gecenin şiiri

entry13367 galeri929 ses19
    516.
  1. Benim favori şiirimdir. Artık daha da anlamlı.

    BiR GÜN ANLARSIN

    Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
    Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
    Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
    Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
    Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
    Onun unutamadığın hayali,
    Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
    Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

    Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
    Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
    Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
    Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
    Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
    Duyarsın,
    Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

    Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
    Niçin yaratıldığını.
    Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
    Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
    Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
    Dolar gözlerin, için burkulur.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

    Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
    Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
    O hiç beklenmeyen vakit geldi mi?
    Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
    Uzanır, gökyüzüne ellerin.
    Ama çaresiz,
    Ama yorgun,
    Ama bitkin.
    Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
    Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

    Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
    Beklemeyi, ümit etmeyi.
    Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
    Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
    Lanet edersin yaşadığına...
    Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
    O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
    Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.


      Ümit Yaşar OĞUZCAN
    6 ...
  2. 517.
  3. yalnizim , yalnizsin , yalniziz...

    kimse icimdeki boşlugu görmuyor
    bir adresi yitirmek neler hissettirir insana
    kalp atişlarından uzak olmak
    soluğunda duyamamak mevsimleri, düşünmüyor
    cok şey bilmenin hoş karşılanmadıgı zamanlardayız
    ciddiye alınmıyor sorularımız
    gece afrikali kalmaya kararlı
    bu dünyadan olmamak da yetmiyor
    ve siz geliyorsunuz, sarı elbisenizle bir siluet
    hayatımdaki eksikleri gösteriyorsunuz
    küçülüp silikleşiyorum, hafifliyor bedenim
    yalnızlıgım dagılıp cogalıyor sesinizde
    ben artik kuşların şarkısından başka bir şey dinlemiyorum

    metin celal
    4 ...
  4. 518.
  5. Minnet Eylemem
    Har içinde biten gonca güle minnet eylemem 
    Arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem 
    Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi 
    iblisin talim ettiği yola minnet eylemem 

    Bir acaip derde düştüm herkes gider karına 
    Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına  Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına 
    Rizkimi veren huda dir kula minnet eylemem 

    Oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken 
    Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken 
    Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken 
    Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem.

    Nesimi
    4 ...
  6. 519.
  7. Usta be !
    Barış ne zaman gelir ?
    Mesela kaç kundaklık bebe ölse yeter ?
    Kaç yıldız düşse; saçlarına annelerin bir özgürlük eder ?
    Vatan kaç kez sağolsa ;
    Savaş bir kez ölür ?
    4 ...
  8. 520.
  9. --spoiler--
    Yani şimdi
    Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
    Yani şimdi başkaları mı sevecek seni
    Ben saçlarını okşadığım zaman
    Ellerin öksüz kalırdı
    Şimdi gidiyorsun git
    --spoiler--

    https://www.youtube.com/watch?v=ZEgasxuY4Z4
    6 ...
  10. 521.
  11. masa da masaymış ha

    Adam yaşama sevinci içinde
    Masaya anahtarlarını koydu
    Bakır kâseye çiçekleri koydu
    Sütünü yumurtasını koydu
    Pencereden gelen ışığı koydu
    Bisiklet sesini çıkrık sesini
    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    Adam masaya
    Aklında olup bitenleri koydu
    Ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    Adam masaya onları da koydu
    Üç kere üç dokuz ederdi
    Adam koydu masaya dokuzu
    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    Uzandı masaya sonsuzu koydu
    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    Masaya biranın dökülüşünü koydu
    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    Tokluğunu açlığını koydu

    Masa da masaymış ha
    Bana mısın demedi bu kadar yüke
    Bir iki sallandı durdu
    Adam ha babam koyuyordu.

    (bkz: edip cansever)
    4 ...
  12. 522.
  13. sonra o gidecek,
    sen biteceksin...
    cengiz baba başlayacak.

    kaynak: götüm
    7 ...
  14. 523.
  15. Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    Yalan söyledim
    yırtık blucinli tayfalara
    Seni sevmediğimi söyledim.
    Oysa rıhtımlar
    en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
    Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
    Hastaydım
    kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
    Seni unutmak gerekiyordu...

    Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    iskele fenerlerinin altında oturup
    seni bekledim sevgilim
    Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
    Gelip caydırabilirdin beni gitmekten
    Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
    Sana tapacağım yalan değildi
    benim olursan
    Seni seviyordum, seni istiyordum...
    Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
    seni unutmak için içtim...
    Senin sokağında geceler yıldızsızdı
    senin sokağında gece yağmur yağıyordu
    Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
    Bana sevmek yaramıyordu,
    ben sevilemiyordum...
    Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    Sana bırakacağım bu kentin
    üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
    Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
    ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
    Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
    üçüncüsü bana git dediğin yerdi
    işte bu mısraları orda karalıyorum;
    işte demir aldı şilebimiz
    Gidiyor, gidiyor, gidiyorum.

    EDGAR ALLAN POE
    4 ...
  16. 524.
  17. ben de özledim 2. bölümde serkan'ın okuduğu şiirdir ve serkan keskin'den dinlenmelidir.

    başın döner.
    gözlerin kararır ve bilincini yitirirsin.
    sonrası, sonsuz karanlık..
    işler bir kere kötüye gitmeye başladı mı durduramazsın.
    ardı arkası kesilmez.
    dibe battıkça batarsın.
    bir noktadan sonra işlerin normale dönmesi için değil de,
    işlerin bundan daha kötüye gitmemesi için dua edersin.
    bir çare, bir çıkış yol ararsın kendine.
    ama tüm bu aramalar boşunadır.
    ne sesini duyan biri vardır etrafında, ne de çaresizliğini gören.
    tek başınasındır bu hayatta..
    aldığın hiçbir karar tatmin etmez.
    seçtiğin tüm yollar çıkmaz sokaklara götürür seni.
    hikayenin bittiğini düşünürsün.
    sonra nefes aldığını farkedersin
    ve aldığın her nefes seni hayatta tutacak olan bir umuda dönüşür.
    her kaybedişte yeniden başlarsın.
    daha da güçlenerek başlarsın
    ve daha da hızlanarak dibe batarsın..
    en dibe batarsın..
    başın döner,
    gözlerin kararır ve bilincini yitirirsin.
    sonrası, sonsuz karanlık..
    4 ...
  18. 525.
  19. Gözlerim görmeden evvel seni gönlüm tanıdı
    Adımız boş yere aşık değil, avare değil
    Çekerim anlamadan,dinlemeden hasretini
    Bu gönül derdine vuslat bile çare değil.
    4 ...
  20. 526.
  21. ''başka zaman gelirim!'' deyip gidişine

    ne zaman?!.. Çeşmelerden zehir aktığında mı
    bir damla kıvılcımın çölü yaktığında mı
    bir kartalın, burkulan bir yürekle uçarken
    yıkılan yuvasına dönüp baktığında mı
    uzak iklimlerde mi, havada mı, yerde mi
    beni senden ayıran bu incecik perde mi
    tünel kazmayı bile kolay kıldı yaratan
    nedir beni acılar dergâhında çürüten
    ölümün yolumuzdan çekildiği ânda mı
    bu ırmağın denize döküldüğü ânda mı

    ne zaman?!.. Fırtınalar koptuğunda mı, gülüm
    her insanın doğruya taptığında mı, gülüm
    göklerin alev elev kızarıp döküldüğü
    dağların iplik iplik yerinden söküldüğü
    kâinatın yeniden kurulduğu günde mi
    dönüşü bulunmayan esrarlı düğünde mi
    arıyı çiçeklerle buluşturan adına
    görmeyeni gözüne kavuşturan adına
    sende mi bir mum gibi eriyip söneceksin
    söyle gülüm, ülkeme ne zaman döneceksin.
    4 ...
  22. 527.
  23. Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
    Bundan gözlerimdeki kayalık,
    içimdeki serseri buzullar

    Dürtme içimdeki narı
    Üstümde beyaz gömlek var.*
    5 ...
  24. 528.
  25. ümit yaşar oğuzcan tüm şiirleri - 3

    9 - 143 arasından bir sayı tutun, tamam yorulmayın ben tutayım.

    77 nasıl ?
    iyidir, iyi...

    çok iyi. yazmak istemeyeceğim kadar, yazmayı göze alamayacağım kadar.

    şöyle olacak şimdi. sayfayı açıp seçeceğiz...

    Biliyorum güzelliğin yer altı nehirlerine benzer
    Biliyorum bir sır gibi güzelsin.
    Hani anlatılmaz duygular vardır,
    Hani şarkılar vardır,
    ...Sevip söyleyemediğimiz.
    Şiirler vardır unuttuğumuz.
    Aşina çehreler vardır hani,
    Zaman zaman hatırlayamadığımız.
    işte sen, o kadar güzelsin.
    Ve ben o kadar karanlıklar içindeyim ki...
    Şunlar ellerindir diyorum, tutamıyorum.
    Şunlar gözlerindir diyorum, bakamıyorum.
    Düşün, kahrımdan ölmeliyim artık
    Ölemiyorum.
    4 ...
  26. 529.
  27. Aysel git başımdan ben sana göre değilim
    Ölümüm birden olacak seziyorum.
    Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    Aysel git başımdan istemiyorum.

    Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    Dağıtır gecelerim sarışınlığını
    Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    Benim için kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    Islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    Acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    Ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

    Sevindiğim anda sen üzülürsün.
    Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    Sakın başka bir şey getirme aklına.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
    Aysel git başımdan seni seviyorum...

    attila ilhan. evet.
    10 ...
  28. 530.
  29. erkek kadına dedi ki:
    -seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...

    erkek kadına dedi ki:
    -seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...

    kadın erkeğe dedi ki:
    -baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
    ve ben artık biliyorum:

    toprağın
    yüzü güneşli bir ana gibi
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

    fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil değil!

    sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak..

    sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...

    kadın sustu.
    sarildilar

    bir kitap düştü yere...
    kapandı bir pencere...

    ayrildilar...
    6 ...
  30. 531.
  31. bir cümbüştür kopsa da, gece, yakamozlarda;
    münzevi balıklarız ayrı kavanozlarda...

    (bkz: necip fazıl)
    5 ...
  32. 532.
  33. http://www.youtube.com/watch?v=lS8Q3JN5kyE

    Acının dağlandığı anlar vardır…
    Aramaya gerek yok, o gelir bulur…
    Beraber gidilen bir lokantanın kapanması bile üzüntüdür…
    Veyahut lokantanın yerine dükkânı çiçekçinin tutması…
    Gözyaşından çorba olmaz ama…
    Dilin, damağın yanar tuzdan…
    Soğutamazsın…
    Zamansız, kırmızı bir toka çıkar nereye saklanmışsa…
    Saçı toplasın diyedir küçük canavarın dişleri…
    Ve fakat dağıtıp ısırır, acıyan ne varsa…
    Yaşananları…
    Yaşanmak için sıraya girmiş ihtimalleri…
    Yapılmayanları…
    Sadece erkek olduğum için koridor tarafına oturmak durumunda kaldığım, yani gam kenarının yine bana düştüğü, bir otobüs yolculuğumuz olmadı hiç uzaklara…
    Sen benim omzumda uyuya kalmadın hareket halindeyken…
    Biz durduk…
    Durdurduk…
    Gidebilirdik oysa…
    Kimseden gizlenmemiş, sadece bizi gizleyen bir tatile belki…
    Bir akraba düğününde dans etmedik meraklı akbaba bakışları altında mesela…
    Çok severdim yatakta kahvaltıyı ama, buna uygun bir tepsimiz bile olmadı…
    Alabilirdik… Biraz daha bekleseydik…
    Zamanın dövdüğü bir hüzün ustasıyım ben…
    Kelimelerim tuğla tuğla…
    Her satırbaşında turuncu intihar hissi…
    Aklım, dilim, cümlelerim hep geçmişte…
    Geçmiş geçmiş de…
    Ben geçemiyorum ki…
    Bazen duruyorum yürüdüğümüz bir yerde…
    Ayaklarımız diyorum, bir ara aynı anda buradaydı…
    Beraber bastık bu toprağa…
    Sahi var mıdır o günden bugüne kalan bir toprak zerreciği?
    Tuhaf tutsaklığımın, her şeyden sen çıkarışımın şahidi kalmış mıdır etrafta?
    Bu bardaktan su içmişti…
    Bu sandalyede oturmuştu…
    Bu bankanın önünde buluşmuştuk ilk kez…
    Hiç gözümün önünden gitmiyor, çimlerin üstüne denk gelmiş tavla maçımız…
    Elimizde soğumuş kahveler, tadı bizden önce kaçmış kekimiz…
    Ve ikimiz de aynı anda mars olduk kıra kıra birbirimizi…
    Bir Allah’ın pulu durduramadı bizi…



    Gidişine türlü anlamlar yükledim…
    istesem kalırdın…
    istesen kalırdın…
    Gözyaşımdan düğümler attım açılması zor olsun diye umudun…
    Ama sevdim yine de…
    Seninle alakalı ne varsa sevmeye devam ettim…
    Son buluşmamızı sevdim…
    Tam giderken, beni elimden tutup çeken seni sevdim…
    Sarılmamızı sevdim…
    Arkama dönüp bakamamayı…
    Bizim oturduğumuz masada oturan mutlu çifti sevdim nargilecide…
    Ne olur hep böyle kalın dedim… Ne olur…
    Bir yıldönümü gününde, engel olamadım kendime yoldan döndüm…
    Sen olmasan da sana giden yoldaydım, hatta birazdan evinin önünde…
    Ağlayarak söndürdüm yeni yasımın mumlarını…
    Kutlu olmadı ama!..



    Biliyorum biz geçtik sevgilim…
    Bizden geçti…
    Başka hayatların insanlarıyız artık…
    Başka umutların…
    Başka adam…
    Başka kadınların…
    Tamam da, silebilir misin yaşadıklarını?
    Boyayabilir misin siyahla neşeli günlerimizi?
    Çıkarıp yüreğimi, kanımın söndürdüğü ateşlere atabilir misin, yangında ilk kurtarılacakken…
    Yıllar sonrasına yatırılmış acılarımız var artık karanlık mahzenlerde…
    Beklenmedik bir karşılaşma anında…
    Bir havaalanında…
    Bir tesadüfler garında…
    Bir kafede…
    Ya da sinema çıkışında kim bilir..
    Birbirine bakan şaşkın gözler…
    Belki evlenilmiştir, belki çoluk çocuk duvarı örülmüş, anıların üstüne beton dökülmüştür…
    Işık mı en hızlıdır, ses mi kıyasında; açık farkla galip gelir o anda, hiç hesapta yokken acı…
    Acı hızlıdır acı…
    Yaşananlar bir çırpıda, dirhem dirhem koparır etini…
    Ama ne çare; gurur engel olur…
    Giyilen sahte mutluluk elbisesinin düğmeleridir tebessüm…
    Boğazın düğümlenir…
    Soğuk bir merhabadır dildeki…
    Ama öpmek, içine çekmek istersin dudaklarından hasretini…
    “Devam etseydik, tüketseydik bu kadar güzel olur muydu” gözlerinde birikir…
    “Neden yok ettik birbirimizi” ağzına gelir…
    Susarsın, öfken hükmen mağlup olur sevdana…
    Üşürsün…
    Çok üşürsün…
    Gidene, kalana, mizahı olmayan haline üşürsün…
    Öyle ki…
    “Karda donmak üzeresin(dir)…
    Uyumak tatlı geliyor(dur) ama…
    Sen öldüğünün farkında değilsin(dir).”
    5 ...
  34. 533.
  35. Öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
    Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
    Kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
    Manzaraysa ayrılığa sıfır!
    işte,her şey hazır...
    Acılarımla iki lafın belini kırdık.
    Yokluğunda bir kuş sütü eksik...

    Yalnızlığım ve ben; seni çok bekledik...

    Cemal Süreya
    5 ...
  36. 534.
  37. O mavi gözlü bir devdi,
    Minnacık bir kadın sevdi.
    Kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev.

    Bir dev gibi seviyordu dev,
    Ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan evin.

    O mavi gözlü bir devdi,
    Minnacık bir kadın sevdi.
    Mini minnacıktı kadın.
    Rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan eve.

    Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
    Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan ev...
    6 ...
  38. 535.
  39. (...)
    O kadar bekledim ki, geliyorum
    Ölümümü bekledim, geliyorum
    Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini
    Bekledim geliyorum.

    Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey
    Ölümü gömdüm, geliyorum
    Bir sonbahar günüydü, geliyorum
    Güneşler buz gibiydi, geliyorum
    Ve bütün kötülükler
    Ölümün armaları gibiydi
    Size anlatırım, geliyorum.

    Hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum
    Havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz -
    Limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz -
    Aynalarda kendini seven Ruhi Beyi - siz bilmezsiniz -
    Ve bildiğiniz Ruhi Beyi -ya da pek bilmediğiniz -
    Gömdüm ben, geliyorum.
    (...)
    * edip cansever
    5 ...
  40. 536.
  41. ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
    Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
    Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
    Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
    Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
    Bu evleri atla bu evleri de bunları da
    Göğe bakalım

    Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
    inecek var deriz otobüs durur ineriz
    Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
    Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
    Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
    Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
    Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
    Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    Beni bırak göğe bakalım

    Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
    Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
    Bu senin eski zaman gizlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
    Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
    Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
    Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
    Bana dönesin diye bir bir kapattım
    Şimdi otobüs gelir biner gideriz
    Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
    Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
    Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
    Durma kendini hatırlat
    Durma göğe bakalım.

    turgut uyar. evet.
    5 ...
  42. 537.
  43. bu gece özel muhatapları vardır. öyle ortaya değil;
    uzun yollardan geçip de gelenlere, herhangi bir nedenden ötürü eve üzgün dönenlere, sesi güzel olmadığı halde söylemek istediği şarkıyı; bir türlü hatırlayamayanlara, kimsenin önemsemediği bir söze takılanlara, genellikle tuvalette ağlamayı tercih edenlere, şiir sevenlere, edip cansever i sevenlere, belki "ceplerindeki eskimiş kağıt parçalarını" atamayanlara, işte
    "ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
    eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da." diyenlere, tribünlere:

    (...)
    ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca
    neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
    tüketen kim. hani bir yarışın sonuna varmış gibi
    hani görmeden daha sezmeden her şeyin bittiğini
    ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
    çökerken üstümüzde bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği
    ansızın bir ürperişle: bitti mi, her şey bitti mi
    yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
    bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
    bırakıp beni bir kenara, bir uzağı, ya da bir boşluğu bırakır gibi
    ve ben hazırımdır bir süre unutulmaya
    ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
    ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
    hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
    eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
    okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
    anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun
    butlarında
    ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
    kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan
    olmalarımla
    (...)
    *
    2 ...
  44. 538.
  45. 539.
  46. 3 ...
  47. 540.
  48. Hava keskin bir komur kokusuyla dolar.
    Kapanirdi daha gun batmadan kapilar.
    Bu, afyon ruhu gibi baygin mahalleden,
    Hayalimde tek cizgi bir sen kalmissin, sen!
    Hulyasindaki genis aydinliga gulen
    Gozlerin, dislerin ve ak pak gerdaninla
    Ne guzel komsumuzdun sen, Fahriye abla!

    Evimiz kutu gibi kucucuk bir evdi,
    Sarmasiklarla balkonu ortuk bir evdi;
    Gunesin batmasina yakin saatlerde
    Yikanirdi golgesi kuytu bir derede;
    Yaz, kis yesil bir saksi itir pencerede;
    Bahcende akasyalar acardi baharla,
    Ne sirin komsumuzdun sen, Fahriye abla!

    Once upuzun, sonra kesik sacin vardi;
    Tenin bugdaysi, boyun bir basak kadardi;
    Icini giciklardi butun erkeklerin,
    Altin bileziklerle dolu bileklerin.
    Acilirdi ruzgarda kisa eteklerin;
    Acik sacik sarkilar soylerdin en fazla,
    Ne capkin komsumuzdun sen, Fahriye abla!

    Gonul verdin derlerdi o delikanliya,
    En sonunda varmissin bir Erzincanliya.
    Bilmem simdi hala bu ilk kocanda misin?
    Hala daglari karli Erzincan'da misin?
    Birak, gecmis gunleri gonlum hatirlasin;
    Hatirada kalan sey degismez zamanla,
    Ne vefali komsumizdun sen, Fahriye abla.

    ahmet muhip diranas. evet.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük