Düşünmeyi unuttum,
Kalbim zaten firarda,
Beynimden şüpheliyim,
Ama sen varsın ya yanımda
işte o zaman mutluyum
Sen tut elimi hiç bırakma,
Ben yarından umutluyum
Damlagül Uzun
gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır.
zaman
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız.
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
dilerim geri teper. yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.
zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır..
Yağmur; denize düştüğünde deniz,
yeşile düştüğünde yeşil,
toprağa düştüğünde toprak kokar.
yağmur saçına düştüğünde sevgi,
eline düştüğünde özlem,
göğsüne düştüğünde aşk kokar.
sen hiç yağmuru göğsüne düşürdün mü?
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum.
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
ıslığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim.
ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
sevindiğim anda sen üzülürsün.
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
sakın başka bir şey getirme aklına.
aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
aysel git başımdan seni seviyorum...
Adımlarım ürkek olsa da
yollarım sana,
Sabrım sana
Biliyorum bu firar girişimi
Sana gelen vagonlara kaçak bindim ben
Farkındayım Biletsizim
Bir o kadar da öznesiz.
biz sanıyorduk ki,
bir yaradılış varsa aşkadır
ne hata.
sonsuzluğaymış meğer
sonsuzluğun koyu yapışkanlığına
herkes sussun
boşluktaki dilsiz yıldızların körlüğü gibi
dursun her şey yatağımda.
ben neye ağlayacağımı bilirim
hangi tenin beni öldürmeye yeteceğini.
bu son
artık uykusundayım herkesin
yaradılışı değilse de
yokoluşu gördüm.
sen istanbul'suz da güzelsin
Ama istanbul seninle güzel
Sensiz bir istanbul düşündüm
Ne çirkin ne güzel
Sen bensiz de güzelsin
Ama ben seninle mutluyum
Aylar var ki istanbul'da
Seninle ıstanbulluyum.
Kararmış tahta masamızda bir şişe şarap,
Gecelerden bir gece bezginiz.
Üstelik adamakıllı sarhoşuz.
Ellerin, ellerimde.
ispanyol meyhanesinde bir kadın
Çığlık çığlığa şarkı söylüyor.
Belli yıkılmış bir kadın.
Hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı.
Zayıf, incecik elli, kalın dudaklı.
Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda;
Yüzümüz al al oluyor.
içimiz hüzün dolu, kahır dolu,
Gözlerimiz kanlı.
ispanyol meyhanesinde bir gece
Seninle başbaşayız
Üstelik sarhoşuz adamakıllı.
Daha içelim, daha içelim.
Başını dizlerime daya gözlerin kapalı
Ağla biraz,
Bak ben de ağlıyorum.
Ocakta odunlar sönüyor
Görüyor musun?
Çığlık çığlığa bir kadın
Duyuyor musun?
Ah ölelim artık;
Bitsin bu delicesine koşu,
ispanyol meyhanesi yerin dibine batsın.
Yeter! yeter!
Öleceksek ölelim.
Hadi vur kendini şaraba
Kedere ve aşka vur.
Daha içelim, daha içelim.
Alkol duvarını geçelim artık;
Damarlarımızdan ispirto akmalı.
Hey garson!
Sustur şu çığlık sesli kadını.
Söyle masamıza gelsin, içelim.
Hey garson!
Bütün hesaplar benden bu gece sen de iç.
Kapat kapıları;
Yabancı gelmesin.
ispanyol meyhanesinde öldüğümüzü
Kimse bilmesin.
Daha içelim, daha içelim..
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır,bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Gecenin üçü olmuş yeni farkettim oysa
Sen gitmissin, basucumda bir not
Gecenin üçü olunca hep uyanir gibi
Hep dilimde ayni zehir
Sigaramin ucu hâlâ mavi
Hayallerim kurudu bir ağacın dalinda
Umut desen ki deme
Ama dersen eğer
Ayagina taş baglanmis atilmis denize
Dibe çökmüş umut, saatin üçü
Gitmissin, ben bir not buldum basucumda
Meğer adima şiir yazdığın
Adima tat veren butun cümlelerle birlikte..
Iki satir gözyaşı ve bir demlik çay
Saat gecenin üçü bak gözlerim açık
Beni uyutmuyor bu notlar,
Bu saatin üçü yine sen gelmemissin
Oysa notalara tasimistim sesini
Resmini dunyadaki insanlarin
Hatta agaclarin ve denizin
Sigaranin dumaninin acisina asmistim
Resmini asmistim çünkü seni öldürdüm
Ölmüssün gece saatin üçü
Ağacın dalindan döküldü kuruyan hayallerim
Bak denizler dalgalandikca islanmiyor nefesim
Bir çocuk ağlıyor yere düşmüş
Annesi öpüyor dizlerinden, saat gecenin üçü
Sen gitmissin adina sarkilar yazmisim
Gitmissin!
Ben acimtrak bir tatla kalmisim gecenin yarisinda
Oysa annem de sarilmisti daha yeni
Agliyordum gözyaşlarımı öpmüstü annem
Geçmiyor hircinligim,
Notlarin ellerimi kanatiyor dokundukca
Annem öpse de gecmiyor ne yazık
Gitmissin ben daha yeni uyuyorum
Aksiligim üzerimde saclari darmadagin
Gözleri sessiz bir kadin oldum ben
Gelmeyeceksin beklemiyorum artik adam
Basucumdaki notlar artik orada yoklar..
Gözlerime sürüp gözlerini
Yelelerini güneşin
Kuşluk vakti uyandırıp şehri
Şehrin bütün kısraklarını
Saçlarına selam getiren
Şafak rüzgârlarını
Ve Ölümü yüklenip sırtıma
Firar edeceğim.
Doğmamış kuşları
Geceyi alnından vuran
Haykırışları
Öksüz hatıraları
Bütün aynaları
Miras bıraktım.
Ayıplayıp
Gri perçeminden
Bu şehri gökdelenlerinden
Ve kaktüslerinden bu şehri
kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;
öyle zordur ki, kurşunu havada,
sevgiyi de yürekte tutmak!
bazen
duygularımız bizden erken yaşlanır
ve bizden hayatın geri
kalanını
alır.
hayatın, kendini anlayanları
cezalandırmasıdır bu.
durup, durup ardına
bakan kadınlar vardır. geçmişi
düşünmekten şimdiyi
yaşayamazlar.
herşeyi
didikleyip duran, mazisinin
gölgesinden, anılarının yükünden
bir
türlü
kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu
kadınlar. güçlü, köklü
bir
biçimde
yeni arkadaş edinecek yaşları
geride bıraktıysan eğer,hasar
görmüş
eski
arkadaşlıkları onaracak çağı da
geride bırakmış oluyorsun.
zaman
ilerledikçe birçok sey, daha zor
olmaya başlar. beklentisi
yüksek
olan
kadınların yalnızlığı daha koyu
oluyor. büyük lafların
gölgesinde
geçen
hayatlar, bir daha iflah
olmuyor,geçip gittiğiyle kalıyor.
zaman,
aşk.. herşey! ayrılıkları
ayrıntılar acıtır. kadınları
mahveden
erkekler
değil, ayrıntılardır. erkekler,
erkekliklerinin tadını
alabildiğine
çıkartırken, kadınlar bu konuda da
umutsuzdurlar. çünkü
kadınlık
bekler.
ummak ve beklemek kadınlığa
verilmiş iki cezadır.*
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak..
Kadın sustu.
Sarıldılar
Bir kitap düştü yere..
Kapandı bir pencere..
Ayrıldılar.
Ben bir şey anlatacaktım kime anlatacaktım?
Ben bir yere gidecektim nereye gidecektim?
Biri vardı yanımdaydı, kimdi o?
Bana bir şeyler söylemişti, ne demişti?
göğü unut
tek başına ölmüş bir karanlık ol
banliyö trenlerinin camından bakan yenilgi gibi
bak, denizi nasıl denetliyor martılar
uzaklaşıp git, kendinde eri, çözül
değil mi ki orda yoktun.
gemi enkazlarının dibindeki katranla hesaplaş
limandaki halatların arasına sıkışmış yengeç gibi
çaresizliği incele, bir sonuca var yalnızlığından
hani ilk rüzgârla düşen yapraklar vardır
onlara oy ver, yaşamıyor olmayı seç
değil mi ki söylemedin.
çalışkanlığın haritasını çizen karıncaları gözet
ağaçlara koş, köklere yalvar
kiminse kumdaki ayak izleri, onu bul, tartış
takip edilen bir pars gibi
geceyle arandaki boşluğu ölç
değil mi ki göremedin.
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...
ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...
Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...
Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
insan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin..