bugün

nerede ne zaman kaç kere yaşadık
nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
bitirdiğimiz herşeye yeniden başladık
dudaklarımızda birbirimizden mısralar

attila ilhan- nasıl bir sevdaysa.
Ankara'dayım,
Pavyon fedaileri kapılarda
Ve vuruşmak üzerine sözleşen odtülüler
Toplanmış bestekar'da...
Ankara'dayım,
Kül ve betondan mürekkep şehir, Asfaltta birkaç kartvizit;
200 lira fiyat çekmiş eskort nehir..
görsel
--alıntıdır--
Bilmiyorum, yaşamakta mısın, öldün mü?
Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni
Yoksa, akşamın yaslı karanlığında
Bir ölüyü mü düşünmeli...

Her şey senin için; Gün boyunca dualarım,
Uyuşturan ateşi uykusuz gecelerin;
Şiirlerimin beyaz sürüsü,
Ve mavi yangını gözlerimin..

Hiç kimse daha yakın olmadı bana,
Hiç kimse böylesine üzmedi beni,
Acıya salıp gidenler bile,
Okşayıp bırakanlar bile hatta.
--alıntıdır--

anna ahmatova
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Nazım Hikmet..
Şehrin ışıkları, aptal yansımalar.
Kaldırım kenarları nizami, kırık taşlar.
insanların uğradığı her yerde,
Bir istila var..
Sevdiğim şarkıları mırıldandı gece.
Hece hece gittiğini,
Cümle gibi sevgiyi,
Kitap gibi yazılan, rasyonel fiilleri.
Sen, pamuk ipliğine bağlı aklımın,
Uçurtma uçuran elleri.
Ben, uçsuz bucaksız sahil meltemi.
Denizi mavi, mavisi gök yüzü,
Yüzü sen gibi dünyanın.
Derini boğdu, mavisi yaktı, yüzü kayboldu.
Kulaç açtım nefes nefese, maviler giydim üst üste..
Yüz karası oldum aşk'ın, bir defa yüzünü göreyim diye.
Şizofrenik sabahlarımın,
Manik depresif sancılar eşliğinde,
Sevdiğin şarkıyı avaz avaz söylediğim de,
Kapı eşiğine oturan gençliğimin,
Kimse görmeden ateşlenen, bir gece yarısı sigaranın,
Sen olmadan, yaşama kaygısını..
Bir durakta sensiz beklemenin,
Aynı yerde kahve içmenin,
Ve hatta geçmişte kalan gecelerin,
Her gece, pencereden doğan sensizliğin,
En güzel tanımıdır yaşanmamış bizsizliğin.
Perdeler açılsın, gece gelsin..
''Demirden sağnaklar altında uyur sevdiğim
göğsünde hazin ayak izleri eski Şubatların
onu yaralar kıpırdatıyor
ve o sertelmektedir yaralardan
kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri
saçları bukleli bir çocuğu öperek uyandıran
içimize güneşler bırakan nal sesleri.
Keserle yontulmuş bir ağzı var sabahın
varınca bayrakları, marşları duyuyorum
başım çılgınca sarsılan dallarla uğraşıyor
durup dineliyorum bütün taframla
bütün taframla, bütün yumruklarım, bütün
hantal yüreklerin olduğu orda.

Kesik kolları var aşkın
döl ve inat barındıran.
Hırpanî bir okşayışla akşam
yanaşınca çocuklara
ben karakavruk yüzümün arkasında
kırbaçlayarak büyüttüğüm ağrıyı bırakıyorum
bana ne çerçilerden, çerilerden, kullardan
halksa kal'am onu kal'a kılan benim
boşanır damarlarıma yılların kahraman gürültüsü
çünkü kavganın göbeğidir benim yerim.

Ay vurunca çatlatır göğsümdeki mahşeri
çünkü kavganın göbeğidir benim yerim
canlarım, kollarında Parti pazubentleri
dik başlar, erkek haykırışlarla
göndere, en yukarlara çekiyorlar
en yukarlara çatlıycak kadar aşkî yüreklerini.
Yıllardır çocuk başları akıyor yamacımızdan
yıllardır balçıklı bir hayvan çeperlerimizde
kentlimiz cebinde cinayet fotoğraflarıyla sofraya oturuyor
köylü -biraz sessizlik- ne tuhaf bir kelime?
Asfalt yakıyor genzimi
asfalt adamlarını topluyor aramızdan
yıkılıp omuzdaşlarının seslerine
yıkılıp bir boran içinde toplayarak çiçeklerimi.

Ben merd-i meydan
yani toprağın ve kanın gürzü
güllerin bin yıllık mezarı bendedir
yukardan bakarım efendilerin pusatlarına
insanların bütün sabahlarını merak ederim
gök hırpalanmaktadır merakımdan
ıtır kokan benim yumruklarımdır
benim kavgamdır o, aşk diye tanınan.

Alanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara
vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın
vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa
Zülküf de vursun.
Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.''

görsel

ismet özel
Bağlanmayacaksın

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. 'O olmazsa yaşayamam.' demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden…

Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin.

ille de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları…

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. 'O benim.' diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin…

Mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya ya da pembeye Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…

Can yücel.
şiir gecenin olsun
sen benim
ya da gece şiirin olsun
ben senin
olan olsun ne olacaksa olsun
biz birbirimizin olalım
geceleri güneş
gündüzleri ay olalım
kimsenin gözleri görmesin bizi
sadece birbirimiz için doğalım
gerçek olsun reankarnasyon
milyon kez bu dünyaya gelip
milyon kez birbirimizi sevelim
zira bir ömür yetmez sana olan aşkıma
doyum olmaz seninle bir ânın tadına....
https://www.youtube.com/watch?v=odn2if-gyPk
Anlayamadılar

Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye! ..
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
Anlayamadılar...
Bu akşam vakti deniz
O bütün hasretimiz
Sanki gelmiş de dile
Nedametin sesiyle
Çarparak kayalara
Yetmez mi, diyor deniz
Karada çektiğiniz?

C. Sıtkı Tarancı
tutunacak dal bulamıyorum.
yağan yağmurun altında
benle ıslanacak arıyorum asırlardır
ve gencecik bedenimle hem
nasıl olsa yağmurda ıslanmak değil
yağmurdan korkmaktır beni utandıran.
Aşk okudum- aşk dokudum

Ben bu gönül tezgahında
Aşk dokudum, aşk okudum
Erenlerin dergahında
Aşk okudum, aşk dokudum

Her güçlüğü bile bile
Göznuruyla, sabır ile
Yumak yumak, çile çile
Aşk dokudum, aşk okudum

Bir ömür yana yakıla
Yazdığım sığmaz akla
Acımadım kırkdört yıla
Aşk okudum,aşk dokudum

Sevgi insanlığın özü
Odur aydınlatan bizi
Hak yolunda oldum terzi
Aşk dokudum, aşk okudum.

Günahından, sevabından
içtim aşkın şarabından
Uluların kitabından
Aşk okudum, aşk dokudum

Aşk için şan da, şeref de
Okudum saplı bu hedefte
Yıllar yılı bir gergefte
Aşk dokudum, aşk okudum

Ümit Yaşar aşkla bende
Kötülük olmaz sevende
Bu can kaldıkça bu tende
Aşk okurum, aşk dokurum.

Ümit Yaşar Oğuzcan
ANLAR

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…

Jorge Luis BORGES
Gece yarısı gelen bir mahkeme kararıydı o beklenen şarkı / kimsenin dinlemediği bir bir uyku / koklamadığı bir zafer / almadığı bir kombi çakmağı / demediğini bırakmadı seher vaktinin amansız mücadelesi / saatler saat 6 yı gösterdi, selam bile vermeden evin seramiğine / bir şükür duasıydı kedinin mırıltısı / çok şükür diyordu / bugün de dişim kaşınıyor / kapıcı kapı koluna bir poşet sevgi bıraktı / kapının çukuruna takılı kaldı, düştü yukarı doğru / uyanıyoruz uykunun en hafif gürültüsünden / kalkma, doğrul sadece / bir bakarsın her şey çok güzel yaşlanacak.
Kalemimden.
Bu geç vakit
bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
zaman gibi, madde gibi ebedî,

göz gibi çıplak,
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
kelimeler.
Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar : ana,
onlar : kadın ve yoldaş olan...
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar...

Nazım Hikmet Ran.
hayallere dalar aşkın gölgeleri,
oysa ağlamaktadır sessiz resimleri..
gün doğarken yaşar sevgi sözcükleri,
oysa dağılmaktır cümlelerinin kaderi.,

yorgundur istemsiz her bilmecesi,
oysa farketmektir amacı gidenleri..
düşünceleri kadar delidir hisleri,
oysa dert yuvasıdır nefesleri..
--alıntıdır--
siyah olacak gece
göğün altında her şey
unutuşa erken bir bahçe arayacak
bastırmak için pişmanlık güllerini
solan bir aşkın ilk göğsüne

ağzın ölüm kadar soğuk olacak
gecenin siyah elleri
dokunduğunda öpüşlerine

siyah bir su gibi gelecek gece
kızıllaşan yaprakların teninden
kopararak bağışlayan uykuyu
siyah bir düş verecek ellerine

reddedilmiş bir ruh muydu sevdiğin
kuşlarını uçurmuş ağaç ölüleri mi
bahçe yorgun geceyi
beklemekten
bir aşka fazla gelen
ölümlerin var senin

dünü solan gül
desenlerini
anımsayan bir bahçenin kalbinde
ahşap gözyaşları konuşacak acıyı
biliyorum, gelsen de
siyah olacak gece
--alıntıdır--

ayten mutlu
Şu sonbaharın ilk ayında "Yıldızlara iyi bak delikanlım."
Istek

Yaniyor beynimin kani,
Bilmem nerelere gitsem?
Icime sigmayan cani
Hangi ruzgara es etsem?
Aksam sular karardi mi?
Bir daga versem ardimi,
Icimi yakan derdimi
Sagir goklere anlatsam

Iciliversem dem gibi,
Kiriliversem cam gibi,
Samdanda yanan mum gibi,
Sabahi gormeden bitsem

Bir yuce ormana dalip
Ya bir dag basina gelip,
Beni yaradani bulup
Malini basina atsam

Gorunmez kollar boynumda.
Yarin hayali koynumda,
Sicak bir kursun beynimde,
Bir agac dibinde yatsam. Sabahattin Ali
bilerek mi yanına

almadın giderken

başının yastıkta

bıraktığı

çukuru

güveniyordum

oysa ben sevgimize

vapur iskelesi

ya da tren istasyonundaki

saatin doğruluğu kadar

beni senin gibi

bir de annem terketmişti

ki göbeğimde durur

onun yokluğundan

bana kalan

çukur.
Ve hazan başlamıştır..

Eylüldür ya;
Yaprak her tuttuğu daldan
Önce kurur, sonra düşer

insandır ya;
O da her güvendiği daldan
Önce kırılır, sonra düşer
Bedirhan GÖKÇE.
""...
Umudunun ayak seslerini okşuyoruz, yavrum.
Kuşandığımız 
bu alkol kokusu bize ne getirdi ki!
ÇIKSAM
gök
şarlayarak devrilse ardımdan
- ölürsek bir partizan gibi ölmeliydik -
yürüsem parçalanmış bir ceset tazeliğinde
yürüsem beynimde kıpkızıl bir serinlik
sonra denizler devirebilirim dudaklarımdan
sonra aşk, sonra dirlik: partizan..''

ismet Özel
Günlerin adı değişir ama yokluğun aynı.
Doğrulatmak saçma Başka bedenlerde
Gelenler boşluğunu doldurmuyor
Ve boşluk yaratmıyor gidenler de.

bu kadar yeter sanırım.