geyikli halıların hikayesi

entry1 galeri3
    1.
  1. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1971477/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1971478/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1971479/+

    Toros dağları, yabani hayvanlarının doğal yaşam alanların başında gelir. Toros dağlarında vakti zamanında keklik, geyik, alageyik, bıldırcın, kartal, yaban keçisi, yaban domuzu, karatavuk, güvercin, turaç, tilki, tavşan, sırtlan, kurt gibi birçok hayvan çeşidi yaşarmış. Yine birçok ağacı ve bitkiyi de yine bünyesinde barındıran Toros dağları, büyük ormanların olduğu zengin bitki çeşitlerine sahiptir. Bu kadar zengin yabani hayvan çeşidine sahip bir dağ olur da avcılar olmaz mı? Halil adında bir genç Toros dağlarının düz eteklerinde yaşarmış. Halil çok büyük bir avcıymış. Av tutkunu bir genç olan Halil eline tüfeğini alır. Dağa ava çıkarmış. Avcılığa öyle hevesli öyle bağlı biridir ki bazen günlerce hayvanların peşinden koşarak dağda kalır. Toros dağları, keskin uçurumlara ve büyük tehlikelere sahip bir dağ olsa da onu avcılıktan alıkoymazmış. Halil, her ava çıktığında annesi ve nişanlısı elleri yüreklerinde beklermiş. Annesi, Halil´in geyik avından vazgeçmesini defalarca istese de Halil, avcılıktan vazgeçmezmiş. Her seferinde annesi onu uyarırmış. “Bak oğlum gidiyorsun o gencecik hayvanları avlıyorsun, annelerini alıyorsun annesiz kalıyor yavrular, sen onların yuvalarını dağıtıyorsun, yuva yıkanın yuvası olmaz. Rahmeti baban da bu yoldaydı oda iflah olmadı. Ne işimize yarayacak bu kadar geyik postunu ne yapacağız. Gönlüm razı değil sen günlerce bu tehlikeli dağlarda kalıyorsun. Bir gün başına bir iş gelir. Gel bırak şu avcılık işini.” Halil, annesini sevdiği halde annesini dinlemeyip avcılık yapmaya devam edermiş. Halil´in içine işlemiş, bir tutku haline gelmiş avcılık mesleği onda. Her seferinde annesine “bu son bir daha gitmem” der; ama her seferinde tövbesini bozarmış. Tekrar ava çıkarmış.

    Halil´in annesi ile nişanlısı Zeynep onu defalarca uyarsa da, Halil gene bildiğini yapıp ava çıkarmış. Bide av sırasında şansı yaver gitse ve bir geyiği yakalasa keyfine diyecek yoktur. Herkes onun iyi bir avcı olduğunu görsün diye köy meydanına avladıklarını getirirmiş. Köylüler, onu metheder. Köy meydanında büyük ateşler yakılır ve avlanan geyikler o ateşin közünde pişirilirmiş. Tüm köylü onu övmeye başlar. Bazıları “ne bu köyde ne çevre köylerde senin gibi avcı yoktur” deyip bir hayli onu överler. Avcılığın her zaman verimli geçecek diye bir kaidesi yoktur. Bazen günlerce ava gidilir; ama eli boş gelebilir. Halil´de bazı günlerde dağ bayır dolaşır; lakin tek geyik avlamadığı olur. Hele bir tane alageyik var. Halil ne zaman onu görse o gün avı ters gider bir tane geyik avlayamaz. Bu alageyik çok kurnaz bir geyikmiş. Çevik canlı yerinde duramayan bir geyikmiş.  Alageyik sürekli Halil´in karşısına çıkar ve “gel beni vur” der gibi bakar Halil´e. Halil her seferinde onu avlamak için sipere yatar, nişan alır, tam vuracakken geyik kayboluyor. Halil bakar ki başka kayanın üzerine geçmiş. Halil onun görmeyeceği şekilde yanına yaklaşır. Yine hedef alır tam vuracakken alageyik gene bulunduğu kayadan kaybolup başka kayalığa geçer.  Halil bir türlü avlayamaz alageyiği. Halil alageyiği gördüğü gün diğer hayvanları da avlayamaz o gün işleri hep ters gider.

    Alageyik sürekli yer değiştirmesi ve hiçbir şekilde avlanamaması Halil´in kafasını kurcalar ve bu geyiğin sıradanbir geyik olmadığını düşünür. O yörede bulunan yaşlı insanların anlatımına göre cinler veya periler bazen ormanlardaki yaban hayvanların içine girer. Yaban hayvanların kılığına girerler. Dışarda normal bir yaban hayvanı gibi gözükse de içi peri veya cindir. Bu yüzden bazı hayvanlar kolay kolay anlaşılmazlar. Alageyik de bu hayvanlardan birisidir. Halil alageyiğin bir keresinde tam önünde görürken kısa bir zaman sonra kaybolup arkasında gözükmesi ile Halil artık alageyiğin tekin ve sıradan bir geyik olmadığını iyice anlar. Avı bırakmayı düşünür. Bırakmasını düşünse de Halil her o geyiği gördüğünde peşine düşmekten kendi alıkoyamaz.  Halil, bir gün gene alageyiğin peşinden giderken alageyiği ve yanında bir yavru geyiği görür. Halil, alageyiği nişan alır tüfeğiyle.  Alageyiğe ateş eder; fakat yavru geyik isabet alır ve yığılır yere. Alageyiğe bir şey olmaz. Halil mecbur yavru geyiği sırtlayıp eve götürür. Halil´in annesi, bu yavru geyiği vurduğunu görünce deli olur ve onu azarlamaya başlar.“Biz ne yapacağız bu yavru geyiğin etine, günahtır, bir daha yavru geyikleri avlama sen bu yavru geyikleri avlıyorsun başına bir iş gelecek. Yavru geyikleri analarından ayırma, yuva yıkanın yuvası olmaz bunu unutma deyip bir güzel azarlar.”

    Halil, annesinin sözleri üzerine ava biraz ara verir. Halil düğün hazırlıklarını yapar ve düğün günü gelir çatar. Düğün sonunda eşi Zeynep onu yatak odasında beklerken. Halil dağlardan gelen uğultu seslerini geyik sesi zannedip dağlara koyulur. içindeki avcılık tutkusu yine alevlenir. Gerdek gecesi eşini yalnız bırakır ve dağlara geyik avına gider. Zeynep ise hala onu beklemektedir. Gelemeyince merak eden Zeynep tüfeğin asılı olduğu yere bakar. Tüfeğin asılı olduğu yerde olmadığını gören Zeynep onun ava çıktığını anlar. Halil´in annesine ve yakın arkadaşlarına haber verirler. Halil ise dağlarda alageyiğin peşine düşer ve alageyiğin bir kayanın üzerinde yatığını görür. Halil nişan alır ve alageyiğe ateş eder. Bulunduğu yerden kalkan Halil gece karanlığında, hemen kenarının uçurum olduğunu görmeyince oradan düşer ve ağır yaralanır. Köylüler ise her yerde Halil´i ararlar. Dağ, taş her yere bakarlar ve onu bir kayanın uçurumunda olduğunu görürler. Köylüler onu gördüklerinde Halil ağır yaralanmış ve sadece hafif inilti sesi geliyormuş kendisinden. Köylüler onu uçurumdan kurtarmak için ip falan hazırlar. Onu uçurumdan tam alacakken Halil´in uğultusu kesilir. Zeynep, Halil´siz yaşamayacağını anlar.“Sensiz dünya bana haram deyip” Zeynep´te hemen kendisini kayadan aşağı atar. Halil´in olduğu uçurumda ikisi de can verir. Rivayete göre o gün bu gün o uçurumdan uğultular gelirmiş. Bu uğultu sesi geyik avına tövbe eden ama bir türlü bırakmayan Halil´in sesi olduğunu söylerler.  Bu hikâyeyi dilden dile dolaştıranlar başka bir rivayete bulunurlar. Bu rivayette şudur: Uçurumun dibindeki iki sevgilinin mezarlarının üstünde, her yılın ilkbaharında, aynı günlerde, tam seher vakti tanyeri ağarırken iki çiçek açar. Bu çiçeğin biri kırmızı, duvak renginde, öteki mavi açar. Tam çiçekler boylanıp, birbirine kavuşacakken, ötelerden bir geyik koşarak gelir, çiçekleri yer. Bu her yıl böyle sürer gider. Çiçekler kavuşamaz birbirine.

    ▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎

    》 ALAGEYiK TÜRKÜSÜ ...

    Ben de gittim bir geyiğin avına,
    Geyik çekti beni kendi dağına,
    Tövbeler tövbesi geyik avına,
    Gidin arkadaşlar kaldım kayada,
    Siz gidin yoldaşlar kaldım burada.

    Ben giderken kayabaşı kar idi,
    Yel vurdu da ılgıt ılgıt eridi,
    Ak bilekler taş üstünde çürüdü,
    Gidin arkadaşlar kaldım kayada,
    Siz gidin yoldaşlar kaldım burada.

    Esvabım bohçada basılı kaldı,
    Tüfeğim duvarda asılı kaldı,
    Nişanlım da benden küsülü kaldı,
    Gidin arkadaşlar kaldım kayada,
    Siz gidin yoldaşlar kaldım burada.

    ••••••••••••••••

    ▪︎ Kaynak:

    yaşar kemal, Üç anadolu efsanesi kitabı, "alageyik hikayesi (destanı)" ...
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük