, ben terörist olurum deme.. bende şehit olurum de.. sinirlendir biraz izleyenleri, gerilsin izleyen, duymaya alışık olduğumuz şeylerden ziyade, duymaya tahammül edemeyeceğimiz şeyleri söyle. ha aklıma gelmişken her gittiği yerde terörü kadınlar bitirir diyor, haklıdır, terörü belki anadolulu analar bitirmekte adım atabilirler, o kadar olu. Rice ABD'de bakanlık yapmıştı, katliamlar tavan yaptığı dönemde.. Livni gibi..
    Neyse çareyi insanlık bitirir, kadınlık değil yani bana göre.. Neyse geçeyim onu, o da bir durumu dramatize etme olayı.. Ondan sonra aklımda bariz kalan sahnelerden biri çocukların çocuk esirgeme kurumu aracıyla alınmasından, hatta Mahsun'un eliyle teslim etmesinden sonra arkasından koşup ağlaması, bir sonraki sahnede hiçbir şey yokmuş, olmamış gibi hayata devam etmesi vıcık vıcıktı. Burda da şöyle bir sahne daha etkili olabilirdi, filmde müziğin kesilmesi, sadece mahsun ayak seslerinin duyulması, ağır adımlarla yürümesi(kamera ayakları gösterir, suya basar) kameranın bir anda yükselmesi ve çok hızlı bir çekimle mahsun'un kafasını duvara vurması yada mahsun'un arabanın peşinden değilde ters tarafa koşması, düşmesi, tekrar kalkıp koşması.. koca bir uçurum tarzı bir yere kadar koşması, uçurumun kıyısında durması, hızlı bir flashback'le sahneleri görmesi, eşini görmesi.. vb.. o sahneyi yapabileceği en kötü şekilde yapmış mahsun.. müziklerde biraz brave heart etkisi vardı sanki.. çocuğunu çamaşır makinesine atmışlar, köyden kovmuşlar, karın ölümcül hasta, kardeşin top olmuş, ulan artık bi sinirlen be mahsun, can dündar olma lan diyor insan. sen daha hiç bir şey olmamış gibisin mahsuuuunn.. hiç travmatik bi vaka yaşamadın amma gamsız adammışsın be. demeden edemiyor insan..
    filmin konusuna gelince bir sürü bişey anlatmaya çalışmış, anlatacak hikayesi çok olan, derdi çok olan filmden işte çoook güzel birşey çıkamıyor.. özetle.. gidilmesede olur bir film olmuş.. ama mahsun'un bu yolda doğru adımlarla ilerlediğide bir realite.. emeklerine sağlık demedende geçemeyeceğim..
    --spoiler--
    2 ...
  22. 92.
  23. yurdum insanını tabu yıkma nidaları ile düşünmeye sevk edecek görsel bir yapıt kalibrasyonu * çerçevesinde dimalarını açmak mahsun kırmızıgül'e kaldı ise vay benim milletime dedirten yapım.

    (bkz: belalım)
    (bkz: ufuk çıkmazı)
    1 ...
  24. 91.
  25. müziklerinin muhteşem olduğu film.

    harika fragman müziğini dinlemek için.

    http://ahbeguzelabimbe.bl...grdm-fragman-ve-mzik.html
    2 ...
  26. 90.
  27. full ajitasyonla dolu mahsun kırmızıgül filmi. şırnak ta kuzey ırak sınırında 1,5 sene askerlik yapmış biri olarak şunu çok rahat söyleyebilirm ki bu coğrafya da hiç kimse masum değildir. bu filmde geçen hikaye de tam mahsun a göre olmuş. milleti ağlatmak üzerine kurulu bir senaryoyla film yapılması bizim milletimize mahsus bir durum. daha ajitasyonlular için küçük emrah filmlerini seyredin.
    3 ...
  28. 89.
  29. güzel bir film ama abartıldığı kadar değil. bunun yanında recep ivedik izleyene kadar böyle filmler izlersek sanırım sinema sektörü daha mutlu olur, bizlerde.

    --spoiler--
    neyse efendim... film hakkında çok sinemagrofik bilgilerim olmadığında sanatsal yaklaşımlarda bulanamıyacam. lakin sıradan bir seyirciye güzel görüntülerle doyurabilecek bir film.

    bu filmde oyunculuğunu beğenmediğim tek insan ali sürmeli oldu. yani o kadar filme sonradan dahil olmuş gibi duruyorduki bir türlü o adamı o karelerde bağdaştıramadım. bunun dışında favorim kado ve özürlü kızdır.

    kado'nun ölümü gerçekten etkileyiciydi. sanırım bunu kimse inkar etmiyor.

    altan abimizin oğulları arasında kalması da üzücüydü. sonuçta hiçbir evladın tercihinden anne ve babası sorumlu değildir. lakin gerçekte bazı anne ve babalar evlatlarını dağlara gönderiyor bu kısmı filmde görmedim. yani olay biraz yüzeyseldi.

    üzücü olan ise bir aile elin yurdunda mutluluğu yakalarken diğer ailenin istanbul'da mutsuzluğa hapsolması...

    film tamamen böyle söylemese de benim özellikle söylemek istediğim bir şey var: hiçbir gerekçe terörizmi haklı kılmaz.
    --spoiler--

    son olarak emek veren herkesin eline yüreğine sağlık.
    2 ...
  30. 88.
  31. duygularimizi somurerek para kazanan Mahsun Kırmızıgül'ün yeni filmi.
    0 ...
  32. 87.
  33. ---alıntı---

    bir programa katılan altan erkekli: "filmde norveçte bir markette çalışıyoruz. aslında market değil silah fabrikası olacaktı. ancak genelkurmay dahil hiçbiryerden izin alamadık. silah üretimi yapılan hiçbir yere girmemize izin verilmedi. böyle olunca silah fabrikası sahnesini çıkartıp market sahnesini koyduk."

    ---alıntı---
    0 ...
  34. 86.
  35. --spoiler--
    mahsun filmin süresi el verdikçe birçok soruna değinmiş. iyi de yapmış. güzel bir film çıkarmış ortaya. ne hollywood'u taklit ne de abartı vardı. bu yüzden film boyunca dikkatimiz perdedeydi.*
    filmde herkesin ilk dikkat ettiği oyuncu kadrosuydu sanırım. gerçekten muhteşem bir kadro vardı. Ama ben o ismi duyulmuş kişilerden çok o kızların oyunculuğuna hayran kaldım. sanırım onlar bu kadar iyi oynamasalardı diğerlerinin oyunculuğunun bir anlamı olmazdı.
    kamera çekimleri gayet başarılıydı. helikopterlerin füze gönderme sahnesi biraz daha gerçekçi olsa iyi olurdu aslında. 1 ay daha fazla uğraşsalardı o sahneye keşke. aralara serpiştirilen duygu fırtınaları da filme bağlı kalmamızı sağladı. filmin tek olumsuz gördüğüm yanı bar sahneleriydi. arama sahneleri çok uzun tutulmuş ve gereksizdi sanki. film boyunca bir çizgi vardı duygusal anlamda fakat bu sahneler o çizginin dışına çıkıyordu.

    velhasılı kelam gerçekten etkileyici bir yapım. babam ve oğlummuş, ıssız adammış, beyaz melekmiş hepsi hikaye. gözlerinizden yaş dökülsün istiyorsanız gidin izleyin, izletin.
    eğer bu ülkede bu film muroyu veya benim için görüntü kirliliğinden öteye gidemeyen recep ivedikleri geçemezse yanlış giden birşeyler var demektir.
    --spoiler--
    6 ...
  36. 85.
  37. Açık konuşmak gerekirse birbirine taban tabana bile zıt bir çok ön yargı ile girdim sinema salonuna. Bir dönemin italyan çakması arabesk starı mahsun kırmızıgül'ün filmine; sinemamızın yeni yılmaz güney'i mahsun kırmızıgül söylemlerinin de etkisinde girmek insanı biraz olsun gerecektir takdir edersinizki. Hele de Türkiye tarihinin böylesi dokunulmamış, tabu sayılmış bir dönemi hakkında cesur olduğu idddia edilmiş bir çok söylemi dillendirdiği de sık sık konuşulmuşsa filmin, izleyeceğimiz yapımın ne derece ilginç olduğu/olabileceği çıkacaktır ortaya.

    yukarıda da yazdığım gibi yönetmenliğini mahsun kırmızıgül'ün yaptığı filmin başrollerinde ise mahsun kırmızıgül, altan erkekli, emre kınay ve demet evgar oynuyor. Bununla birlikte son dönem popüler türk sineması örneklerinin bence düştüğü en büyük hatalardan birine de düşüyor kırmızıgül oyuncu seçimi konusunda. görkemini oynatabildiği ipini koparmış ünlü eskisi sayısından almaya çalışan bir çok son dönem popüler türk filmi gibi, bünyesinde kalabalık ve insanda bunun ne işi var bu filmde hissi uyandıran bir çok oyuncu barındırıyor güneşi gördüm: vj bülent (ki hangi rolde oynadığını söylemeyi zul addediyorum) kamil sönmez, cihat tamer, menderes samancılar, nurseli idiz, sarp apak, hande subaşı isimleri sanırım bahsetmek istediğim şeyi anlatmaya fazlasıyla yetecektir.

    türkiye tarihinin nerdeyse hiç dokunulmamış, tabu sayılmış, suistimal edilmeye çok uygun terör olgusu hakkında neredeyse hiç dillendirilmemiş ve cesur şeyler söylediği iddiasıyla pazarlanıyor film. ancak mahsun kırmızıgül mesaj verme kaygısına öyle bir saplanıp kalıyor ki; film boyunca biri terörist biri asker iki kardeşin sinema dili bakımından hiç de olgun olmayan bir kaç zorlama sahnesinin, türk ordusunun baskısıyla boşaltılan köyler gerçeğinin gereksiz ve acemice araya sokuşturulmuş müşfik türk askeri fonuna yedirilmesiyle berbat ediyor bu bakir malzemeyi.

    Bunun da ötesinde arabesk starımız mesaj iletmek kaygısı olan filmlerin, hikaye anlatıcılığına güvenemeyen yönetmenlerin düştüğü en büyük hata olan, vermek istediği mesajı filmin akıcılığını bozmak pahasına araya sokuşturulup duran film kahramanlarının dilinden söyleme hatasına bir çok kez, hatta insanda bıkkınlık uyandıracak derecede sık düşüyor. bu çok katmanlı, bir çok konuda söyleyeceği, taslayacağı bir çok ucuz bilgelik taşıyan film üst üste bindirilmiş bu bir çok katmanın da etkisiyle ilerleyen dakikalarla birlikte anlatımda savrukluğa düşüyor, aksaklıklar yaşatıyor izleyenlerine.

    daha da açmak gerekirse; doğu'dan terör nedeniyle göç ettirilmiş bu kalabalık aileyi fon olarak kullanan mahsun kırmızıgül -kimi zaman demek isterdim ama filmin hemen hemen tamamında- terör, boşaltılan köyler, insan kaçakçılığı, 3.cinse uygulanan baskılar ve benzeri bir çok konuda insanların gözlerine soka soka duygu sömürüsü yapıyor. bu yeni yılmaz güney'imiz bir çok konuda öyle çok ucuz sömürü yapıyor ki bir yerden sonra hangi hikayede neyi anlattığını şaşırıyor, hikayede yaşanan bu aksaklıkların da etkisiyle kopuyorsunuz filmden. Söylenmemiş olanı söyleme iddiasını taşıyan bu filmin çırpınan balıkları metafor olarak kullandığı bir sahnesi ve gücünü tamamen norveç'in eşsiz fiyortlarından alan görselliği dışında pek de bir şey sunmadığını söylemek gerekiyor.

    bununla birlikte mutluluğu iltica ederek norveç'te arayan ailenin diğer fertlerinin yaşadıklarını anlatırken, modern avrupa ve terör illetinden kurtulamayan türkiye'yi karşılaştırarak; avrupa'yı ümidin, türkiye'yi ise bir kısır döngünün merkezine yerleştiriyor mahsun kırmızıgül. her ne kadar bu konu tartışılabilirse de türkiye ve avrupa arasında bu derece net bir ayrımın yapılması insanda bir rahatsızlık duygusu da yaratmıyor değil. zira terör sorununu ve ülkenin bu iki halkının yaşayageldiği travmayı anlatmak iddiası olan bir filmin; artık iyice magazinel bir boyuta taşınmış biri terörist biri asker iki kardeş mevzuundan ve oğlunun askerde şehit olduğu haberi verilen ailenin yaşadığı dramdan damıtılacak duygu sömürüsünden daha fazlasını yapması ya da söylemesini bekliyor/istiyor/talep ediyor insan.

    özetle bir çok konuda bir çok mesajı hem de kahramanlarının dilinden vermeye çalışan çok katmanlı bir film güneşi gördüm. terör, ayrımcılık, 3.cinse uygulanan şiddet ve daha bir çok konu, bu kalabalık doğulu aile fon olarak kullanılarak yedirilmeye çalışılıyor izleyiciye. görsel olarak bazı artıları olduğunu söylemek mümkünse de anlatımın savrukluğu, kahramanlarının ete kemiğe ve bir kişiliğe bürünememesi, yoğun mesaj kaygısı ve ağır aksak ilerleyen temposuyla açıkça kötü bir film güneşi gördüm. ancak anlatılan bunca şeyden sonra merakınızı gidermek için gidebileceğiniz bir film.
    3 ...
  38. 84.
  39. tavsiye üzerine gidilen film.
    son zamanlarda özellikle konuştuklarımı, anlatmak istediklerimi çok iyi göstermiş öncelikle. bu arada suya sabuna dokunmadan geçemeyeceğim için en baştan spoiler içerdiğini belirtmem gerek.*

    filmi sadece kürtler ve türkler arasında, kısaca bizim aramızda olan problemlerden ibaret sanmayın. film insan olmanın, yaşamanın getirdiği ve götürdükleri üzerine. ama ilk önce kürtlerle alakalı kısma değinelim:

    günlerdir burada da anlatmaya çalıştığımız birçok şey var filmin içinde. kürtlerin hepsine terörist muamelesi yapanların özellikle gidip izlemesini istiyorum bu filmi. bir oğlu dağda iken bir oğlu vatani görevini yapan o kürt babanın halini biraz olsun anlamalarını istiyorum. diyeceksiniz ki bu bir film tabii bu şekilde olacaktı falan filan. filmin başında bir yazı var; bu hikaye gerçek hayatlardan derlenmiştir diye. yani filmde anlatılanların hepsi gerçek arkadaşlar. zaten izledikten sonra gerçekliğini siz de anlayacaksınız. ve eminim ki ön yargı ile gidenlerin bir çoğu bu ön yargıyı sinema salonunda bırakıp çıkacak dışarı. her şeyden önce karşıdakine insan gözüyle bakabilmeye belki biraz daha yaklaşacaklar.

    doğuda cahillik var, fakirlik üst seviyede. ve bu insanların hayat şartları o kadar zor ki, izlerken içiniz acıyor. eskiden ateş düştüğü yeri yakarmış derlerdi, şimdi ateş her yeri yakıyor gerçekten. kimsenin umursamadığı, elini uzatmadığı doğunun ateşi, cahillik olarak hepimizi yakıyor işte. bu cahillik kah kandırılmış ve dağa çıkarılmış, eline silah verip kardeşini öldür denmiş bir terörist olarak, hak bir erkek çocuk veremedi diye karısının üstüne başka bir kadınla yapılacak olan evlilik olarak çıkıyor karşımıza.

    biz de oturduğumuz yerden ahkam kesiyoruz sadece. doğuda bir aile bilmemkaç çocuk yapar da, benim kendi çocuklarımın yaşama hakkını daraltır mı falan diye. ne kadar benciliz farkında mısınız? ortada gerçekten büyük bir tehlike var. cahillik bu tehlikenin adı, bu doğuda olanı. burada olanı ise bencillik.

    dedik ya sadece kürt-türk meselesi değil diye, bir de cinsel tercih olayı var işin içinde. doğulu, gelenek görenek, töre sahibi bir aile için kolay kabul görecek bir şey değil anlatılan. filmde bir nokta var ki çok açık değil ama düşünmek gerek üstüne. cinsel tercihinin ortaya yavaş yavaş çıkmasının ardından sürekli olarak şiddete maruz kaldı filmdeki kişi. evet cinsel tercihe saygıdan bahsediyoruz ve yine evet ki; eşcinselliğin direkt gidip de travestilik yapmak olmadığını söylüyoruz. ki böyledir gerçekten; kadının orospusu neyse, eşcinselin de travestisi budur. böyle olmalı mıdır, asla. ama işte bu da yine konuşamamaktan, orta yol bulamamaktan kaynaklı değil mi? cinsel kimliği yüzünden sürekli şiddete maruz kalan o kişi evden kaçıp gitmeseydi, her şey belki de farklı olacaktı. direkt buna bağlamıyorum olayı ama yine de empati kurmakta yarar var.

    neticede dönüp dolaşıp, sınıflandırma mantığı, insana gereken saygının olmaması ve cahilliğe geliyor iş.
    insan dili, dini neyse ne, insandır der noktalarım ama şunu da söylemeden geçmeyeceğim;

    verilen emeği göz ardı edip, ortaya çıkanları bir kalemde yerin dibine sokmakta üzerimize olmadığını bir kez daha anlamış bulunuyoruz.
    2 ...
  40. 83.
  41. kişisel fikrimce olaylara tarafsız gözle bakan vasat bir film olmuş. türkiye yi öven pek çok sahne vardı. türk askeri özellikle de yüzbaşı * adeta kanatsız bir melekti. devleti yeren sahne ise çok çok azdı o sahneler de de haklı olarak yeriyordu. kürt köylülerin birer sevgi kelebeği oluşu da ayrı bir klasikleşmiş son dönem türk filmi olgusuydu.

    filmde beni üzen tek şey kürtlere verilen yanlış mesajdı. filme kürtlere dikiş tutturamazsan norveç e kaç rahat rahat yaşa mesajı verliyor! çok yanlış bir mesaj. mahsun aşırı milliyetçi türklerin ekmeğine adeta yağ sürmüş. zaten onların istediği de kürtlerin kaçması. filmde verilecek mesaj ülkeyi terketmeden beraber yaşamayı öğrenmek olmalıydı.
    3 ...
  42. 82.
  43. samimi bulmadığım bir türlü içimin ısınmadığı bir yapımdır.şimdi adama sormazlar mı :
    loo looo mahsun ; ula sen bu kürt sorununa bu kadar duyarlıydında neden sanatçının teki zamanında "ben kürtçe şarkı söyleyeceğim" dediği zaman sen kürt olmana rağmen diğerlerine çanak tutup o sanatçıyı linç girişimine katıldın?

    neden kürt sorununa yorum yapmanın zor olduğu zamanlarda diğerleri gibi davranırken ortam yumuşayınca hümanist oldun?

    neden mahsun neden?

    hadi sen git işine mahsun !
    4 ...
  44. 81.
  45. spoiler olabilir değil olacak.

    bu memlekette yaşayan herkes izlesin bu filmi,

    yurt dışında yaşarsan çok mutlu olursun, bu ülkede yaşarsan başına gelmeyen kalmaz elinde ki çocuğundan da olursun ana fikri ile beni üzmüşse de gerçeklerimizi göz önüne sermiştir, mahsun kırmızıgül. adamın gerçek adı bile mahsun değil! ama geliştirmiş kendini.

    içimi cız ettiren diyaloğu da şudur.

    terörist abi ve asker kardeş arasında;

    - abi eğer çatışmada karşı karşıya gelirsek ne olacak?
    # ben ölürsem terörist, sen ölürsen şehit olacaksın.
    4 ...
  46. 80.
  47. filmde ortalama zekaya ve kültür seviyesine sahip herkesin anlayabileceği sosyal mesajlar var. bildiklerimizi, duyup gördüklerimizi beyaz perdeye taşımış. hiç olmamasından iyidir diyeceğim ama bu biraz hakaret olur filme çünkü güzel işlenmiş konu..

    filmi izlerken aklıma ahmet yıldız ölmedi fake'i geldi. sözlüğü bir andım içimden. ritüeller, törenler vs görsen bi.. her neyse filmin birkaç yerinde gözlerim dolmadı desem doğru demiş olmam. karmaşık bi cümle ama anladın değil mi sen ne demek istediğimi? güzel film yani. şiddetle olmasa da tavsiye edilebilir, en azından orada oturarak geçirdiğin zamanı, zaman kaybı olarak nitelendiremezsin (sanırım).

    mahsun kırmızıgül bu filmle kendi çizgisini oluşturdu iyice ve bu tür filmler için bir yol açmış oldu. ilerde benzeri yapımlar yapılacaktır bence. güzel de olur hani. recep ivedik'lerden arınsın beyaz perde. bembeyaz, tertemiz olsun. özdemir asaf'ın bir sözüyle beyaz perdeye bir gönderme yapalım : "bütün renkler aynı hızla kirleniyordu - birinciliği beyaza verdiler." yani tersten alırsak olayı; kirlenen beyaz ve kirleten recep dayılar ve göbeğini kaşıyan amcalar. herkese sevgiler& saygılar...
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük