atamıza hayranlığını yaşadığı dönemde dile getiren onlarca devlet adamını; cenaze töreninde, top arabasının arkasında kilometrelerce yürüyen kralları, arşidükleri, imparatorları; saygılarını iletmek için binlerce km öteden devletleri tarafından gönderilen donanmaları ve askerleri görünce insan nasıl oluyorda, hayattayken bu kadar büyük işler başarmış ve takdir edilmiş bir deha, bugün kendi insanları tarafından bile tanınmıyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
düşünsenize, bir lider ki, sömürgeci dünya düzenine, yüzlerce yıllık planlarını değiştirtiyor.
kefenini giymiş, gömülmeyi bekleyen bir milletten, dirilişine koşan bir kurtuluş abidesi yaratıyor.
teba olmanın yüzlerce yıllık kemikleşmiş yapısından, birkaç yıl içinde, millet olma erdemini ortaya çıkarabiliyor.
yalnızca gününü şekillendirmekle kalmayıp, yaptığı her icraatla geleceği şekillendiriyor.
bunca deha ve insanüstü bir başarı gerektiren meziyet, ölümünden birkaç yıl sonra gölgelere itiliveriyor.
nasıl oluyor biliyor musunuz?
güvendiği, uğruna hayatını harcadığı, eserini emanet ettiği millet, bedeni toprak olmadan, onu ve değerlerini yaşatmayı unutuveriyor.
onu yaşatmadık biz.
kendimizi kandırmayalım.
onun adı arkasına gizlenmiş kendi egolarımızı ve hırslarımızı, onu ve değerlerini sömürerek yaşattık biz.
kendimizi aklamak için de meydanlara heykellerini diktik, okullara büstlerini koyduk, devlet dairelerine resimlerini astık.
kendi otoritemiz için onun aziz hatırasını sömürdük hep.
bize karşı gelme ihtimali olanları onunla korkuttuk sadece.
biz diyorum, çünkü, 1938 den günümüze kadar bu ülkede atamızı yaşatmak yerine, onu kullananların eseriyiz bizde.
bizde onlardan bir yan var ve onların gelenekselleştirdiği sömürüye ve ötelemeye devam ediyoruz.
atamızın yapmamızı istediklerini değil de, atamızın adına yapmamızı istediğini düşünmek işimize gelen şeyleri yapıyoruz.
ben yanılıyorsam, neden atamı mertçe, yiğitçe, cesaretle ve gerçekçe anlatan tek eseri yok bu milletin.
ben yanılıyorsam, onlarca yıl halkı ile iç içe yaşamış böylesine bir önderin gerçek sesi, hiç ortada olmayan görüntüleri 72 yıl sonra, yokoluşun eşiğinde ortaya çıkıveriyor.
biz atamızı kullanmayı sevdik evet, onu yaşatmayı sevemedik, istemedik.
eğer sevgimizde dürüst olsaydık ona ait herşeye adam gibi sahip çıkar, her nesile a dan z ye onu yaşama şansı tanırdık.
1923 den 1938 e kadar her gezisi, her konuşması, her sözü görüntülenen, kaydedilen ve her anı ile onlarca insan tarafından an ve an not alınan bir dehanın hayatı, koca bir milletten nedendir bilinmez gizleniyor, tam adı konulmada, mazeretler üretilerek her geçen gün yavaş yavaş yokediliyor.
onu ön plana çıkaracak onlarca girişim, sessiz sedasız engelleniyor.
evet onun hatırlanması istenmiyor. içi boş bir atatürk sevgisi, şekil değiştirmiş bir otorite sevgisi arzulanıyor.
yaşarken, dost görünümleri ile içki masasına mahkum ettikleri, haberi olmadan vatanı, milleti, vatanseverleri ortadan kaldırdıkları düzeni, topyekün bir milleti uyutarak, sarhoş ederek, gözünü boyayarak devam ettiriyorlar.
bana haksızsın demeyin lütfen, haklıyım.
haklıyım, çünkü, gözlerim tamamen kapalı değil.
birazda olsa mantığımla hareket edebiliyorum.
etrafıma bakıyorum;
bana öğretilmeye çalışılan atatürk e bakıyorum;
bu bir insan değil, deha değil, bu his değil, çaba değil, cesaret değil, duygu değil.
bu, bildiğiniz bir kronoloji, bu bildiğiniz bir demagoji, bu bildiğiniz bir yorumsuzluğun yorumu.
çektiğiniz her tarafa esneyen içi boş bir lastik.
tek eser gösterin bana.
adam gibi tek yazılı eser, tek adam dır.
orada da, okuyanlar bilir, atatürk yoktur, yarımdır.
yina aynı hissiz propaganda, yine aynı maksatlı ideoloji.
ben ideoloji istemiyorum, laf salatası da istemiyorum; ben, bana ve benden önceki ve sonraki nesillere irademi, istiklalimi ve istikbalimi vermiş, benden ve benim gibi olanlardan da aynı irade, cesaret ve azmi istemiş atamı istiyorum.
insan atatürk ü istiyorum, anlıyormusunuz.
neden, atamı anlatan adam gibi bir kitap yazmadınız.
neden, atamın ayak izlerini izleyebileceğim adam gibi bir film çekmediniz.
neden, atamın yaşarken çekilen binlerce görüntüsünü yoketttiniz.
neden, onu tanımamızdan, sevmemizden, istememizden bu kadar korkuyorsunuz.
evet neden onu istememizden bu kadar korkuyorsunuz.
çünkü, asla onun gibi olamayacağınızı biliyorsunuz.
çünkü, onun kadar fedakarlık yapamayacağınızı gayet iyi biliyorsunuz.
çünkü, onun kadar bu vatanı, bu milleti karşılıksız sevemeyeceğinizi gayet iyi biliyorsunuz.
siz aslında onu tanımamızdan değil, onun sayesinde sizi tanımamızdan korkuyorsunuz.
onlarca devletin çıkarlarını altüst etmiş adamın, onlarca suikast girişimine rağmen, korumasız, şatafatsız halkına hakça dokunuşunu görürsek, altlarınızdaki trilyonluk araçları, etrafınızdaki etten duvarları, korkunuzu ve yamyam iştahınızı farkederiz diye korkuyorsunuz.
onun için en çok, binbir dille ikna ettiğiniz savaronalı görüntülerini gösteriyorsunuz bize, hastalığını satır aralarında kaybettirerek.
sizden biriymişcesine gösterip, yaptıklarınıza, ondan destek almaya çalışıyorsunuz değil mi?
onu gerçekten sevseydiniz, onu anlatan eserleriniz olurdu.
hatta onu anlatmak için size yalvaran, amerikan ve ingiliz sinemasının en ünlü yönetmenlerine, en iyi oyuncularına hayır demezdiniz.
anthony queen, yul bryner, colombia pıctures adeta yalvarıp, dünya çapında filmler çekecekken, neden engel oldunuz?
neden bizden, böyle büyük bir fırsatı esirgediniz?
neden, çocuklarımıza, geçmişlerini anlama ve anlatma yolunda dev adımlar attırabileceğimiz imkanları çok gördünüz?
neden dünya milletleri, tarihlerini anlatan gandhi gibi, nickson gibi yüzlerce argümana sahipken, biz atamızı ve atalarımızı hayal etmek ve ettirmek zorunda kalıyoruz?
neden, destanımıza bütün dünya bu kadar yabancı?
neden, bizi uyutmaya, bizden olmayanı bize yabancı etmeye bu kadar azmediyorsunuz.
neden, bizi, bizimle, tarihimizle, geçmişimizle, bugünümüzle, yarınımızla barıştıracak adımlardan bu kadar çekiniyorsunuz?
neden ha neden?
neden bu kadar bencil, bu kadar ruhsuz, bu kadar egoistsiniz.