geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

entry80 galeri237
    5.
  1. 1855 yılı, manisa.
    Sefarad Yahudilerinden fakir bir ailenin bir oğlu olur.
    ismini Morris koyarlar..

    Morris, 9 yaşında kuşpalazı hastalığına yakalanınca ölümle burun buruna gelir.
    Şinasi isimli bir doktorun tedavisi neticesinde iyileşince,
    ailesi ona doktora duydukları vefa borcundan dolayı "şinasi" ismini de verirler.

    böylece morris, şinasi morris olur...

    şinasi Morris 15 yaşına gelince fakir olan ailesine yardım etmek için Yahudi mezarlığında bekçi olarak işe girer.
    fakat, Okuma yazması olmadığından işten atılır.
    işten atılma Sebebi ise, dışardan bir Yahudi ailesi gelir ve mezarlıktaki yakınlarının mezarını görmek isterler.
    mezarın yerini bilmiyorlar, Morris ise okuma bilmediğinden mezarın yerini gösteremez.
    Bu aile durumu bölgenin Yahudilerine bildirerek Morris'i işten attırır.

    iş arayan Şinasi 1870 Yılında henüz 15 yaşlarında yine bir Yahudi olan Garofolo isimli bir tütün tüccarının yanında işe girer.
    Kısa zaman da patronunun gözüne giren Morris, gösterdiği başarıdan dolayı patronu tarafından Mısır'a götürülür.
    Orda da gösterdiği başarılardan dolayı artık patronuyla iyice dost olmuştur...

    Morris 1890 yılında Amerika'ya gitmeye karar verir.
    Patronundan aldığı 25 bin dolarla yeni dünyaya geçer...

    Orada Chicago Beynelmilel Fuarı'nda bir sigara yapıştırma makinası sergiler.
    bu Makina oldukça ilgi görür.
    Buradan kazandığı parayla hem Garofolo'ya olan borcunu öder, hem de bir iş kurma imkanı bulur..

    Yıl 1903'e geldiğinde ABD, Akdeniz'de ticaret yapabilmek ve gemilerini geçirebilmek için Sultan Abdülhamit'e başvurur.
    Sultan bu teklifi "Osmanlı'ya vergi vermesi karşılığı" kabul eder.
    Yanlız bir şart daha koşar ve "Bizden tütün de alacaksınız" der.

    Amerika bunu da kabul eder ve antlaşma yapılır.
    işte bu tütün anlaşması Morris'in yolunu açar.

    morris, Ege tütününü iyi tanır, bağlantıları da vardır ve bu avantajını iyi kullanır.
    Kısa sürede önünde geniş ufuklar açılan Morris, erkek kardeşi Salomon'u da Manisa'dan getirterek iş alanını iyice geliştirir.
    New York'ta Brodway 120 Sokakta Schinasi brothers company isimli bir sigara fabrikası kurar.(Bu bina hala ayaktadır.)
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2103175/+

    Kurduğu bu fabrikada Türkiye'den götürdüğü tütünleri kullanan Morris, kısa zamanda Türk tipi sigaralarla üne kavuşur.

    Türkiye'den özellikle Manisa ve Akhisar civarından aldığı tütünleri, yine bu bölgeden götürdüğü usta ve kalifiye işçilerle yüksek kalite mamuller elde etmeyi başarır...
    1903 yılında, Selanik'te iş arkadaşı olan Jozef Ben Rubi'nin kızı Laurette ile tanışıp evlenir.
    3 kızı ve 1 oğlu olur.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2103176/+

    Artık Morris çok zengindir.
    Hatta Yunan Yahudisi eşi için o döneme göre oldukça gösterişli bir malikane yaptırır.
    Malikanenin 52 odalı olduğu rivayet edilir.

    Bir diğer rivayet te şudur;
    Morris,Yunanistan'da bir basın açıklaması yapar. Bir gazeteci bir kâğıda bir soru yazar ve Morris'e verir.
    Morris kâğıdı yanındakine verir ve "Ben okuma bilmem, sen oku" der.
    Ardından başka bir gazeteci;
    "Okuma yazma bilmeden bu kadar zengin oldunuz. Birde tahsilli olsanız kim bilir ne olurdunuz?"
    der.
    Morris şöyle cevaplar;
    "iyi bir mezar bekçisi olurdum!!!"

    1916 yılında şirketin tüm haklarını Amerikan Tabacco Company'e satar ve iş hayatından çekilir.

    Bu arada çocuklarının kurduğu ve Morris'in arkadaşı Philip'in de ortak olduğu ve şu an dünya tütün devi olan Philip Morris Company doğmuştur..

    philip morris'i zaten bilirsiniz.

    bu arada hala Manisa'da hizmet veren bir hastane var. Şinasi Morris hastanesi...

    işte şinasi Morris memleketi olan, doğup büyüdüğü yer olan Manisa'yı hiç unutmadı.
    O kadar ki, yaptırdığı evi Türk stili yaptırır ve içini de yine Şark tarzı ile döşetmişti.

    Çocukluğunda çektiği hastalığı ve gördüğü vefayı da unutmamıştı.

    Bu amaçla bir milyon dolarlık bir bütçe ayırır.
    Bunun 800 bin doları ile bir hastane yaptırır. Bu hastane çocuk hastanesidir.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2103177/+

    hastanenin Çok geniş arazisi vardır ve burada inek, koyun, keçi ve tavuk gibi hayvanlar beslenir ve sebze, meyve yetiştirilir ki, çocukları taze besinlerle beslesinler diye...

    Yine bu hastanenin faytondan ambulansı ve başhekimin faytondan makam aracı vardır.
    Bütün bu ayrıntılar bizzat Morris tarafından düşünülmüştür.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2103178/+

    1 milyon dolardan Geriye kalan 200 bin dolarla da devlet tahvili alarak, bu tahvillerin getirisi olan 33 bin dolar her yıl 2 taksit halinde, Morris Şinasi Çocuk Hastanesine gönderilir.

    Morris Şinasi kurduğu bu vakıfla hastanenin geleceğini de düşünmüş bu iş için de Chemical Bank Of New York'u da mutemet tayin etmiştir.

    3 yılda bir kurduğu vakfın mütevelli heyeti Türkiye'ye gelerek, Manisa'da hastaneyi ziyaret etmekte ve yapılan işleri yerinde denetlemektedirler...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2103179/+

    #tarih
    6 ...
  2. 4.
  3. smirnoff'u bilir misiniz?
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2101323/+

    "dünyaca ünlü rus votkası..." diyeceksiniz...

    hayır tabi ki...
    smirnoff, ilk olarak istanbul'da üretilmiş ve dünyaya yayılmıştır...

    yaaa...tabi olm ne sandınız ki?
    rus votkası diye bilir herkes.

    lakin toplanın anlatayım çokomeller...

    smirnoff markasının yaratıcısı vladimir smirnov adlı rustur.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2101324/+

    kendisi aslen opera sanatçısıdır.
    dedesi rus çarının çeşnicibaşısı olan smirnov bir rus asilzadesi olarak ekim devrimi sonrası diğer çar yanlıları gibi soluğu istanbul'da aldı.

    lakin o dönem istanbul'da(1920) opera sanatçılığı yapıp geçim sağlaması pek mümkün değildi.

    o da dedesinden, babasından öğrendiği formülle istanbul'da votka üretmeye başladı.

    ürettiği votkaları fransız askerlerine satıyordu.
    ve fransızların "smirnov" ismini telaffuz şekli olan "smirnoff" olarak anılmaya başlandı.

    böylece dünyaca ünlü smirnoff votkaları istanbul'da doğmuş oldu...

    smirnoff votkaları istanbul'da üretilmeye başlandıktan 4-5 yıl sonra vladimir smirnov fabrikasını bugün ukrayna sınırları içinde bulunan lviv'e taşıdı. lviv şehri o dönem polonya'ya aitti.
    buradan tüm dünyaya yayılmaya başlayan smirnoff 1934 yılında amerikalılara satıldı...

    bu topraklarda doğmuş öyle değerler, öyle markalar var ki...

    smirnoff örneği bunlardan yalnızca biri. aklımıza bir çırpıda gelen bir diğer örnek de dünyanın en büyük süt ürünleri üreticisi danone...

    #tarih
    7 ...
  4. 3.
  5. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2100966/+

    çiçek pasajı...
    allah'ın cezası covid pandemisi yüzünden hasret kaldığımız, istanbul'un, hatta türkiye'nin sembol mekanlarından biri...

    çiçek pasajı'nın asıl adı, cite de pera'dır.
    galata'da bankerlik yapan hristaki zagrafos tarafından "biraz da müteahhitlik yapıp parayı vuralım" diyerekten, geçirdiği yangın sonrası harabe haline dönen naum tiyatrosunun yıkılması üzerine kazanılan arsada inşa edilmiştir.
    bu yüzden buraya hristaki'nin hanı da denilmekteydi...

    çok şeyler görmüş, çok şeyler geçirmiştir bu mekan.

    tabi ki işgal yıllarını da...

    işgal yıllarında beyoğlu'nun sakinleri arasında ekim devrimi nedeniyle rusya'dan kaçıp istanbul'a sığınan beyaz ruslar da vardı...

    çarlık rusyasında her biri iyi bir konumda, rahat ve ferah bir hayat yaşayan bu mülteci zevat, istanbul'da bulundukları zamanlarda geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundaydı.
    kadınıyla, erkeği ile her biri çalışmaktaydı.

    işte günlük nafakasını kazanmak için çalışan beyaz ruslar arasında cadde-i kebir'de çiçek satan rus hanımlar da vardı...
    bunlar hristaki'nin hanındaki çiçekçi dükkanlarından çiçek alır, çeşitli şirinlikler ve işve naz hünerlerini kullanarak caddede satarlardı...

    kimisi birkaç sene öncesine kadar kontesti, kimisi opera sanatçısı, kimisi general kızı...
    hayat onlara acımasız davranmış, o eski hayatlarını ellerinden alıp üç kuruş paraya sabahtan akşama çalışmak zorunda bırakmıştı...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2100967/+

    her biri de birbirinden güzel tabi...

    o yıllarda beyoğlu'nun başka yabancı sakinleri de vardı.
    işgal kuvvetleri askerleri...

    kimi ingiliz, kimi fransız, kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...

    işte memleketinden uzakta yabancı diyarda mülteci hayatı yaşayan ve üç kuruş nafaka kazanmak için sabahtan akşama çiçek satmaya çalışan bu rus kadınlara tebelleş olmuştu işgal kuvvetlerinin askerleri...

    kadınları sokakta sıkıştırıyor, elliyor, mıncıklıyor, taciz ediyor, hatta kucaklayıp götürmeye çalışanlar bile oluyordu içlerinde.

    bu güzel kadınlar da bu azgın ve vahşi yaratıklardan kurtulabilmek için her seferinde cite de pera'ya sığınıyorlar, dertlerini buradaki esnaf ile paylaşıp onlardan yardım görüyorlardı.
    mülteci kadınları taciz eden sarkıntılık eden sapık işgalci askerler kadınlara esnafın yakınlık gösterip sahip çıktığını görüklerinde yapacakları pislikten vazgeçiyorlardı...

    işte, işgal yılları boyunca çiçek satan beyaz rus kadınların sığınağı olan bu pasaj, işgal askerlerinin mağdur ettiği rus dilberlerinden dolayı zamanla "çiçek pasajı" olarak anılır olmuş, "hristaki'nin hanı" yahut "cite de pera" isimleri bir kenara bırakılıp buraya bu sebeple çiçek pasajı denilmeye başlanmış ve bu isimle günümüze gelmiştir...

    **********************
    not: işgal yıllarında karakol cemiyeti namına çalışıp milli mücadeleye destek olan beyaz rus kontesi vera hanım'ın hikayesini okumak isteyenler için;
    (bkz: karakol cemiyeti üyesi rus kontesi vera hanım/#41093460)

    #tarih
    7 ...
  6. 2.
  7. 1.
  8. divan edebiyatından bir beyit. Vecize olarak dilimize yerleşmiştir ama kendi tarihimize ne kadar kayıtsız olduğumuza bakın ki "ben yare gül demem / gülün ömrü az olur" mısralarını, yılmaz erdoğanın yaptığı bir alıntı değil de onun şiiri gibi gören marka edebiyatçıları bu sözün divan edebiyatından geldiğini bilmezler. Va esefa!
    Tümü şu şekildedir:
    Şuh-u güzeşte var ki nice nevcivan değer
    Geçmiş zaman olur ki, hayalî, cihan değer, şeklindedir.

    Anlamı ise, öyle edalı öyle güzel kadınlar vardır ki, sırf onu elde etmek için on-onbeş oğlandan vazgeçsen de yine yazık etmezsin. işte aynı bunun gibi müthiş anıların olur hayatta, onları yaşarken ne zevk almışsındır, hatırlamak keyifli olduğu gibi, o anı tekrar yaşamak için dünyaları feda etmeye de hazırsındır. Ama bir gitti mi birdaha gelmez.

    Tabi atasına fütursuzca iftira atanlar eksik değil, "hepsi oğlancıymış bunların" şeklinde işkembeden sallamak kolay. A zekası fazla, divan edebiyatı gelenek demektir. Belli kalıpların dışına çıkmaya çalışanların hiçbiri "divan şairi" kabul edilmemiştir 1850lere kadar. Yatak odasına ne helal ne haram hiç kadın uğratmamış şairlerin gazellerine bakın, hayatında en aşağı yüz kadınla neler neler yaşamış gibidir. Şarap hakkında belki bin beyit yazmış şairlerden ömründe şarabı tatmamış olanlar vardır. Elbete çürük elmalar olabilir, ama ne deniyor? "ölülerinizi hayırla anın"

    Hem verdiğim beyitin ikinci mısrasına dikkatle bakanlar, orada hayali değil hayalî yazdığını görürler.
    Beyit, şair hayalînindir. * oraya koymuş mahlasını. Bu sayede çift anlam oluşuyor. Benim verdiğim anlam "hayali" şeklinde okunduğunda çıkan anlam. "hayalî" şeklinde okunduğunda ise şair kendine sesleniyor, "bugünlerde dünlerini arıyorsun ama yarınlarında da bugünlerini arayacaksın" demek. Aynı üstad Mehmed Akif'in "Bostan" ve "Gülistan" yazarı Sadi'den tercüme olarak yazdığı şu enfes beyit gibi:

    Geçen geçmiştir, an-ı müstakbel ise müphemdir,
    Hayatından nasibin, bir şu geçmek isteyen demdir.

    Sanat uzun, hayat kısa.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük