gecenin şiiri

entry13366 galeri929 ses19
    246.
  1. Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    yorulmuşsundur;
    nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
    ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
    susamışsındır;
    buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
    acıkmışsındır;
    beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
    memleket gibi yoksuldur odam.

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    ayağını basdın odama
    kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
    güldün,
    güller açıldı penceremin demirlerinde
    ağladın,
    avuçlarıma döküldü inciler
    gönlüm gibi zengin
    hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
    3 ...
  2. 247.
  3. Adam yaşama sevinci içinde
    Masaya anahtarlarını koydu
    Bakır kâseye çiçekleri koydu
    Sütünü yumurtasını koydu
    Pencereden gelen ışığı koydu
    Bisiklet sesini çıkrık sesini
    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    Adam masaya
    Aklında olup bitenleri koydu
    Ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    Adam masaya onları da koydu
    Üç kere üç dokuz ederdi
    Adam koydu masaya dokuzu
    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    Uzandı masaya sonsuzu koydu
    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    Masaya biranın dökülüşünü koydu
    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    Tokluğunu açlığını koydu

    Masa da masaymış ha
    Bana mısın demedi bu kadar yüke
    Bir iki sallandı durdu
    Adam ha babam koyuyordu.

    edip cansever. evet.
    9 ...
  4. 248.
  5. "seni düşünmek güzel şey. seni düşünmek ümitli şey. dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
    seni düşünmek güzel şey. seni düşünmek ümitli şey. fakat artık ümit yetmiyor bana. ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum."
    -nazım hikmet.
    3 ...
  6. 249.
  7. Çok güzel şeyler var dünyada. . .
    Ben mesela bir sokak tanırım izmir'de
    yere düşen inci taneleri gibi dökülür denize.
    Ekvator'da, Quito kentinde uykulu sokaklar
    çok kızarlarsa dağlara açılırlar birdenbire.

    Zaten akşam kırmızı düşer o dağlara.

    Amazonların derinliklerinde akan nehirlerde
    bembeyaz bir orkide büyür:
    o kadar güzel ve keskindir ki kokusu
    çılgın bir tay gibi koşuşturur kalbimizin
    kıyısında.

    Kalbimiz zaten tüm çiçeklerin aynası.

    Ay'dan Yeryüzüne bakılınca
    Yalnızca 'Çin Seddi' görülürmüş. Hayır! Yanlış.
    Ben baktım: Palandöken dağında açan
    bir
    gelinciği gördüm.
    Ve havada uçuşarak sevişen
    bir çift
    kelebeği.

    Ben ne köprüler tanırım.
    Siz de tanırsınız mutlak: işte Boğaz köprüsü!
    Ne zaman boş kalsa yıldızları alar
    geceleyin.
    Gündüzleri neler neler çeker şu insanlardan
    ve yüzüne çarpıp geçen
    martılardan. . .
    Biliyorum bir gün çekip gidecek belki,

    Nereye bilinmez?

    Ama Boğaz'dan daha güzel nereye yakışır ki?

    Ben öyle kentler tanırım ki
    memesi sütyenden taşmış
    genç bir kız gibi uyanırlar sabahları.
    Güneşin ilk ışıklarıyla öpüştüklerinde
    kırmızı bir gül gibi açarlar yeryüzünde.

    Ve zaten her kent başka bir kente açılır bir köşesinden.

    Ben ne şairler tanırım ateş gibi: işte Arthur Rimbaud!
    Sarhoş Gemi'yi yazdı denizi görmeden.
    Yaşamın okyanuslarında yıkadı sözcüklerini.

    Ne kadar çok güzel kadın var dünyada. . .
    Esmer, sarışın, çukulata renginde
    hepsi birbirinden güzel, birbirinden alımlı.
    Gergin yumuşak tenlerinde
    imparatorluklar kuruldu, imparatorluklar çöktü.
    Bir öpücükleriyle ihtilaller başladı. . .
    Zaten kadınlar ve aşk olmasa
    yaşamaya değer miydi bu dünya?
    Kime okurduk bu şiiri?

    Öpücük dedim de aklıma geldi:
    Bir sevgilim var dünya güzeli.
    Ne zaman baksam gözlerinin içine
    yıldızların üzerine düşüyorum
    sımsıkı sarılsam da dünyaya.

    Beni zaten hep güzellikler sarhoş etti.

    Ey Şair! Güzel sözlerle, büyülü sözcüklerle
    kandırırsın kullarımı, diyor koca tanrı:
    Ben yalnız güzel şeyleri mi yarattım? savaşları,
    açlıkları, ölümleri, ayrılıkları. . . ben yaratmadım
    mı?

    Sen yarattın elbet tanrım! Onların hesabını
    sen ver kullarına.
    Ben'se güzel şeyler anlattım
    hiçbir şey beklemeden insan kardeşlerime:
    Hiç olmazsa bu şiiri okurken
    mutlu olsunlar diye.
    Buysa suçum: Hazırım!
    Cayır cayır yanmaya cehenneminde
    2 ...
  8. 250.
  9. "Her gün bir yerden göçmek ne iyi
    Her gün bir yere konmak ne güzel
    Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
    Dünle beraber gitti cancağızım,
    Ne kadar söz varsa düne ait,
    Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

    mevlana.
    2 ...
  10. 251.
  11. --ve sonra yeniden Cemal Süreya'ya aşık olunur. sonra neden bu kadar seviyorsun derler?

    Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
    istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
    dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    --keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
    1 ...
  12. 252.
  13. ''Kaderin bakışları altında ıslandım,
    Seni görmeden evvel bir sigara yaktım.
    Çektim derin bir nefes,
    Nikotin ciğerime işledi.
    Anladım, bitirdim attım.
    Sonra gördüm seni,
    Elinde kurumuş bir gül vardı fakat,
    Asıl sen benziyordun, ölmüş bir çiçeğe .
    Ağladın omuzumda,
    sonra ittin.
    Seni seviyorum ama dedin
    Devamını getiremedin.
    Bende pek beklemedim,
    içimdeki ateş ile bir sigara yakıp,
    Yoluma devam ettim.
    Ağlayarak.''
    1 ...
  14. 253.
  15. Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
    Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
    Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
    Almıyorsam, geçirimsiz ve işkilli,
    Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
    Denize bile iştahsız bakıyorsam,
    Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
    Bu darağacı suratlı toplum.

    Oktay Rifat
    Ağzımın Tadı
    1 ...
  16. 254.
  17. Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos
    içime bir ordu havası dolar.
    Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
    Bayrak imil imil, geçer ordular...

    Geçer tunç adımlar demir göğüsler,
    Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar,
    Hepsinin alnında zaferden süsler.
    Geçer hayalimde bir bir alaylar.

    Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al,
    Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler...
    Yangınlar üstünde ince bir hilal!..
    Yaralılar düşe kalka geçerler.

    Çılgın bir istekle bu şan akını
    Afyon'dan, izmir'e kaçlar çağıldar.
    Unutmuş at gemi, kılıçlar kını,
    Can canı unutmuş zafere kadar.

    Ne var bu dünyada sana yakışan,
    Alnında bir zafer sabahı kadar;
    Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
    Sana zafer kadar yakışan ne var?

    Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos,
    içime bir zafer havası dolar.
    Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
    Bayrak imil imil, geçer ordular...

    ahmet kutsi tecer. evet.
    2 ...
  18. 254.
  19. Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce
    Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı
    Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm
    Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı

    Ayrılığın bir ağrıdır vurur şakaklarımda
    Ve büyür gözlerimde bir okyanus kadar
    Derinden ses verir içimde bir tel
    Sonra, birdenbire kırılır, kopar

    Yeryüzü çekilir altından ayaklarımın
    Geçer başıma çöken bir tavan gibi gökyüzü
    Durmadan çalınır kulaklarımda
    Şarkıların en hüzünlüsü

    Seni alıp uzaklara giden otobüs
    Benim üzerimden geçer hışımla
    Devrilir, bakakalırım ardından
    Bir sel gibi akan gözyaşımda...

    Artık ne yapsam boş, teselliler faydasız
    Karanlık gitgide en derinlere çeker beni
    Çaresiz, bütün sokaklarında bu şehrin
    Böyle perişan beklerim dönmeni

    Dolaşır birbirine yorgun ayaklarım
    Ellerimi koyacak bir yer bulamam
    Nereye gitsem, en koyusu acıların
    Ne yana baksam, çıldırtan bir akşam

    istemem ben bu ömrü, bu talihi istemem
    Böyle durup durup senden ayrılmak varsa
    Orada bir mezar kazılır benim için
    Ayrılığın nerede başlarsa.

    ümit yaşar oğuzcan. evet.
    6 ...
  20. 255.
  21. söyle ben saçlarımı kestirirsem ne olur
    bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur

    herkes annesi sanır bir kısır yalnızlığı
    oysa herkesin annesi aslında bir baruttur

    eylülden ürken temmuz şafaktan korkan gece
    dağları bölümleyen o babadan kaçan sudur

    hatırla her gün bir çalar saatle oynadığını
    çalar saatler bir çocuğun uyanılacak uykusudur

    soğuk iklimler, kırımlar akar gider derisinden
    çalıp söylediği öğrenip oynadığı bir tabuttur

    anne saklanır, baba koşar, günleri münleri bölerler
    anne de baba da parça parça bir geyik yavrusudur

    birinin sırtı ince, birinin elleri kalın
    ikisi de bir gölün saygıdeğer komşusudur

    ey hayalin sonsuz çalıştığı gölleri bölmek dönemi
    o zaman artık bir yerlerde hazin mevlûtlar okunur

    dersin ki ayışığı kimin babası kimin oğlu o zaman
    sanki herkesin işi bir bölmedir, uzun uzun solunur

    senin şarkın bir avcı borusudur ormanları tutar
    büyür, yankılanır, bir kale yıkıntısında saygıyla durur

    ey en bilge sesi gelip duran sonra akan suların
    bilirsin her akşam nasıl öksüz, nasıl güçlükle olur

    her akşam nerden baksan yine de bir eksiği doldurur
    babalar geri çekilir, anneler onlara teslim olur

    saçlarımı hep kestim tutacak kadar kalmasın dedim
    çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur

    gölleri bölümlediler ve sonra suya gittiler çoğu
    babalar hep perşembe, anneler hep cuma olur.

    Anneler Kaçar Gibidir / Turgut Uyar
    6 ...
  22. 256.
  23. sensiz de denizi seyredebiliyorum.
    hem dalgaların dili seninkinden açık.
    ne kadar hatırlatsan kendini boş.
    sensiz de seni sevebiliyorum.

    hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
    karşılaştığımız zamanlarda.
    sen, sevgiden şımaran çocuk,
    ben şaşıran budala.
    3 ...
  24. 257.
  25. kufur niteligi olan bir seydir
    bildiginiz tum erkekler geydir
    jalenin ami greydir
    hayir bir cevap degil ki jale.
    1 ...
  26. 258.
  27. Bir gamzelik rüzgâr yetecek
    Ha itti beni, ha itecek
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Ben fakir
    En hakir
    Bin taksir
    Ateşten
    Kalleşten
    Mızrakla gürzden
    Dabbetülarz'dan
    Deccal’dan, yedi düvelden
    Korku nedir bilmeyen ben
    Tir tir titriyorum Gülce’den
    Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
    Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
    Saniyeler gözlerimde birer can
    Her saniyede bir can veriyorum.
    tamamı için ömer lütfi mete - gülce
    3 ...
  28. 259.
  29. üçüncü şahsın şiiri atilla ilhan. kendi sesinden.
    1 ...
  30. 260.
  31. gün biter gülüşün kalır bende
    anılar gibi sürüklenir bulutlar
    ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
    yarım kalan bir şiir belki de

    aykırı anlamlar arayıp durma
    güz bitip sular köpürür de
    kapanmaz gülüşünün açtığı yara
    uçurum olur zaman her gece

    her gece yeni bir savaş baslar
    acı ses olur, ses deli yağmur

    sığındığım her yer adınla anılır
    ben girerim sokağı devriyeler basar
    bir de gülüşün eklenir kimliğime.
    Ahmet telli
    6 ...
  32. 261.
  33. en uzak mesafe ne afrika'dir,
    ne çin,
    ne hindistan,
    ne seyyareler
    ne de yıldızlar geceleri ışıldayan.
    en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir
    birbirini anlamayan.

    can yücel. evet.
    4 ...
  34. 262.
  35. yüzüne bakamıyorum artık
    nerelerde gizleniyorsun
    yitti bulutların ardında ev
    ve görünmez oldun küçük pencereden
    hani bana baktığın.
    dön geri, halim ne olacak
    yalnız bırakıyorsun beni, korkuyorum.
    o birlikte yürüdüğümüz zamanları an
    sokaklarda yürürdük evlerin arasında
    ve yolda, taflanların ortasında
    rüzgar bizi dilsiz kılardı bazen
    şarkı söylerdin güneşin altında
    ve neşelendirirdi bizi kar
    yalnızım gözlerimi ovuşturuyorum,
    ve ağlayacağım haniyse
    şu ışığa doğru yürümek gerek gölgede
    alın size koskoca bir hikaye..
    küçücük şeyler de olmasa nasıl da yalın ve düzgün şeydir yaşam!
    her şeye karşın varılacak o ışığa doğru giderken
    acele etme hiç
    kim o üfleyen
    kim üfleyecek, ulaştığımda oraya
    ama cesaretim yok artık tek başıma ilerlemeye
    derken uykuya dalıyorum
    belki de sonsuza değin
    doğduğum o yatakta
    yaşamla ilgili bir şeycik bilmiyorum artık
    unuttum tüm dostlarımı
    yakınlarımı ve birkaç metresi
    uyudum kışın ve yazın
    ve yoktu uykumda tembellik
    ama çağırıyorsun beni ve senin için
    kalkmam gerekecek
    gitti gider o güzel günler
    sarmaş dolaş uyuduğumuzda kısalıveren
    o uzun geceler
    iç karartıcı ve sağır bir sesle uyanıyorum
    insana ait olmadığı belli bu sesin.
    yürümem gerekiyor ve sürüklüyorum seni de
    berbat bir trampet gürültüsüyle
    gülüyor herkes çektiklerime
    yürümek gerek bir gün daha
    bir türlü bitmeyen görevle
    gelsin şu cellat, çağırsın seni
    bu akşam o güzelim günler sona erdi
    boğuk bir ses çağırıyor seni
    senin için soğudu artık toprak
    uzaktan görüyorum tekrar yüzünü
    bulamıyorum ama yeniden
    ben geçtiğimde kaybolurken
    kapanan pencereden
    yürüyemeyeceğiz artık birlikte…
    pierre reverdy
    4 ...
  36. 263.
  37. Taşıdığım kadar varsın
    Taşıdığın kadarım
    iklimler sana benzer
    Üşüdükçe ben yağmura
    Tüm yollar sana benzer
    Yürüdükçe ben adımlara

    Yine de en derinde aşk
    Yine de ellerinde aşk
    Yine de bende bir telaş
    Göremezsin

    istediğim kadar varsın
    istediğin kadarım
    Yasaklar bana benzer
    Çiğnedikçe sen takunyalara

    Çocuklar bana benzer
    Oyalandıkça sen oyunlara

    Yine de en derinde aşk
    Yine de ellerinde aşk
    Yine de bende bir telaş
    Göremezsin

    Vicdanlar sana benzer kullanılmazsa
    ben mapuslara
    Takvimler bana benzer yırtıldıkça
    sen asırlara
    Dalgalar sana benzer komik oldukça
    ben yosunlara
    Suretler bana benzer karalandıkça
    sen karalara

    Yine de en derinde aşk
    Yine de ellerinde aşk
    Yine de bende bir telaş
    Göremezsin
    5 ...
  38. 264.
  39. aydınlık neyin oluyor senin
    gökyüzü akraban filan mı
    beni bulur bulmaz gözlerin
    şimşek çakıyorum yalan mı
    yüzünde yalazını gezdirdiğin
    saçlarından tutuşmuş orman mı
    akla ziyan bir şey elektriğin

    ayışığı mavisi dudaklarından mı
    o ışık zenginliği mi giyindiğin
    uzay tozları mı yıldızlardan mı
    elime dokunduğu an elin
    güneşler açıyorum sahi ondan mı
    aydınlık neyin oluyor senin

    Attilâ ilhan
    4 ...
  40. 265.
  41. gece olmuş
    yıldızlar çıkmış
    şiirler yazılmış
    içimiz kararmış
    so what

    bugüngünlerden ne
    1 ...
  42. 266.
  43. on beş dakika sonra bordeux’ya bir tren kalkacak
    garın merdivenlerinde benim için ağlayacaksın
    ellerim yağmura açılmış sakallarım ıslak ben ki
    cehennemde bir allah gibi yalnızım

    attila ilhan
    5 ...
  44. 267.
  45. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    cemal süreya. evet.
    6 ...
  46. 268.
  47. onlar ki çoktur malları
    gör nice oldu halleri
    sonucu bir gömlek giymiş
    onun da yoktur yenleri..

    yunus emre
    2 ...
  48. 269.
© 2025 uludağ sözlük