çok özlüyorum lan geçmişi. hızlıydık, sakınmazdık bi şeyden, dostluklarımız sağlamdı şimdi hepsiyle yollarımız ayrı düştü hayatımız iyice monotonlaştı yaptıklarımızı düşününce gülüp geçebiliyorum sadece, hiç bi şeyin eski tadı kalmadı.
hayatınızdan artık eskisi gibi tat almamaya başladığınızda
yemekler daha tatsız gelmeye başladığında
Müzikler daha zevksiz gelmeye başladığında
Ve en önemlisi
Hayatı ve yaşamınızı sorgulamaya başladığınızda , ortaya çıkan eylem.
aslında olgunluk dedikleri şey bu olsa gerek , hayat saman gibi geliyor insana , eskisi gibi gülmek , eğlenmek , ağlamak , üzülmek ve canınız yansın istiyorsunuz , yani kısaca artık hissetmek istiyorsunuz!
bu olaylar bütününü şöyle açıklamak mümkün ; Ruhsuz kaldık ruhsuz.
geçmişte güzel şeyler yaşansa da yaşanmasa da genelde duyulan özlemdir. iyidir genelde şarkı dinlerken veya film izlerken başa gelebilecek olan olaydır.
hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır sözünü hatırlatma ihtiyacı hissettirendir. ızdırap boyutuna ulaşmadığı sürece var olmasında sorun bulynmayandır da.
En büyük özlem türüdür belki. Her ne kadar hata yapmadım, pişmanlığım yok bile deseniz zamanın zehri her geçen gün bedeninizi yok etmeye başlar. Geçmiş günleri hayal edersiniz fakat ulaşma imkanınız yoktur. Geçmiş en vefasız sevgilidir bu yüzden.
91 doğumlu biri olarak en çok 98 senesini özlüyorum. hatta 98 senesinin yazını. pek öyle yaz tatillerini tatil köyünde, denizde, kumsalda geçirmedim ama o senenin yazını özlüyorum işte .
çarli vardı, 98 dünya kupası, pringles reklamları.. milenyuma girip de bok mu vardı amk. keşke kalsaydık 98 senesinde.
nostajidir. nedeni beynin zamanla anılardaki kötü yanları unutturup anıları daha güzel göstermesidir. adam derki erik ağacına çıkıp çalardık sonra dayak yerdik sahibinden ama ne güzeldi falan. halbuki o an ağlamıştır zırlamıştır muhtemelen en kötü günlerinden biridir çocuğun ama adam sadece iyi yanlarını hatırlar.
insan psikolojisinin bilinen en büyük açığıdır resmen bu hadise.
meselenin özü şudur ki geçmişte yaşadığımız şeyleri özetlerken acılarımız o anki kadar koyu gelmemekte, zihinlerimiz "kötü" olan şeylere ket vurduğu için silikleşen kötülüklere karşın yaşanan güzel şeylerin yoğunluğu fazlalaşmakta ve hatırlanabilirliği, netliği daha keskin bir şekilde kendisine yer bulmaktadır.
bundandır işte geçmişe hep hafif bir tebessümle bakıp da en katmerli acılarımız için dahi "vay be" derken "geçti" veya "azaldı" diye gene tebessüm edişimiz.
gülmeyin la...
90ların sonu; kumandasız mavi ekranlı 8 tane kanal barındıran tv de, kanal d, show çekmeyen antenle, flash tv izlerdim hep...
şimdi tvde gördükçe, müziklerini duydukça bi garip oluyorum.
o zaman ki kılık kıyafetler vs. ...
Geçmişe duyulan özlem bireysel olduğu kadar siyasaldır da. Özellikle 90 lar sonrası yaşanan küreselleşme ve onun felsefesi postmodernizm tam da geleceğe duyulan umutların yok edilmesini içermektedir. birey gelecekten umudunu kesmeliki birşeyleri değiştirebileceğini aklından geçirmesin-dir temel olgu. hal böyle olunca geçmişin daha cazip olma durumu tek alternatif ve daha cazip oluyor. çünkü birey yalnızlaştırılmış ve umutsuzlaştırılmıştır. harekete geçmek ona çok güç gelmektedir. birey yeniyi üretemediği için eskiye dönmek istemektedir. bu toplumsal/siyasal/sistemsel bir olgudur. temeli 90 ların kapitalist restorasyon dönemiyle üretilmiştir. toplumsal dönüşümlerin yaşanabileceği, halkın kendisini yönetenlere karşı özne görebileceği bir toplumsal form istenmemektedir/tehlikedir.
birey kendi başına tüm bu genel havadan etkilenmektedir. dolayısıyla mutsuzlukların, maddi iştahsızlıkların artmasında (ki bu bir arzın da kabartmasıdır) yansıması görülmektedir.
son şey, 60 lı. 70 yılların müzikleri ile 90 lardan sonra ki ve bugünkü müzikleri inceleyiniz. en basit takip/analiz yöntemi budur. Yoksa sanatın ve edebiyatın neredeyse her alanında da mevcuttur.