gazeteci, eski bir galatasaray'li yeni bir besiktasli hosgeldin diyoruz kendilerine..
Dün Beşiktaş-Galatasaray derbisine ara ara bakarken, tribünlerdeki o muhteşem gösteriyle gözlerim dolarken hatırladım zalimleri. Yaşadıkları işsizlikten, yoksulluktan, canları acıtan her dertten o coğrafyada yaşayanları sorumlu tutanlari.
Van üşüyor, acının coğrafyası olmaz” diyerek tribünleri, Van'ın plakası 65'e işaret ederek 65.dakikada harekete geçiren ;Çarşi grubunun soyunmasını,
Van üşüyor, biz de üşüyoruz; diyerek yaşanan drama böylesi çarpıcı mesajla dikkat çekmesini,
Maça gelen her Beşiktaşlı taraftarın önceden duyurulan kampanya gereği üzerlerine giyerek getirdikleri kışlık kıyafetleri, oracıkta soyunarak bağışlamasını.
Boğazım düğümlenerek izledim.
Toplumun geçici bir asap bozukluğu diye değerlendirilmeyi çoktan aşıp toplumsal kutuplaşmanın nefret atmosferinin oluştuğunu nicedir gösteren tv ekranlarındaki şaklaban konuşmacılar/sunucular, twitt'lerinden kan damlayan yerli Mussoliniler, içlerindeki nefreti kusmak için yer/bahane arayan yorum ustalarının ruhum(uz)da açtıkları gedikleri, tamir etti Çarşı.
Derbi öncesi internetten
;Acı her coğrafyada aynı acıtır, acının rengi olmaz dedik.
Kara gözlü çocuk, Yunus, omzunda bir babanın eliyle bakıyordu hayata
Biz, henüz ölmemişken uzatalım elimizi.
Bu Pazar günü maça gelirken elin boş gelme!
Hayat getir biraz.
Yedi yaşındaki Denizler naylon çadırlarda donarak ölmesin.
Bu Pazar günü maça gelirken umut getir!
Getir ki, öğretmen Yusufların cansız bedenleri değil, emekleri taşınsın eller üstünde…
Bu Pazar günü maça gelirken cebindeki bozuk parayı tamir ettir de gel.
Kızılay'ın nezaretindeki kumbaralara sessizce düşsün kağıttan armağanın.
Bu Pazar günü maça gelirken, hava durumuna aldanma sakın!
Mevsim kış, ona göre gel.
Fazladan ceketinle, kazağınla, atkınla, berenle.
Üşüyen insanlarımız için kat kat kuşan da öyle gel.
Van'da Beşiktaş Çarşı Mahallesi
Adresimiz budur.
Bu Pazar günü maça gelirken yüreğin boş gelme Kartalım, aç kanatlarını.
Van üşümesin.” dediler ya.
Dediklerini; statta esen buz gibi rüzgara, donduran ayaza karşı tuttular, getirdikleri atkıları bereleri kazakları soyunup Van’a gitsin diye oracığa bıraktılar ya.
Nefret tohumlarının içimde yarattığı ‘ne olacak bu memleketin hali’ kederini/endişesini, bir kez daha dağıttılar ya.
Artık Galatasaraylı değilim, dünden itibaren Beşiktaşlıyım.
Yense de yenilse de artık Kara Kartal’ım.
Sadece Van’a değil, benim gibi kederlenenlere de hayat verdiniz; çok yaşayın çocuklar, çok!
Bu ülke de, sizin gibilerin yüzü suyu hürmetine yaşıyor ya zaten.
birincisi celal şengör dünyada saygı duyulan ve çeşitli bilim akademilerine üye saygın bir bilim adamıdır ve fikirlerini dile getirmekte özgürdür. bu kapsamda başkalarının olumlu veya olumsuz karşılayacağı fikirlerini dile getirebilir, ancak ifadelerinde bir kişiye ve bir kuruma karşı hakaretamiz bir tutum yoktur. adamın fikirlerini beyan etmesi, hiç kimseye ona hakaret etme hakkını vermez. ayrıca bahse konu durumdan ötürü de özür dilemiş ve yanlış anlaşıldığını beyan etmiştir.
ikincisi ise "sağduyulu gazeteci" rolündeki başlığa konu kişinin "otizm" rahatsızlığı üzerinden, otizm rahatsızlığı olan ve/veya bir şekilde bu rahatsızlığı yaşamlarında bulunduran kişi veya aileleri yaralayarak, celal şengör'e saldırması ve de onun kendisi ve kendisi gibi düşünenler için izahının "otistik" olması gerektiği durumudur.
gazetecinin, otizm rahatsızlığını hakaret amaçlı kullanmasına karşı da "oder otizm derneği" bir protesto yazısı yayınlamış. yazının bir bölümünü buraya koyuyorum.
"sayın gönül soyoğul,
otizmli çocukların ebeveynleri olarak, 23 kasım 2015 tarihinde yayınlanmış olan “führer hayranı prof. celal şengör’ün otistik olduğunu biliyor muydunuz?” başlıklı yazıyı kelimenin tam anlamı ile nutkumuz tutularak okuduk! otizm ve asperger sendromunun özelliklerini referans göstererek yaptığınız imalar tek kelimeyle korkunç!
dünyanın başına bela olmuş hitler’i, görüşlerine katılmadığınız ve olumsuz bir haberle gündeme gelen prof. celal şengör’ü ve otizmi, asperger sendromunu bir araya getirerek bu başlığı atmak ve bu tuhaf “bağlantı” üzerinden oturup uzun uzun bu yazıyı yazmak için bir insanın nasıl bir “esin kaynağına” ihtiyacı olabilir, gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz.
eğer amacınız ses getirecek bir yazı yazmak ise bunu kesinlikle başardınız. otizmli bireylerin ebeveynleri derneğimizi arayarak sizin bu tuhaf yazınızla ilgili şikayetlerini dile getiriyorlar!
yazınızın amacı sözüm ona “insan onurunu korumak” iken, nasıl oluyor da “führer hayranı prof. celal şengör’ün otistik olduğunu biliyor muydunuz?” şeklinde bir yaklaşımla otizmli bireyleri kötü, olumsuz, kabul edilemez kişilikler ve tutumlarla eşleştirebiliyorsunuz?
bizler otizmli, asperger sendromlu olup da bu hayatta sizin başarabildiğinizden çok daha fazlasını başaran yüzlerce insanı size örnek gösterebiliriz!..."
bir insana karşı eleştiri getirebilmek adı altında hakaret barındıran bir yazı yazmak, bunu yazarken de eleştirdiği kişiden daha kötü duruma düşmek sanırım kapasiteyle alakalıdır. ideal bir gazetecinin, kendisine kabul edilemez gelen bir fikre karşı kabul edilebilir bir cevap yazması beklenir. bu cevapta gazetecinin karşısındaki insanın seviyesini ve neyi kastedip neyi kastetmeyeceğini, eleştirdiği insanın diyaloğa ve tartışmaya açık olup olmadığını ve bu süreçten halka fayda çıkıp çıkmayacağını düşünmesi beklenir.