Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara
Seni sevmediğimi söyledim.
Oysa rıhtımlar
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu.
Midye kabuklarında sakladım
gözyaşlarımı;
Hastaydım,
kırık kötümser bir öksürük
yapışmıştı boğazıma.
Seni unutmak gerekiyordu...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
iskele fenerlerinin altında oturup
seni bekledim sevgilim.
Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
Gelip caydırabilirdin beni
gitmekten.
Oturup sigara içer,
anlaşabilirdik...
Sana tapacağım yalan değildi
benim olursan.
Seni seviyordum, seni
istiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Filler gibi içtim liman
meyhanelerinde;
seni unutmak için içtim...
Senin sokağında geceler
yıldızsızdı,
senin sokağında gece yağmur yağıyordu.
Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum.
Bana sevmek yaramıyordu,
ben sevilemiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı
döktüm.
Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi,
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi,
Üçüncüsü... söylemeye dilim
varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi.
işte bu mısraları orada
karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
Martıların gözlerinden dinledim
istanbul'un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim.
Göklerden hicran yağdı, istanbul'lu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
ismin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım, sen istanbul kokardın.
Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda
Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi...
Utanır, intihar ederdi ölüm,
Hayata rest çekip ağladığımda,
Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi...
Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda
Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi
Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda,
Kah aşkı yağan kar tanesi
Kah Leyla tüten rüzgardın
Zambak gibi leylak gibi,
Sigaramda duman gibi
Sevdiceğim, sen istanbul kokardın.
Dayadım ondörtlüyü istanbul'un şakağına
istediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum
Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına
Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum.
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece
Sensizken, istanbul'da bir kez olsun gülmedim
Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri
Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim
Ağladım yüreğimde sen, sende divane istanbul
Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim.
Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek 'sen sen' diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, istanbul seni kokuyor.
Seninle buluşmamız ne kadar
zor olsa da,
Senden sadece beni sevmeni
istiyorum.
Beş dakika baş başa kalmamız suç olsa da,
Senden sadece beni sevmeni
istiyorum.
Çağırsam bile gelme,
yorulma ne olursun,
Sen üzülme, incinme, kırılma ne olursun,
Beni yanlış anlama, darılma
ne olursun,
Senden sadece beni sevmeni
istiyorum.
Bir gün bensiz kalsan da
benimle yaşamanı,
Aşkımın değerini sır gibi
taşımanı,
Nemli bakışlarınla resmimi
okşamanı,
Senden sadece beni sevmeni
istiyorum.
Senden tek dileğim var,
özel imtiyaz değil,
Kulun başka bir kula ibadeti farz değil,
Haşa! Yaratan gibi beş vakit
namaz değil,
Senden sadece beni sevmeni
istiyorum.
beni de kırdılar içimde kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
bir genç kız değmemişti saçlarına
beni de kırdılar ben artık küsüm
yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
sularından içmiyorum susadım ama
beni de kırdılar soğuk bir ölüm
çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma
oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm
bütün şarkılara kapalıydılar...
ayrılık diye bir şey yok.
bu bizim yalanımız.
sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
şimdi neredesin? ne yapıyorsun?
güneş çoktan doğdu.
uyanmış olmalısın.
saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
öyleyse ayrılmadık.
sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
önce beklemekten.
ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
ya o? ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
saadet bekliyor yaşamaktan.
zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
aradıklarının çoğunu bulamamış,
beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
göçüp gidiyor bu dünyadan.
özleme bir diyeceğim yok.
o kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
o nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
o tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
yaşantımız özlemlerle güzel.
özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
seni özlediğim içindir.
beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
seni özlediğim içindir.
yaşıyorsam; içimde umut varsa,
yine seni özlediğim içindir.
Bu gün de yalnızsın dostum.
Ağlasan ne fayda
kim yardım eder ki sana senden başka?
Uyusan da uyanmayacak mısın?
Bu çaba niye, bu nefretin kime?
Hiç düşündün mü seni senden başka kim sevecek?
Ve kim sahip çıkacak,
henüz kirlenmemiş kalbine?
Yalnızsın dostum, dibine kadar.
O son bardak gibi,
son dal sigara gibi,
Yemeyi unuttuğun o küçük ekmek parçası...
Mecnun, ben bu dünyanın devr-i devranını,
izzet-i nefsini sikeyim.
yansın bu ibneler,
su veren itfayenin hortumunu sikeyim.
ben deli miyim
mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim,
verirse verir,
vermezse leylayı da sikeyim.
Hayat bu.
Bazen nefret edersin.
Bazen vazgeçilmezdir.
Bazen ansızın boğaza inmiş sert bir yumruk gibidir.
Ağzından dışarı kanlar çıkarken.
Nefes borunun koptuğunu hissedersin.
Iste hayat böyledir bazen.
Acı verir.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
istanbul'u dinliyorum.
"bir taş atsam kalbine , yüz deli atlar mı ardı sıra
sonra seze seze gelir sezenden bir beste
unuttun mu beni der
ki ben çoktan kaybolduğumu bilirim
sende
tüm hayatım geçer karanlıklar içinden
aheste
vakur bir yalnızlık içinde
kaybolur
akıllanırım
bir taş atsam kalbine
1 deli atlar ardı sıra kendini tekrarlayarak
delirmişçesine.
Diyecekler ki arkamdan,
Ben öldükten sonra.
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde,
Elleri cebinde gezerdi.
Yazık diyecek,
Hatıra defterimi okuyan.
Ne talihsiz adammış,
imanı gevremiş parasızlıktan.
Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.
Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yanyana olduk mu elele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum.
içim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.
Arasıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum...
salı sabaha karşı telefonla sıçradım
ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı
gecenin bu saatinde beni kim arayabilir
dizimi uyku sersemi bir iskemleye çarptım
kıvılcımlar dizi dizi her yanıma dağılıyor
doktor sabiha desem yıllar var konuşmuyoruz
kanser diye duymuştum sol göğsünü almışlar
şu anda izmir'de midir ne yapıyor kimbilir
son defa hastahanenin avlusunda konuşmuştuk
steteskobu / beyaz gömleği / soğuk ecza kokusu
sesi dargın söyledikleri yorgun ve umutsuz
sakın mırç olmasın parmaklarıyla oynayan
yerli yersiz aramak onun marifetidir
olmayacak şeylerden birden heyecanlanıyor
radyodaki parazit / asansörün uğultusu
bütün gün korkusunu camlarda görmemek için
traş aynasında bırakır gözlerini sabahtan
o kadar yalnız ki yabancılarla selamlaşıyor
tek başına ne tartışmalar sokaklarda geceleyin
ben de tuhafım / nereden aklıma gelebilir
mırç çoktan ölmedi mi / genç sayılırdı doğrusu
içimdeki şehirlerde demek gizlice yaşıyor
ister misin aramak aysel'in aklına essin
plaj güzeli aysel'in / istanbul'da bir zamanlar
küstah sarışınlığını kristal bir zırh gibi
gururla taşırdı / dibinde şimdi rakı şişelerinin
her gece olay çıkarıyor / arkasından karakollar
tozlu ışıklarıyla karanlıkta bir gemidir
polisleriyle küfür kıyamet bana telefon ettiği
öksürükten boğularak / suratı bütün ter
nerde eski aysel / nerde jeanne d'arc güzelliği
içtiği için mi korkar korktuğu için mi içer
salı sabaha karşı telefonla sıçradım
ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı
gecenin bu saatinde beni kim arayabilir
elektrik tozlarının iyice boğuklaştırdığı
ses bildiğim bir ses / kimindir çıkaramadım
' -ben suat'ım / sizi terminal'den arıyorum
iner inmez aradım / galiba izliyorlar
istanbul çok değişmiş / yalnızım çok yabancıyım
gidecek başka yerim yok / korkuyorum
halbuki korkulacak hiç bir sey yoktu ortalikta
hersey naylondandi o kadar
ve ölünce bes on bin birden ölüyorduk günese karsi.
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yesil ve yabani uzak ormanlarda
günesin asfalt sonlarinda batmasiyla agirdan
hepimizi vakitten kurtaracak
bir yandan topragi sürdük
bir yandan kaybolduk
gladyatörlerden ve dislilerden
ve büyük sehirlerden
gizleyerek yahut dögüserek
geyikli geceyi kurtardik
evet kimsesizdik ama umudumuz vardi
üç ev görsek bir sehir saniyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklimiza
caddelerde gezmekten hoslaniyorduk aksamlari
kadinlarin kocalarini aramasini seviyorduk
sonra sarap içiyorduk kirmizi yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"geyikli gecenin arkasi agaç
ayaginin suya degdigi yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarinda soguk ayisigi"
ister istemez asklari hatirlatir
eskiden güzel kadinlar ve asklar olmus
simdi de var biliyorum
bir seviniyorum düsündükçe bilseniz
daglarda geyikli gecelerin en güzeli
hiçbir sey umurumda degil diyorum
asktan ve umuttan baska
bir anda üç kadeh ve üç yeni sarki
bellegimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor
biliyorum gemiler götüremez
neonlar ve teoriler isitamaz yanini yöresini
örnegin manastir'da oturur içerdik iki kisi
ya da yatakta sevisirdik bir kadin bir erkek
öpüslerimiz gitgide isinirdi
koltukaltlarimiz gitgide tatli gelirdi
geyikli gecenin karanliginda
aldatildigimiz önemli degildi yoksa
herkesin unuttugunu biz hatirlamasak
gümüs semaverleri ve eski seyleri
salt yadsimak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz basta ve sonda ayri ayriysa
basta ve sonda ayri ayri oldugumuzdandi
ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlariniz terlerdi heyecandan
bir bakiyorduk aksam oluyordu kaldirimlarda
kesme avizelerde ve çiplak kadin omuzlarinda
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizligimiz böylesine kolaydi iste
hüznümüzü büyük seylerden sanirsaniz yanilirsiniz
örnegin üç bardak sarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam biçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk
"geyigin gözleri piril piril gecede
imdat atesleri gibi ürkek telasli
sultan hançerleri gibi ayisiginda
bir yaninda üstüste üstüste kayalar
öbür yaninda ben"
ama siz zavallisiniz ben de zavalliyim
eskimis seylerle avunamiyoruz
domino taslari ve soguk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabanci kalabalik
gölgemiz tortop ayakucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçlari kefilleri ve bonolari unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çikiyorum
oturup esmer bir kadini kendim için yikiyorum
iyice kurulamiyorum saçlarini
bir bardak sarabi kendim için içiyorum
"halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hisirtili
geyikli geceye geçiyorum"
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
Bu bahçe bu nemli toprak
Bu yasemen kokusu
Bu mehtaplı gece
Parıldamakta devam edecek
Ben basıp gidince de
Çünkü o ben gelmeden
Ben geldikten sonra da
Bana bağlı olmadan vardı
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?