gecenin şiiri

entry13372 galeri929 ses19
    1009.
  1. Her şeref yapma, her saadet piç
    Her şeyin iptidası, âhiri hiç
    Din şehit ister, âsûman kurban
    Her zaman, her tarafta kan, kan, kan

    Kahramanlık, esası kan vahşet
    Beldeler çiğne, ordular mahvet
    Kes, kopar, kır, sürükle, ez, yak, yık
    Ne aman bil, ne ah işit, ne yazık...
    2 ...
  2. 1010.
  3. insanlar gider şarkıları kalır,
    Şarkılar var uzun,
    Yüzyıllar dolanır.
    Şarkılar var kısa,
    Söylendiği yerde kalır.
    Şarkılar var benim şarkılarım,
    Söyletmezler içimde kalır.
    2 ...
  4. 1011.
  5. Edip Cansever

    ÖLÜ MÜ DENiR

    Ölü mü denir şimdi onlara
    Durmuş kalbleri çoktan
    Ölü mü denir şimdi onlara
    Kımıldamıyor gözbebekleri
    Ölü mü denir peki
    En büyük limanlara demirlemiş
    En büyük gemiler gibi
    Kımıldamıyor gözbebekleri
    Ölü mü denir şimdi onlara.

    Suratları gergin
    Suratları kararlı
    Belli ki çok beklemişler
    Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı
    Suratları gergin
    Bir savaş alanına benziyor suratları
    Dudakları nemli
    Son defa kendi etini öpüp
    Yani son defa gerçek bir insan etini
    Hazla kapanmışlar öyle
    Geçirmiyor gövdeleri soğuğu
    Geçirmiyor sıcağı da
    Ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları
    Akıyorlar sonsuza
    Ölü mü denir şimdi onlara.

    Kimse hüzünlü olmasın
    Sırası değil hüznün daha
    Bir gün bir şehrin alanında
    Bir mermer yığınının gözlerine
    Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
    Hüzünlensin yaşayanlar o zaman
    Sırası değil hüznün daha.

    Öylesine sıkılmış ki yumrukları
    iyice sıkılsın yumruklar
    Saklansın diye bir armağan gibi bu katılık
    Öylesine sıkılmış ki yumrukları
    Kimse hüzünlü olmasın
    Kimse hüzünlü olmasın diye
    Sırası değil hüznün daha.

    Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret
    Unutulsun bu alışılmış duyarlık
    O kadar sade, o kadar kalabalık ki
    Unutulmaya değer onların insan gövdeleri
    Ve unutulmalı mutlaka
    Dolsunlar diye yüreklere
    Dolsunlar damarlara.

    Ölü mü denir
    Ölü mü denir şimdi onlara.
    1 ...
  6. 1012.
  7. ben bu başlıkta herkes '' gece '' ye şiir yazıyor sanıyordum, fakat hiç girmemiştim . şimdi şairlerin rastgele göre şiirlerinin paylaşıldığını görünce hayal kırıklığın uğradım . sanırım benim beklentim büyükmüş .
    1 ...
  8. 1013.
  9. eğer sonbaharda geliyor olsaydın

    yazı yok ederdim

    yarı tebessüm ve yarı inkarla,

    uçardım ev kadınları gibi.

    eğer seni bir sene sonra görebilseydim,

    ayları yumak gibi sarar,

    değişik çekmecelere koyadım

    birbirlerine karışnmasınlar diye.

    eğer asırlar ertelenseydi

    onları parmaklarımla sayıp, hesaplardım

    van dieman'ın ülkesine, parmaklarım düşene kadar

    eğer bu hayatın sonunda

    herşey kesin ve gerektiği gibi bizim olsaydı

    yaşamı bir kabuk gibi öteye atar

    ölümsüzlüğü seçerdim

    ama şimdi ne zaman biteceği belirsiz

    bu hatıralar beni öldürdüğünü sezdirmeden

    bal arısı gibi dürtüyor.
    1 ...
  10. 1014.
  11. belki düşlüyorum şuan seni
    anlamsız bir insana dönüşüyorum
    küçük kelimeleri büyütüşümü izliyorum
    ve özlüyorum seni
    kimsin nesin bilmeden, bilemeden
    gözlerinden sözediyorum
    anlatıyorum kendime

    karşılaşmayı diliyorum
    beni istemeni diliyorum şimdi
    içimde türlü türlü konuşmalar
    aklımda kalbimde suretin var
    susturmanı bekliyorum

    yakışır mı bana bu laflar diyorum
    bırak akışına
    yolunu bulmuşken aksın sular diyor içimdeki öteki
    serinlik aksın hücrelerime
    son sözler bunlar
    kalp heves etmiş
    bırak yaşasın bırak atsın diyorum
    2 ...
  12. 1014.
  13. "Şimdi benim buzdan bir döşekte
    Üç büklüm olmuş zavallı sevdam,
    Üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan;
    Bil ki senin hep böyle güvensiz,
    Yaşamdan korkar oluşundan.

    işte bunun için sevmiyorum seni.

    Şimdi benim bir han avlusunda
    Hiç bitmeyecek umutsuz kavgam,
    Soluyorsa başı önde yorgunluktan;
    Bil ki senin hep böyle umarsız,
    Yarını göze alamayışından.

    işte bunun için sevmiycem seni."

    Metin Altıok
    1 ...
  14. 1015.
  15. aldırma gönül
    başın öne eğilmesin,
    aldırma gönül aldırma.
    ağladığın duylmasın,
    aldırma gönül aldırma.

    dışarda deli dalgalar,
    gelp duvarları yalar;
    seni bu seser oyalar,
    aldırma gönül aldırma.

    görmesen bile denizi,
    yukarıya çevir gözü;
    deniz gibidir gökyüzü;
    aldırma gönül aldırma.

    dertlerin kalkınca şaha
    bir sitem yolla allah'a
    görecek günler var daha
    aldırma gönül aldırma.

    kurşun ata ata biter,
    yollar gide gide biter;
    ceza yata yata biter,
    aldırma gönül aldırma.
    s. ali
    2 ...
  16. 1016.
  17. SESSiZ GEMi
    demir almak günü gelmişse zamandan,
    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

    Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
    Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

    Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
    Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

    Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
    Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

    Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
    Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

    Yahya kemal Beyatlı.
    2 ...
  18. 1017.
  19. Beklenen

    Ne hasta bekler sabahı
    Ne taze ölüyü mezar
    Ne de bir şeytan günahı
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti, istemem gelmeni.
    Yokluğunda buldum seni
    Bırak vehmimde gölgeni
    Gelme, artık neye yarar?

    N.f.k
    3 ...
  20. 1018.
  21. burada yağmur yağıyor
    aralıksız yağıyor günlerdir
    ama sen yine de şemsiyeni
    almadan gel ilk otobüsle

    buğulanan camlara usulca
    yüzünü çiziyorum ki yüzün
    bir yağmur damlası olup
    düşüyor yapraklarına gülün

    güller de bozamıyor bu uzun
    karanlık sessizliğini kentin
    anılarını yitiriyor sokaklar
    bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları

    tarih de kekemeleşiyor bazen
    ki o zaman aşktır tek bilici
    aşksa yürümek gibi bir şey
    duyabilmek kuşların gelişini

    anısı bizsek eğer bu kentin
    unuttuğu türküler bizsek
    acıyı rehin bırakıp bir güle
    anımsatmalıyız bunları bir bir

    sonra yürümeliyiz seninle
    sokaklara caddelere çıkmalıyız
    belki bir aşktır bu kentin
    belleğini geri getirecek olan

    burada yağmur yağıyor ama sen
    şemsiyeni almadan gel yine de
    özletiyor bu çılgın sağanak seni
    sırılsıklam özletiyor biliyor musun.

    ahmet telli
    1 ...
  22. 1019.
  23. Edip Cansever-Gelmiş bulundum. (bkz: ikinci yeni)
    1 ...
  24. 1020.
  25. Biliyorum sana giden yollar kapalı
    Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
    Ne kadar yakından ve arada uçurum;
    insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
    Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
    Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
    Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
    Ben artık adam olmam bu derde düşeli
    Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
    Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
    Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su
    içtiğimi
    Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
    Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
    Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
    Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
    Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
    Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
    Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
    Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
    Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
    Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
    Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
    Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
    Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
    inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
    Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
    Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
    Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
    2 ...
  26. 1021.
  27. BEN SANA MECBURUM
    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    içimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski istanbul mudur
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Belki haziran da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin.


    Attila iLHAN
    1 ...
  28. 1022.
  29. inanalım soğuk mevsimin başlangıcına... füruğ
    1 ...
  30. 1023.
  31. Sen Bana Yeni Yılsın Her dakika

    Sen bana yeni yılsın her dakika,
    Her dakika bir yaşıma daha giriyorum.

    Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni
    Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın.

    Sezai Karakoç
    1 ...
  32. 1024.
  33. Yağmur

    Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
    Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
    Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
    Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
    Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
    En müstesna doğuşa hamiledir kainat

    Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
    Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

    Hasretin alev alev içime bir an düştü
    Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
    Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

    ihtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
    Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
    Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
    Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
    Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

    Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
    Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

    Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
    Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
    Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

    Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
    Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
    Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
    Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
    Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

    Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

    Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
    Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
    Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

    Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
    Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
    Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

    Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    O mücella çehreni izleseydim ebedi
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

    Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
    Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
    Katil sinekler deldi hicabın perdesini
    istiklal boşluğunda arılar nadan düştü
    Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
    Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
    Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
    Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
    Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
    On asırlık ocağın savururdum külünü

    Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
    Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

    Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
    Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
    Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

    Badiye yaylasında koklasaydım izini
    Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
    Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
    Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

    Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
    Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
    Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

    Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
    Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
    Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
    Hakların temeline sanki bir volkan düştü

    Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
    Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
    Erdemin, bereketin doldurur haneleri
    Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
    Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

    Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
    Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

    Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
    ilkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
    Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
    Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

    Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
    Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
    Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

    Madeni arzuların ardında seyre daldım
    Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydim

    Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
    Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
    Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
    Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

    Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
    Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    Sesini duymayanlar girdabında boğulur
    Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
    Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

    Saatlerin ardında hep kendimi aradim
    Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

    Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
    Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
    Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

    Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
    Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
    Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
    Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    Mekanın fırçasında solmayan resim senin

    Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
    Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

    Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
    Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
    iniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

    Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
    içimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
    Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
    Nazarın ok misali karanlıkları deler
    Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
    Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

    Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

    Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
    Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
    Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

    Nefsinle yeniden çizilecek desenler
    Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
    Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
    Anneler çocuklara hep seni içirecek
    Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
    Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
    Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
    Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    insanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
    Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
    Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Nurullah Genç
    2 ...
  34. 1025.
  35. TANRI / AŞK ŞiiRi

    Aşkın hiç yolu yok ama / güzel /

    Seni her şeyden çok seviyorum

    Seni seviyorum / sikin ellerimde

    Kıpırdıyor bir kuş gibi

    Parmaklarımda

    Elimde sertçe yükselip büyüyerek

    Parmaklarımı açılması için zorlayarak

    Güçlü sertliğinle

    Sen güzelsin / güzelsin

    Yüz kere güzelsin sen

    Sevgi dolu ellerimle vuruyorum sana

    Pembe ojeli uzun parmaklar

    Seni okşuyorum

    Sana tapıyorum

    Parmaklarımın ucu… Avuç içlerim…

    Sikin kalkıyor ve hızla atıyor ellerimde

    Bir keşif / Afrodit’in onu bildiği gibi

    Tanrıların daha da saflaştığı bir zaman var

    / hanımelileri arasındaki geceleri anımsayabilirim

    Özsuyumuz baldan daha tatlıdır

    / biz mabediz ve tanrı bütün /

    Çırılçıplağım karşında

    Ve ağzımı seninkinin üstüne koyuyorum yavaşça

    Uzun uzun öpmeliyim seni

    Ve dilim sana ibadet ediyor

    Sen güzelsin

    Bedenin bana doğru kıpırdanıyor

    altın tenden kayan ten

    seninkinin benimkinden kayması gibi

    ağzım… dilim… ellerim…

    karnım ve bacaklarım

    ağzına ve aşkına karşı

    kayıyor… kayıyor…

    vücutlarımız hareket ediyor ve birleşiyor

    dayanamayarak

    üstümdeki yüzün

    tüm tanrıların yüzü

    ve güzel cinler

    gözlerinde…

    aşk, aşka dokunur

    mabed ve tanrı

    birdir

    lenore kandel
    1 ...
  36. 1026.
  37. mademki "bir gün bir uzun gün hep denize baktık"; su olsun.

    "
    (...)
    Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim
    Kirpikler ve saçlar bitti
    Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi
    Dalgın ve uzun
    Uzun ve sisli
    Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim
    Bir hurma, bir başdönmesi
    Kokusu başdönmesinin
    Güzel kaplar aldım bu yüzden, ne kadar güzel kap varsa aldım
    Bilmek için suyumu
    Ve hazırlıklı değildim ve bildim

    Ben suyun bir dakika durduğu
    Durunca boğulduğu bir yerdeyim.

    Bir kilimi yere sermek kadar güzel ne var
    Sonra püsküllerini düzeltmek kadar
    Ya sofraya dilim dilim kesilmiş bir domatesi koymaktı görkem
    Kamyon sürmek yükünü bilmeden
    Ve ikimiz bir akşamüstü sırasında
    Ve akşamüstünün Anadoluya giden bir otobüs gibi kalkması sırasında
    Dağlarda, tarlalarda, köprü altlarında
    Sazların, taşların yosunların arasından geçerek
    Bir akik gibi yansıyaraktan hem de
    Kırmızı bir karpuzun doğum sancısına
    Su akar ben akarım
    Ben akarım su akar
    Vakit yok bakışmaya

    Günlerden suya.
    "
    edip cansever
    1 ...
  38. 1027.
  39. "en değerli hayalimdin sen
    kendini yıktın."
    oruç auroba
    2 ...
  40. 1028.
  41. Ben, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin;
    Ben, yankısından kaçan çocuk, kendi sesinin.

    Ben, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;
    Allah'ın körebesi, cinlerin padişahı.

    Ben, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
    Ben, tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların.

    Ben kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
    Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda.

    Ben başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
    Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir.

    Ben, Allah diyenlerin boyunlarında vebal;
    Ben bugünküne mazi, yarınkine istikbal.

    Ben, ben, ben; haritada deniz görmüş, boğulmuş;
    Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş.

    Hep ben, ayna ve hayal; hep ben, pervane ve mum;
    Ölü ve Münker-Nekir; baş dönmesi uçurum...

    necip fazıl kısakürek
    1 ...
  42. 1029.
  43. giderken benden bir şeyler götürdü valizinde.
    kısmen sakat kalmak vardır bu hayatta.
    akıldan yoksun hareketler, davranışlar
    acı içinde bağırışlar onun hiç duymadığı.
    1 ...
  44. 1030.
  45. "dün gece sen uyurken yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana işte bu yüzden sırf bu yüzden yeni bir isim verdim sana, destina "
    1 ...
  46. 1031.
  47. üzümdü üzümü karartan
    gözlerindi yüzümü kızartan
    ha yoksun baktığım yerde
    ha muhammed ayrılmış hakk'tan!
    1 ...
  48. 1032.
  49. "adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
    yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
    otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
    anne, dedim hadi çay koy da içelim."
    (bkz: muhsin ünlü)
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük