Aşağıdaki şiir "varlık mı bilinci belirler, bilinç mi varlığı belirler" Tartışmalarından sonra Nazım Hikmet tarafından Peyami Safa'ya yazılmıştır.
Madem kendi fikrindir yüzen gemi,
Madem ki kendi fikrindir umman,
Ne senden evvel kimse mevcut,
Ne senden sonra kainat baki,
Lakin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
Senin dışında değil miydi, kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı.
Yoksa kendi altında sen kendinle mi yattın.
Diyelim ki senden evvel baban yok, isa gibi,
Peki bacaklarının arasından çıktığın Meryem gibi bir ananda mı yok?
Çok yalan söylemişsin çok.
Kuşkusuz neyzen tevfiğin dizeleridir ancak sanatçının değeri ülkemizde bilinmemektedir. Bu gerçeğe sanatçının 2 tane küfürlü dizesinin sözlüğe yazılmasıyla sonraki 2 dk da 5 tane eksi yenilmesiyle ulaşılmaktadır.
yüzünün yarısı göz kadife yansımalı
bulutlu siyah ah bulutları eflatun
o boy aynasından çıktı fransızın malı
vişne asidi vardı tadında rujunun
ah sinema yıldızı filan olmalı
ağızlığı kristal son derece uzun
bir kibrit çakıldı mı ah yağmurluklu kız
alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
saçlarından incecik su tozu dökülüyor
sığınak gibi derin ağaçlar gibi yalnız
karartma başlamış ışıklar örtülüyor
ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
kırkmaları morsalkım göz kapakları saydam
çok vapurun battığı bir liman orospusu
bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
ay ışığında deniz akordeon solosu
pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam
görkemli çadırında italyan lunaparkın
sanki zeytin düşürür yerlere gözlerini
ah tahtına kurulmuş bol sakallı bir kadın
sutyenler tutmuyor çılgın göğüslerini
kaşları ip incesi kumral kirpikleri kalın
kim görse şaşırır sakalının süslerini
tavana asılmış sosyalist saçlarından
ah sabah sabah omuzları kan içinde
işkence sonrası genç bir kadın militan
yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
adı bile çıkmamış dudaklarından
doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde ...
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün.
ikimiz için doğmayacak bir güneşi bekliyorum,
ve her zamankinden güçsüz sesim,
ellerim daha güçsüz, gözlerim daha kör.
kabul edememenin o dinmez çığlığı kulaklarımda ayrılığı,
ikimiz için doğmayacak bir güneşi bekliyorum,
gelmeyecek bir günü beklemek nedir bilir misin?
olmayacak bir şeyi ölümüne istemek?
peşinde koşan 'keşke'leri görmezden gelmek zorundalığı,
kafanın içinde dönüp duran 'onu ne çok seviyorum' çığlığı,
yazmamakta direten ellerinin, görmemekte ısrarcı gözlerinin ve,
tek bir yüze, tek tene, tek teline saçının,
gülümsemene, dokunuşuna, tek bir sözcüğe ağzından dökülen,
ve ben, bütün bunların acısında, sıska bir dal gibi eğilirken,
beni umursamayışının farkındalığı...
seni ne çok özledim diye bağırmak bazen geliyor içimden,
fakat şimdi değil, gündüz olması lazım, güneş lazım bize, gün lazım,
ikimiz için doğmayacak bir güneşi bekliyorum,
bir daha eskisi gibi olmayacak olan güneşi...
içime işleyen acıyı size değil
Bir suya bırakmayı öğrendim
Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
Bu yüzden ne bir ağacım var
Bana beden
Ne de çiçek açacak benden...
Ben, seni düşünürken,
yaşım ne olursa olsun çocuk olurum.
O kolu sökük, el örgüsü kazak
ve lastik tokyalarıyla
salya sümük küfredip, ağlayan,
minicik elleriyle pencereleri kıran,
isyankar, hırçın, gözükara bir çocuk olurum.
Ben seni düşünürken, aşkın ne olduğunu
ve neden yaşadığımı aramadan bulurum.
kadrini seng-i musallada bilüp ey baki
Durup el bağlayalar karşında yaran saf saf
(ey baki, senin kadrini musalla taşında bilip karşında saf saf el bağlasınlar.)
kim senin yasanı çiğnemedi ki, söyle?
günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle?
yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen sen,
sen ile ben arasında ne fark kalır ki, söyle?
Gönlü ışık yakmayı, aydınlanmayı öğrenen kişiyi, güneş bile yakamaz. Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen benliğini yakıver. - mevlana
benden, bizden ne köy olur ne kasaba!!
çünkü biz, çünkü biz, devler dururken karıncalarla yoldaşlık yaparız..
çünkü bizim sırtımızda hep pusu izleri vardır..
çünkü biz, çünkü biz kavli kararı ettik.
ayağımızda ki çarıklarla süpürge tohumu içtik, ama nağmerde eğilmedik..
biz böyle bir ahvadın torunlarıyız..
haklı! baban doğru söylemiş. bizden ne köy olur ne kasaba..
babana selam söyle, onun ellerinden öperim.. onun ellerinden öperim..
ona de ki;
benden ne köy olur ne kasaba..
benden, bizden olsa olsa.. memleket olurrr...memleket olurrrr...memleket olurrrr.....!!!
boşuna mı tüm çocuklar kuşku duyar yaşadığından
bir düşün; beni çok severmiş gibi yap kendine karşı
bir düşün; yaşken eğilen ağaçlar nasıl yeşertsin bir aşkı
çok çirkiniz sevgilim çok; en çok da sabaha karşı
(bkz: altay öktem)
Bir çiçek duruyordu, orada, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
varsın yarı yolda uyuya kalsın
bize gönderilen bahar
içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını
içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven
bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terketti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
billur bir kuş gibi
içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
beraber yürüyelim olur mu