Dünya beni sevmesin.
Alışamıyorum kötülüklerine, kavgalarına ...
Sırt çeviremezsiniz beyaza karşın siyaha, ışığa karşın karanlığa, acılara...
kalbinizin tam ortasında durur.
Dünya beni sevmesin. Dünyayı sevmenin bedeli çok ağır.
Bir adam düşünüyorum. Bir büyük adam.
Ellisinde sürgün. Memleketinden uzak, sevdiklerinden
Bir büyük şair ; kendi dilinden uzak
Yollar daha da büyütmüş onu. Sürgünler daha fazla yakınlaştırmış memleketine
Hasreti, sevgisi, umudu
Bir büyük adam düşünüyorum; büyüklüğü öğretiyor şiirlerinde
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volver Rıhtımı'nda dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli
incecikten bir yağmurla karışarak.
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil
...bırak saçlarınla oynasın rüzgar,
gümüş çıplaklığı bir başka bahar
olan vücudunu ondan gizleme.
ne varsa hepsini boyun, saç, meme,
esirden dudaklar okşasın sevsin
mademki geceden daha güzelsin! ahmet hamdi tanpınar
O artık benim için bir ölüdür demişsin
Seni bunca sevene acı bir sitem mi bu
Ayrılıklar içinde taş mı kesildi kalbin
Hiç unutmam dediğin günleri unuttun mu
Bir ev hatırlıyorum sonra küçük bir oda
Ve hazdan yeryüzünde kaybolmuş iki kişi
Ellerini sürdüğün her şey güzel olmada
inan her gün yeniden yaşıyorum geçmişi
Değil sevistiğimiz o eşsiz birkaç ayı
Bir elmas parçasını ustaca işler gibi
Bir bir düşünüyorum geçen her dakikayı
Dilerim yeniden doğ gel de güneşler gibi
Mahzun dudaklarımda aşkın ateşini yak
Sevenler için değil yaşarken ölü olmak.
sökülüp
salkım salkım leylekler gelirse
ilkbahar olur
kül mavinin yanına kirli sarı gelirse
sonbahar
sen benim yanıma gelirsen
kıyamet olur
bir damla göz yaşı okyanus boşluklarını doldurur
senin gözyaşların beş kıtayı eritirler
hünerli ellerin yeni bir dünya yaratırlar
gözleriminden milyonlarca yıldız çoğaltırsın
milyonlarca defa bakabilmem için
geceleri sana bir saniyede
parmaklarımdan istifhamlar çoğaltırsın
her ağacın dalına bir istifham asarsın
ölüme mahküm eder beni asarsın
ben tutar seni asarım
karanlıkta kalmış çocuklara döneriz
artık ben diye birşey kalmamıştır
sen diye birşey yoktur
hiç gelmemişe döneriz
korkarız
gözlerine baktığım zaman
sonsuzluğu görebilmeliyim
parmaklarım dudaklarında dolaşırken
sonsuzluğa dokunmalı
konuştuğun zaman
sonsuzluğun sesini dinlemeliyim
bir istifham gibi eğilip
seni bir istifham gibi öpmeliyim
elimden ne gelirse yapmalıyım
bir tevrat bir incil bırakmalıyım
beni bir dağ başına koymalılar
başıma bir dağ koymalılar
anama avradıma sövmeliler
sen duymalısın iki elin kızıl kanda olsa gelmelisin
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
"tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız."
durucam burda
gidişini seyredicem
kıpırtısız, sakin gibi görünücem
kavgasız olucak, fırtınasız olucak
saçma sapan olucak
organlarım birbirine vurucak
arkandan sessiz bakacağım
ben yine salağı oynayacağım
maviye
maviye çalar gözlerin
yangın mavisine
rüzgarda asi
körsem
senden gayrısına yoksam
bozuksam
can benim, düş benim
ellere nesi?
hadi gel
ay karanlık...
itten aç
yılandan çıplak
vurgun ve bela
gelip durmuşsam kapına
var mı ki doymazlığım?
ille de ille
sevmelerim
sevmelerim gibisi?
oturmuş yazıcılar
fermanım yazar
n'olur gel
ay karanlık...
Ne istediğimizi bilmeyiz çoğu zaman
Babanın, tabutunu taşırken anlarız kıymetini
Sevgiliyi elden gidene kadar sevemeyiz
Mutluluk dibimizdedir kör olur göremeyiz.
Biz insanoğluyuz!
*
Rüyaya dost'dan daha fazla inanırız
Bardak kırar gibi kalp kırar
Doğruluk gün gibi ortadayken
Yalanı arar bulmak için kıvranırız
Biz insanoğluyuz!
*
Gerçekten seveni nerdeyse döveriz
Eğer kaçarsa nefret eden mutlaka yetişiriz
Derdi varsa birinin, en uzağına gider
iyi gününde, ondandaha fazla güleriz
Biz insanoğluyuz!
*
Anayı ölümüne yakın hatırlarız
Paraya her şeyden daha fazla aşığız
Ümitlerimiz daha yeşermeden koparır
Sevgimizi gösteremez herkesten sakınırız
Biz insanoğluyuz!
*
Kötünün niyetini, iyinin şevkatini
Ecel kapısı çalana kadar anlamayız
Yardımı her şeyden çok bekler
Küfrü ağızdan asla atmayız
Biz insanoğluyuz!
*
Rahatlığın en yücesi hep hayalimiz
Darlıktan ders almak en zor işimiz
Burnumuz kanasa isyan eder
Kuru ekmek, zeytine şükretmeyiz
ÇÜNKÜ BiZ
iNSANOĞLUYUZ! ..
Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,
Biz insanları düşündü nasılsa,
Gitti pencereye: "Kim bilir, dedi;
Belki o gezegen yok oldu gitti.
Ama baktı, uzakta, çok uzakta,
Bir köşecikte fır dönüyor dünya.
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından.
Ey benim minnacık yaratıklarım,
Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,
Dedi Tanrı, en babacan haliyle;
Sizi ben yönetiyormuşum sözde.
Oysa, görüyorsunuz, Allah'a şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var,
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları
ikişer üçer atmazsam kapı dışarı.
Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?
Güzel güzel yaşayasınız diye.
Nasıl olur da siz benim inadıma
Orduların Tanrısı dersiniz bana?
Ne yüzle adımı alıp dilinize
Top atarsınız birbirinize?
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, çocuklar, bir tek
Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.
Şu süslü püslü zibidilerin işi ne
Yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğimiz bu karınca beyleri
Sözden benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, benden geldiyse eğer
Sizleri böyle kötü yönetenler.
Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;
Temiz yürekli olun, bana yeter.
Sevişin, güle oynaya yaşayın,
Sizi yakar makarım diye korkmayın
Kralına da, yobazına da basın kalayı...
Ama keselim, Allahaısmarladık
Curnalcılar duyarsa yandık
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı
Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri
Sokarsam kapımdan içeri.
when sea waves crush they hit me hard
but i do not feel them
and then reality is no more real to me
i ask myself, should i end it now
and join her at last ?
i miss the cold embrace of lust
there's nothing left, just a dust
ölemiyorum,
ecel denilen şey gecikti,
o, gelmeden gidilmiyor ona,
yoksa ayrılık vs. işte..
şiirde bir çay mevzusu,
dur alıp girmiş başını.
yazılışları farklı anlamları aynı:
çay ve şiir...
bir şey eksik güzelim sen vs. işte..
hiç yazılmamış bakir kelimeleri,
bulmak için kafa patlatmaktır,
sana şiir yazmaya çabalamanın adı,
ve dahi bu çileden dolayı,
tutunabilmek mümkün müdür?
düşerken dünyadan durmadan,
bir duman kara, karanlık, bulanık,
neredeler ellerin vs. işte..
serbest ölçülü değildir sözlerim
bilakis sana tutukludur her hece,
ve hiçbir terazi ölçemez, ölçüsüz...
duyguların harmanında,
samanlardan arındırılmış tane tane,
parçalı bulutlu bir gökyüzüne aldanmış,
yol bulmak istercesine,
bir çift pusula gözlerin vs. işte..
umrumda, aklımda, hatta sağım solum ebe,
saklanma zorunluluğunda bu aşk,
gizlendikçe değerlenen bekledikçe,
mayalanan,
zaman zaman,
çivilenen bir an,
gece dünyanın kepenklerini kapattığından mıdır?
nedir?
bilmece!
bilince hemen keyifsiz,
sırrın ne hoş kapanmış,
saçların vs. işte..
kargaşa!
adım ettiğin yerde biter,
bir tatlı telaş,
rüzgara ahenk yeşile ahenk toprağa ahenk...
yürüyüşün ruhumun kimyasını değiştirir,
her zerremden bir umut fışkırır,
yaşamak, mümkün kılınır,
ölüm fersah fersah uzaklaşır,
darağacına hazırım,
sen vs. işte..
Annemin bir şiir defteri vardı
Yaprakları gitgide sarardı
Hep sararan bir şey olarak kalmışsın aklımda.
Sanırdım
Bu dünya karaciğerinden hastadır
Sanırdım
Boyama sarışın bir kadındır zaman
Hep hayatını anlatır.
Eski bir şiirsin sen, unutulursun, unutma
Dekolten fazla kaçmasın aman,
Ayıplar sonra Anadolu yakanı kapa
Konuşma, konuşmak istemezsen
Ben konuşurum tavanda koşuşan ışıklarla
Hep aynı şeyi söylerim
Beni anla.
Dua: ÇAĞRI /Bulgaristan Türklerine ithaf/ Nisan 1985
Sen gittin ayrılık rüzgarı içimi dağlar
Bahar dolu kırlarda şimdi bir hazan ağlar.
Bahçemde güller soldu açmıyor tomurcuklar
Bu öyle bir sonbahar ve gözümde yaşlar var.
Papatyalar buruşmuş artık sen yoksun diye
Kara dumanlar çökmüş o yemyeşil vadiye.
Sensizliğin engeli bağladı tüm hayatı
Koşmuyor yele karşı yarışan gönül atı.
Bize göz kırpan mehtap şimdi artık bir kaçak
Kara yel döndürüyor her şeyi salkım saçak...
Kubbe-i elvanımı kaplamış kızıl örtü
Ne çağlayanlarda var ne göklerde gürültü.
camiler boş ezansız semalarsa matemli
Rahmete hasret kaldım sen buradan gideli.
Yeter artık sevdiğim çektirdiğin bu cefa
Beklemek kader mi ki yoldan gelmedin hala?
Aldığım nefesimdin hayatımdın canımdın
Kalmadı güzellikler güzellik sultanımdın.
Ayım günüm doğmuyor ardından gitti gider
Sensiz dünya zindan suna boylum gel yeter...
Bir şafak müjdesi ol gel gülelim yeniden
Taç yapayım başına peygamber çiçeğinden.
Gel artık mor sümbülle dolsun karlı dağlarım
Açılsın meydan yeri çekilsin halaylarım.
Kopuzlarda destanım söylesin dilden dile
kavim - kardaş kavuşsun tel örgüsüz bir ile.
Yıllardır bağrımın sıcağında sakladığım
Benim gibi aşkından yanan solan bayrağım
Dalgalansın yurdumun üstünde dileğince
Nur içinde parlasın hilalim gündüz gece...
Bir şafak müjdesi ol gel gülelim yeniden
Rodopta ve Kafkasta Tibette ve her yerde
Parçalansın ufkumda gerili kızıl perde.
Dirilsin steplerde ezan sesi yeniden
Gel benim Hürriyetim! Ayrı yaşanmaz senden...
yaşamımın güç yanlarından biri olma
lütfen, şimdi bu kavgayı unutmak da
hatırlamak da çılgınlık olur
gel biz seninle kahraman olalım
ne hatırlayalım bunu
ne unutalım.*
mona roza, siyah güller, ak güller
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
ah, senin yüzünden kana batacak
mona roza, siyah güller, ak güller
ulur aya karşı kirli çakallar
ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
mona roza, bugün bende bir hal var
yağmur iğri iğri düşer toprağa
ulur aya karşı kirli çakallar
açma pencereni perdeleri çek
mona roza seni görmemeliyim
bir bakışın ölmem için yetecek
anla mona roza, ben bir deliyim
açma pencereni perdeleri çek
zeytin ağaçları söğüt gölgesi
bende çıkar güneş aydınlığa
bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
seni hatırlatıyor her zaman bana
zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte gurur
bir mumun ardında bekleyen rüzgar
ışıksız ruhumu sallar da durur
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ellerin ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi
ellerinden belli oluyor bir kadın
denizin dibinde geziyor gibi
ellerin ellerin ve parmakların
zaman ne de çabuk geçiyor mona
saat onikidir, södü lambalar
uyu da turnalar girsin rüyana
bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
zaman ne de çabuk geçiyor mona
akşamları gelir incir kuşları
konar bahçenin incirlerine
kiminin rengi ak, kimisi sarı
ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
akşamları gelir incir kuşları
ki, ben, mona roza bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında
hayatla doldurur bu boş yelkeni
o masum bakışlar su kenarında
ki, ben, mona roza bulurum seni
kırgın kırgın bakma yüzüme roza
henüz dinlemedin benden türküler
benim aşkım sığmaz öyle her saza
en güzel şarkıyı bir kurşun söyler
kırgın kırgın bakma yüzüme roza
artık inan bana muhacir kızı
dinle ve kabul et itirafımı
bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
alev alev sardı her tarafımı
artık inan bana muhacir kızı
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
meyvalar sabırla olgunlaşırmış
birgün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
altın bilezikler, o kokulu ten
cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
bir tüy ki, can verir bir gülümsesen
bir tüy ki, kapalı gece ve güne
altın bilezikler, o kokulu ten
mona roza, siyah güller, ak güller
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
mona roza, siyah güller, ak güller.
değişir rüzgarın yönü
solar ansızın yapraklar;
şaşırır yolunu denizde gemi
boşuna bir liman arar;
gülüşü bir yabancının
çalmıştır senden sevdiğini;
içinde biriken zehir
sadece kendini öldürecektir;
ölümdür yaşanan tek başına
aşk iki kişiliktir.
bir anı bile kalmamıştır
geceler boyu sevişmelerden;
binlerce yıl uzaklardadır
binlerce kez dokunduğun ten;
yazabileceğin şiirler
çoktan yazılıp bitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
avutamaz olur artık
seni bildiğin şarkılar;
boşanır keder zincirlerinden
sular tersin tersin akar;
bir hançer gibi çeksen de sevgini
onu ancak öldürmeye yarar:
uçarı kuşu sevdanın
alıp başını gitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
yitik bir ezgisin sadece,
tüketilmiş ve düşmüş gözden.
düşlerinde bir çocuk hıçkırır
gece camlara sürtünürken;
çünkü hiç bir kelebek
ttek başına yaşayamaz sevdasını,
severken hiçbir böcek
hiç bir kuş yalnız değildir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
"delikanlım!
senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan
kainatın en mükemmel şeyidir
delikanlım!
sen ki ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
iyi bak yıldızlara, onları göremezsin belki bir daha..."
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil