başkan dediğim, devlet başkanı, bu biiir. türkiye esnaf ve sanatkarları konfederasyonu genel başkanı'nın yaptığına tanık olmdım hiç misal. "bu ikiiiii" diyebileceğim bişey yok, bu ikiiii.
küçüklüğümde, akşam saatleri çok sıkıcı geçerdi. annemin yalan rüzgarı / hayat ağacı dizilerinden sonra (erik eşli'yi ne tırtıklıyordu ha, bir dönemin kadınları onun yüzünden bıyık bıraktı. o sene ülkece bir gariptik. misal, aydın denilen yunus balığını anlamsız şekilde çok sevmiştik, karşılıksızcasına) babamın haberleri başlıyordu. babam, o gün ne yaptığını anlatırdı. daha sonra, ana haber bülteni başlardı. dedem yaşasaydı, onun da ajansını dinlerdik radyodan.
ve bazen bunlardan daha sıkıcı, yürek titreten, ailecek hop oturup hop kalktığımız görüntüler olurdu televizyonda. bir süleyman demirel düşünün, herhangi bir tanesini. kazakistan'daki temaslarını sürdüren süleyman demirel, kafasında garip obje ve üstünde alacalı bir cübbemsi bişey ile çıkıyordu. hatta gözünü de çekik olması için çekiştiriyor, "aha aynı çinli gibi oldum, çan çin çon" diyordu. dedim ya o sene ülkece bir gariptik.
sonrasında mesut yılmazı, ecevit'in makamına konuk olduğunda, yüzüne uzun burun, gözlük ve bıyıktan oluşan o aparatı takarken gördük. görmedik mi lan?
gittiği ülkenin yerel kıyafetini giyen başkan, insanın kendisine yakışmayanı giymesidir.