gelmiş geçmiş en iyi türkçe dizeler

entry310 galeri0
    135.
  1. istanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
    önce hafiften bir rüzgar esiyor
    yavaş yavaş sallanıyor yapraklar ağaçlarda
    uzaklarda çok uzaklarda sucuların hiç durmayan çıngırakları
    istanbulu dinliyorum gözlerim kapalı.
    1 ...
  2. 134.
  3. neylersin ölüm herkesin başında.
    uyudun uyanamadın olacak.
    kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
    bir namazlık saltanatın olacak,
    taht misali o musalla taşında.

    taht misali o musalla taşında... vay be! bir dakikalık sultanız. sonra toprağız.
    3 ...
  4. 133.
  5. çiçek taksi, mahallenin muhtarları, kantar ailesi, bizimkiler, avrupa yakası, çocuklar duymasın, en son babalar duyar...
    0 ...
  6. 132.
  7. 131.
  8. kutu kutu pense
    elmamı yense
    arkadaşım murtaza
    arkasını dönse!!
    (bkz: oha)
    1 ...
  9. 130.
  10. ...
    Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
    Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.
    Onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,
    Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar.
    Söyle Karacaahmet, bu ne acıklı talih!
    Taşlarına kapanmış, ağlıyor koca talih!
    N.F.K (üstad)
    0 ...
  11. 129.
  12. (bkz: behzat ç)

    edit : amınakoyayım "dizi" diye okudum lan.
    4 ...
  13. 128.
  14. Terketmedi sevdan beni,
    Aç kaldım, susuz kaldım,
    Hayın, karanlıktı gece,
    Can garip, can suskun,
    Can paramparça...
    Ve ellerim, kelepçede,
    Tütünsüz uykusuz kaldım,
    Terketmedi sevdan beni...

    (bkz: ahmed arif)
    0 ...
  15. 127.
  16. angut kuşu şehir bahçesi. angut kuşu zakkum gölge ve tüy dallarda. yıka, biricik, bir, damlaları. gözyaşlarının.
    geçmeyi bıraktırmaya evlerin sis çatışı. yakın sonsuzluklardan güvey fenerleri. uyan ey göv, kum dalgalarını yıka şarkınla

    vay canına

    kız gözü durulu, dalgalı deniz.

    vay canına

    kıyıları ırakların tüm şaha kalktığı ırmak. ölçümsüz ölçülü uza, derin avluda. da... da...

    hayda

    havadan ve denizden gül, kırma şarkısını yellerin! karaşın ilk anlayan gözlerinle baktım uzağa. ğa... ğa... ğa...

    haydaaa.

    kalbim, içinde balkı, ilk yazı, atta durur tarlası. sevi bahçesi. si. si. si. angut kuşu ah, ahuyu bebe tanımadan,

    tınısı sesimde pullanması, beynimin, lekeli. sularla. haydaa, breh

    hoppa

    hop hop hop

    bilinçsiz doğum.

    angut kuşu ah! ahuyu bebe tanımadan, tınısı sesinde, göl pullanması.

    angut kuşu!

    beynimin, lekeli sularla!

    gölge ve tüy durur dallarda

    su! yıldız gece akıl taşları kımıldamakta! arıyı ve dağ çiçeklerini ruh bilip, gecikti, gelecek piçi. haydaa

    haydaa

    (bkz: kaybedenler kulübü)
    0 ...
  17. 126.
  18. Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum
    Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
    Bir ferman yayınlamıştı;

    'Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste,
    meydanda Türkçe'den başka dil konuşulmaya' diye,

    Hatırlayanınız var mı?
    Dolanın yurdun dört bir yanını,
    Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri,
    Fermana uyanınız var mı?

    Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
    Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
    Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?

    Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
    Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey,
    Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?

    Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
    Mağazanın süper, hiper, gros market,
    Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?

    ilan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard,
    Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
    Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?

    Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
    Beldelerin girişinde welcome,
    Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?

    Korumanın, muhafızın body guard,
    Sanat ve meslek pirlerinin duayen,
    itibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?

    Sekinin, alanın platform, merkezin center,
    Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
    Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?

    iş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
    Sergi yerlerimizi center room, show room,
    Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?

    Yol üstü lokantamızın fast food,
    Yemek çeşitlerimizin menü,
    Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?

    iki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
    Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
    Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?

    Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
    Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
    Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?

    Mesireyi, kır gezisini picnic,
    Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag,
    Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı okey diye konuşanınız var mı?

    Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
    Yaşa, varol sevinçleri oley oley,
    Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?

    Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
    Cafe shop levhasının altında,
    Acının da acısı kahve içeniniz var mı?

    Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
    Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
    Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?

    Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
    Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
    Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?

    Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum,
    Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
    Bir ferman yayınlamıştı...
    Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?


    (bkz: Yusuf Yanç)
    0 ...
  19. 125.
  20. Diyelim yağmura tutuldun bir gün
    Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
    Öbür yanda güneş kendi keyfinde
    Ne de olsa yaz yağmuru
    Pırıl pırıl düşüyor damlalar
    Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
    Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
    işte o evin kapısında bulacaksın beni
    Diyelim için çekti bir sabah vakti
    Erkenceden denize gireyim dedin
    Kulaç attıkça sen
    Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
    Ege denizi bu efendi deniz
    Seslenmiyor
    Derken bi de dibe dalayım diyorsun
    içine doğdu belki de
    işte çil çil koşuşan balıklar
    Lapinalar gümüşler var ya
    Eylim eylim salınan yosunlar
    Onların arasında bulacaksın beni
    Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
    Çakmak çakmak gözleri
    Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
    Herkes orda sen de ordasın
    Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
    Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
    Özgürlüğe mutluluğa doğru
    Her işin başında sevgi diyor
    Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
    Bi de başını çeviriyorsun ki
    Yanında ben varım

    (bkz: can yücel)
    0 ...
  21. 124.
  22. seni aklıma düşüren
    yerçekimi değil
    yalancı yıldızlar
    öyle uzaksın ki
    üflesem soğuyacaksın
    sarılsam okyanus

    (bkz: yılmaz erdoğan)
    1 ...
  23. 123.
  24. Sen kum nedir bilmezsin
    Deniz Görmedin ki.
    Yum gözlerini, zamanı düşün,
    Deniz bir gözünde
    Kum bir gözündedir.

    Sen taş nedir bilmezsin
    Dağa çıkmadın ki
    Yürü ufuklara doğru,
    Dağ bir ayağında
    Taş bir ayağındadır

    Sen kül nedir bilmezsin
    Ateş yakmadın ki,
    Uzat ellerini gökyüzüne,
    Ateş bir elinde
    Kül bir elindedir

    Sen kan nedir bilmezsin
    Ölmedin, öldürmedin ki, (bkz: )
    Yat toprağa boylu boyunca
    Ölüm bir yanında
    Kan bir yanındadır

    Sen aşk nedir bilmezsin
    Beni sevmedin ki
    Ağla, ağlayabildiğin kadar
    Bütün güzellikler sende
    Aşk bendedir
    **
    3 ...
  25. 122.
  26. geleceğim, bekle dedi, gitti..
    ben beklemedim, o da gelmedi.
    ölüm gibi bir şey oldu..
    ama kimse ölmedi.

    (bkz: özdemir asaf)
    2 ...
  27. 121.
  28. Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
    Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
    Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
    Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

    Sana benim gözümle bakmayanın
    mezarını kazacağım.
    Seni selamlamadan uçan kuşun
    yuvasını bozacağım.

    Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
    Gölgende bana da, bana da yer ver !
    Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
    Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

    Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
    Kızıllığında ısındık,
    Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
    Gölgene sığındık.

    Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
    Barışın güvercini, savaşın kartalı...
    Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
    Senin altında doğdum,
    Senin dibinde öleceğim.

    Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
    Yer yüzünde yer beğen !
    Nereye dikilmek istersen,
    Söyle, seni oraya dikelim !

    arif nihat asya.
    2 ...
  29. 120.
  30. Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
    Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
    Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
    Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
    'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
    Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
    işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

    Mehmet Akif Ersoy..
    3 ...
  31. 119.
  32. yıkık şehrimin izbesi
    en fazla
    gözlerimde ölürsün
    en çok
    gözlerime gömülürsün
    gözlerimi kaparım, vasiyetimi yazarım.

    kahraman tazeoğlu
    0 ...
  33. 118.
  34. "kim demiş haram nedir bilmez hayyam?
    ben haramı helali karıştırmam:
    seninle içilen şarap helaldir
    sensiz içtiğim su bile haram. "

    ömer hayyam.
    4 ...
  35. 117.
  36. 116.
  37. Duvarlar dinler mi konuşsam, bilemem.
    Bu dünya düşmez mi gözümden, herşeye rağmen?
    Pişmanlık akmaz mı oluk oluk damarlarımdan?
    Şimdi ben sussam mı, ya ne desem?

    Yoruldum yoruldum, dünya gücümden ağır.
    Bağırdım çağırdım, dünya bildiğin sağır.
    Düşündüm taşındım, ama bir çıkış bulamadım.
    Yürüdüm durdum bu handa, bitmedi bu kahır.

    Sonunda benliğimden/yalanlardan kurtuldum.
    Öylece buldum sonsuz uyumu.
    Ne mutlululuk var, ne mutsuzluk,
    Gördüğüm herşey gölge oyunu.

    Gözlerim gerçeği gizler,
    Var sandığım yokmuş meğer.
    Dedim, bir hayal için bu ne keder?
    Aptallıkmış bunun adı.
    0 ...
  38. 115.
  39. söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.

    (bkz: fuzuli)
    4 ...
  40. 114.
  41. iÇERDE

    Haberin var mı taş duvar?
    Demir kapı, kör pencere,
    Yastığım, ranzam, zincirim,
    Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
    Zulamdaki mahzun resim,
    Haberin var mi?
    Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
    Karanfil kokuyor cıgaram
    Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...

    Ahmed ARiF
    1 ...
  42. 113.
  43. yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?

    nazım hikmet ran
    --------------------------
    sana ufuklar “gel!” diye bağırır,
    ellerinde çiçek haykırarak
    seni gür sesiyle hayat çağırır,
    beni de çiğneyip geçtiğin toprak…

    ahmet hamdi tanpınar
    ------------------------
    şem' çün gördi gözüm yaşın derunum ateşin
    bezm-i gamda akıdur gözyaşını her dem bana*

    *mum gözümdeki yaşı ve içimdeki ateşi gördüğü için dert meclisinde göz yaşlarını durmadan benim için akıtmaktadır.

    avni
    -----------------------
    doğru söylerim halk razı değil
    eğri söylerim Hak razı değil

    sonuncusu kimin bilmiyorum.
    2 ...
  44. 112.
  45. şeytan insana önce ALLAH I unutturur... sonra çağdaş çöplükte ne bulursa yutturur.
    (nfk) necip fazıl kısakürek
    2 ...
  46. 111.
  47. "yiyin efendiler yiyin!
    bu iştah veren sofra sizin
    doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin "

    (bkz: tevfik fikret)
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük