Su başında durmuşuz
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
Su başında durmuşuz
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
Su başında durmuşuz.
önce kedi gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim
kaybolacak suda suretim.
sonra çınar gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak,
sonra o da gidecek.
Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Su serin,
çınar ulu,
ben şiir yazıyorum,
kedi uyukluyor,
güneş sıcak,
çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
Ürkek sorularla gündüzünü sorgulayan bir gece,
Hafifçe esip soğukluğunu damarlarıma kadar hissettiren rüzgar,
Duyguların tuğyanına loş bir ışık tutan dolunay,
Karanlığın sessizliğine gömülen şehrin milyonlarca ışıltıdan ibaret ışık dansları,
Çatıların üzerinde biblo misali martı kuşları,
Prangalar giyinmişçesine tutuklu gibi düşünceler sözcüklere dönüşmemeye.
Saat gece yarısını bilmem kaç geçe,
işte o gece;
Kanatlarını bana doğru açarak gelen martının bir şeyler anlatmak isteyen uzun çığlığıyla irkilir bedenim!
Sanki der gibiydi ki tek çare...
Tek çare kaçmak ölümün kardeşi uykunun sessizliğine..!
Bir pınarım.
Kaynağı bendedir pınarların,
Yücelerden en yüceye akarım;
Dalgalar;beni de katın köpüklerinize
Tanrıdağlarından geliyorum
iletin beni denize.
Büyük günahkârım
Seni sevmekten suçluyum.
iftarda seni, sahurda seni beklerim;
Sana niyetliyim, sana oruçluyum.
Ey dua timsali mübârek eller
Tohum diye yere saçın, ekin diye beni biçin.
içimde başladı en çetin koşu;
Ey yağız atlılar; ey şimşek kanatlılar !
Mümkünse beni geçin, mümkünse beni geçin
Yolcuyum
Ölümden hayata uzanıyorum.
Ey biricik vuslat yolu !
Ey bana benden gidecek yol !
Al gayri cümle öfkeni;
Yeter ki bana sırdaş, bana yoldaş ol.
ister yitir, istersen başladığım yere getir
Geçtiğim yollardan utanıyorum,
Al beni götür, al götür beni.
Bir çölüm
Gobiyim, Sinâyım, Büyük Sahrâyım
Rahmetine hasret Kerbelâyım.
Ey ilk harcımı karan su !
Ey alevden fışkıran su !
Vâhaya döndür beni,
Yokluğunda yanmaktayım
Gel söndür beni.
Pervâneyim
Pervânelerden divaneyim
Beni, ateşe hasretliğim kavurur
Yıllardır boşlukta dönmekteyim;
Nerdesin ey cihanı dolduran nur ?
Terk et beni ey kendini bilmeyen mantık !
Ey aynalarda gizlenen gurur, bırak beni !
Ey en güzel güneş, ey ebedi ateş yak beni !
Nesimi gibi soy, Mansur gibi yak,
Yak beni
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
istanbulda yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan bir şeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.nazım hikmet .
Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. Şiir kalsın istersen, sadece otursak. Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak. Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
Gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.
Gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler...
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün iş hanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar
Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
itti kıyıyı adına deniz dediğimiz bir şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.
Bir kuru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekiki gibi kalbim
işleyip durdu bu yitikliği yeniden.
Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.
Sayısız gecelerin soğukluğuna karışan
Sayısız toprak soğukluğu
Sen toprağın altında üşürken
Ben yeryüzünde donuyorum
Günlerin ne getireceği ya da
Ne hissetireceği
Artık hiçbiri heyecan vermiyor
Yeni güne başlarken
Hep yorgunum
Kırgın ve telaşsız
Gitmek sadece kalan yakışmaz
Ne gidenin haberi vardır bıraktığı acılardan
Ne de yaşatamadıklarından
Şimdi kilometrelerce uzağımdasın
Aramızda dağlar,denizler
Aramızda kara topraklar var
Ve ben bir geceyi daha sana yazıyorum
Yakışmayan terk edilişimle
Çocuktum ellerimde ceviz karası
Ayaklarımda kara lastik
Gazeller doldururdum poşetlere
Poşetten toplar yapardık üç kardeş
Madımak çorbasını sevmezdik
Ama annemi severdim
Akşamları seslenişini bana
Velhasıl oldu hayatım daha ondokuzda
Velhasıl
Ben büyüyecek çocuk değildim.
Gece bahçelerinde ışıldayıpta bazen,
Olgun meyve halinde sallanan yıldızlar,
Elim yetişmez! diye görenin içi sızlar
Bu sızıyı içinde sende duyduğun zaman,
Öyle kendi kendine yum gözlerini bi an;
Düşer ellerine bir bir ahu yıldızları
Sen istediğin zaman.