Özlediğim ses. Babaannemin gümbür gümbür yaktığı sobada köy çeşmesinden alınan suyla demlenmiş koyu çay. maşınga tarzı sobanın fırın bölümünde bir kaç pişmiş patates, kabukları kırık kırık. Üzerinde de kızaran ekmekler. Sabah kahvaltıya kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak gibisi yoktur. Rahmetli babaannem hep yapardı, bazen de ızgara yapardı, tok olsak bile oturup yerdik. Şimdi o yok, soba da soğuk, evi karanlık, ışık ve ses yok.
insana huzur veren, insanı geçmişe, taa çocukluğu götüren, bir anda; eski, derme çatma evde yer yatağında uyuyan küçücük bir çocuk (tekrar.) Ediveren durum.
Gecenin sessizliği içerisinde çıkan o ses, o yumuşak homurtu, sobanın kızgın sesi, odunların çıtırtısı, tavana vuran ateşlerin dansı, insana aidiyetlik hissi veren o güzel duygu...
insan özlüyor be sözlük. Fakirliği de, yoksulluğu da özlüyor insan. En azından yükümüz hafifti. En azından hayat daha basitti. Soba gibiydi yüreklerimiz. Huzur doluydu. Sanırım söndü. Geriye külleri kaldı.