Ama biz,
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Kaçağım eşkiya aşklar yaşarım durmadan.
Kaşla göz dağla uçurum arası...
Konar göçerim
Sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar...
Sığsın isterler defnelerim küçücük saksılarıma
Yetmez dağ başlarının teslimiyeti istenir
Ya katli Ya ihanetim.....
Bilmezler bir başka bir yol olduğunu
Yani ben eşkiya,
Her yanı pusu.
Sen istinyede bekle ben burdayım
içimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa
Hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
vakit tamam!.. seni terk ediyorum
o bütün alışkanlıklardan
ve bütün sıradanlıklardan öteye
yorumsuz bir hayatı seçiyorum
doyamadım inan
kanamadım sevgiye
korkulu geceleri sayar gibi
deprem gecesinde bir yıldız
birdenbire kayar gibi;
ellerim kurtulacak ellerinden
bir kuru dal, ağacından
çatırdayıp kopar gibi
aşksa bitti
gülse, hiç dermedik
bul kendini kuytularda, hadi dal
seninle bir bütün olabilirdik
hoşça kal gözümün nuru
hoşça kal
vakit tamam!.. seni terk ediyorum
bu, kırık ve incecik
bir veda havasıdır
tutuşan ellerimden
parmak uçlarına değen sıcaklık
incinen bir hayatın yarasıdır
kalacak tüm izlerin hayatımda
gözümden bir damla yaş
sızlayıp resmine aktığında;
bir yer bulabilsem keşke
bir yer, seni hatırlatmayan;
kan tarlası gelincik şafağında
ölümse, korktun
savaşsa, hep kaçtın
vur kendini kuşkularda, hadi al
sen bir suydun oysa
sen bir ilaçtın
hoşça kal canımın içi
hoşça kal..
Küçük çocuklar yapıp geceleri kendimden,
Seni öpsünler diye gönderiyorum sana.
Bana, kucaklarında seni getiriyorlar;
Ben de sonra o seni getiriyorum sana.
bir kadeh ki ömrü
meze beklemekle geçti
"içiyor, içiyor" dediğiniz adam
yıllar yılı böyle içti.
geceyle gündüz gibi,
koymuşlar sıraya..
sofrasında rakıyla meze
gelmedi bir araya.
mırıldanıp dişlerinin arasından
dedi "böyle de olur"
ardında bir mezarlık şimdi,
taşları billur
bilirim duman savurmakta da
bir hayli eskidir o
ben deyim on, sen de yirmi yıllık
tiryakidir o.
nedense kibritle paketi,
paketle kibriti
bir araya getiremedi.
"elin ateşine yanmaktan
yanmamak iyi" dedi.
şimdi arkasında
bafra ile döşeli bir cadde vardır
bir de kibrit kutularından
abide vardır
kanının köpürüp
kaynamışlığını bilirim
onun tüfekle, tabancayla
oynamışlığını bilirim..
ki hala konuşur o dilden
hala yazılarını noktalar
tabancasından kalma virgüllerle
tüfeğinden kalma noktalar.
tak! tak! tak!
üç el..
yazsın, yazabilirse notalar!
tak! tak! tak!
ki dünyada, budur, varsa eğer
erkekçe konuşmak.
geçti delikanlılık
oyuncaklar çocuklara
kalmalı artık
attıkların nasıl olsa
varmış hedefine
adını kurşunla yazan sen değil miydin
sevdiğinin gergefine?
çocukluk çocukluk,
çocuklukmuş..
naralar göğüs fazlası
bir solukmuş.
artık başlanabilir masalına,
"bir varmış, bir yokmuş"
fakat buradayım, buyursun
güvenen kadehinin sırçasına!
bu sefer tokuştururuz
kırmacasına.
belki senin de budur
demek istediğin
havaya kalkmaz, şerefe kalkar
kadeh dediğin.
Gidilir, gelinir.
Belki sağ salim dönülür,
Günler geceler çabuk geçer.
Çabuk geçmez şaşkın bir çocuğun hüznü
Vapurlar, arabalar, karlar çabuk geçer.
Ayrılık da özlem de her şey...
Herşey çabuk geçer
Ve birden gün ağarır.
...
Gidilir, gelinse de gidildiği gibi
değildir.
Hepsi o kadar.
insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
dönüşü olmayan bir yoldayım arkamda bıraktığım yükler,
en çok yaptığım hata beni ben yapanlar,
yaşamaktan bıktığım yanlışların azabını çekiyorum her dakika,
her dakika çektiğim azapla kayboluyorum.
beni güzel hatırla!
bunlar son satırlar...
farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu...
kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
uyandın ve ben bittim...
beni güzel hatırla!
çünkü; sevdim seni ben, her şeyini...
sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.
alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım...
beni güzel hatırla!
sayfalarca mektup bıraktım sana.
şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
sakladım günahını, sevabını içimde
sessizce gittim...
senden öncekiler gibi sen de anlamadın.
beni güzel hatırla!
sana unutulmaz geceler bıraktım
sana en yorgun sabahlar...
gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş "merhaba"lar sakladım her köşeye
vedalar bıraktım duraklarda.
ne ararsan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda.
beni güzel hatırla!
dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
alnından öptüğüm dakikaları...
birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun.
bu da sana son sürprizim olsun.
şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla.
gidiyorum... **
Ey benim iyimser HALLERiM..
Çabuk ALDANIŞLARIM..
Hep iNANIŞLARIM..
Alttan ALIŞLARIM..
Hatayı hep kendimde BULUŞLARIM..
Deymeyecekleri kafaya TAKIŞLARIM..
Yoktan yere akıp giden GÖZYAŞLARIM..
Herkesi insan yerine KOYUŞLARIM..
Hepinize ELVEDA..
Artık kimsenin zorla kimsesi olmayacağım..
Dün gece uzun uzun
Seni andım ağladım.
Sonu yok yolumuzun
Ona yandım ağladım.
Kim bilir acımızı
Bu yasak aşkımızı
O eski şarkımızı
Çaldım-çaldım ağladım! ..
Dolaştım sokaklarda
Ağaran şafaklarda
Seni senden uzakta
Sardım sardım ağladım
Sevdiğinde çekip gitme zamanı gelmiştir
Göğüslerinin arasına başını sakla
nefes al yürü çek git.
Hayat sürprizlerle dolu
Eczaneden çıkıyorum
Teraziden şimdi indim
80 kilo çekiyorum
Seni seviyorum.