7 kocalı hürmüz adlı sinema filminde harikalar yaratmış bayağı bir uzun boyu olan, turkcell reklamlarında ise ağızını yamulta yamulta yaptığı tiplemeyle ağzını kırmak istediğim hatun.
avrupa yakası'nda yazdığı her repliğin komik olduğunu sanıyordu sanırım.
tamam, kabul edebilirim ki; gerçekten çok yaratıcı bir yazar. yarattığı karakterlerin orijinalliği ve diziyi yaklaşık 200 bölüm boyunca götürmek oldukça zor bir iş. ama bu kadın bu işi çok iyi başardı, keşke bitirmeseydi.
ama dediğim gibi, tek yanılgısı yazdığı her repliğin komik olduğunu düşünmesiydi. lan her cümleden sonra gülme efekti verilir mi be? gayet normal bir şey söyleniyor, arkada birileri yarılıyor, yerlere yatıyor gülmekten. televizyon karşısında olan bendenizdeyse mimik değişimi bile olmuyor, gayet normal geliyor.
dediğim gibi, çok yaratıcı, harika. ama her şeye de gülünmez ki.
bir kitabının kapağında bush'tan sonra gördüğüm, ''ginger''la tek poz vermiş, bazen acınası çoğu zaman özenilesi, zekasıyla hayranlık uyandıran sahip olunası kadın tipidir. her kulvarda başarılı olması cezb edici, espri yeteneği kuvvetli, yedi kocalı hürmüz filmi sonrası benim açımdan tapınılası kadın tipidir.
bir an önce seyir zevki iyice azalan tv piyasasına über bir projeyle girmesini dört çarpı dört gözle beklediğim metafizik zeka ürünü hanım.. saçlarını uzatsa aşık falan da olurum o derece yani..
bir an önce seyir zevki iyice artan tv piyasasında pastadan kendine düşen payı kapmasını beklediğim metakimya zeka ürünü hanım.saçlarını uzatsa çıkma teklif ederim o derece yani..
keşke yine eğlenceli,komik ve "burhan"lı bir dizi yapsa da izlesek dediğim insan. gülse birsel demişken, keşke burhan'ı da ekranlarda yeniden görsek de bizi güldürse sözlük. bıktık öldürmeli, mafyalı, aldatmalı, sapık dizilerden, televizyona küstük...
aşağıda yazmış olduğu yazısıyla unutulan gerçekleri ortaya dökmüştür.
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek y...edirirlerdi, grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konuhalledilirdi!
Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun.
Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar.
Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler!
O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular?
Emo!
Emo ne?
Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...
Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.
Aha onlar Emo!
Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!
HERKESiN KEYFiNi KAÇIRDIM
Ay kıyamaam!
Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım.
Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı.
"Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti.
Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,yüzünü yüzüme yaklaştırarak
"Alırım ayağımın altına" diye başladı ve
"Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!
NE DERDiM KALDI NE DE TASAM
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.
Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo...
Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifler ibir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!
Ülkenin gençlerine bak.
Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!
Gelecekten çok umutluyum çok.
kitaplarını büyük bir keyifle okuduğum, aklımdan geçen şeylerin çoğusunu yazmış olan gayet eğlenceli yazar. aslında boğaziçi üniversitesi ekonomi bölümü mezunudur. sonradan hayallerini takip ederek columbia üniversitesi'ne kapağı atmıştır. ekonomi okumasına rağmen muhteşem bir editördür. harper's bazaar dergisi en parlak zamanlarını onun editörlüğünde yaşamıştır. gönül isterdi vogue'da seda domaniç'in yerinde olmasını. *