Bir yandan okuluna gidiyor, günlük yaşamını sürdürüyor bir yandan da fırsat bulduğu günlerde sahafa gidip yaşlı amcaya soruyordu kitabı satan yine geldi mi diye. Aldığı cevap hepsinde aynıydı. Yaşlı amcanın, bu merakını her soruşunda ise geçiştirmekle yetiniyordu.
Bir kurt gibi içten içe kemiriyordu öyküyü bu merak duygusu...
Eve geldiğinde bakmadan edemiyordu o fotoğrafa. Özellikle de kitabı okuyup bitirdikten sonra. Mantığını çözmeye çalışırken bir yandan bu fotoğraf onu etkilemeye başlamıştı. Oysa ki böyle fotoğraflarla etkilenecek bedeninde değişiklikler yaşayacak biri değildi. Ama nedensizce bu fotoğraf onun bedeninde ve ötesinde, zihninde kıvılcımlara neden oluyordu.
Günler birbirbini kovalarken artık umutsuzca sormaya başladığı zamanlardan birinde sahafa gitti yine. Yaşlı amcanın tebessümle bir kağıda baktığını gördü. Ve daha ağzını açmadan kağıdı verip, geldi çok beklediğin dedi.
Öykü şaşırdıktan sonra yüzünde tebessüm oluşmasına engel olamamıştı. Yaşlı amca konuşmaya başlamıştı. O gence, öykünün merak ettiğini onu sorduğunu gibi şeyleri anlatmış, genç ise şaşkın bir ifadeyle dinlemiş. Getirdiği kitabı verdikten sonra çalıştığı yerin adresini bırakmıştı yaşlı amcaya. iki saat önce oluyordu bu durum.
Öykü teşekkürler edip çıkıyordu sahaftan. Nedensizce bir rahatlama ve sevinç hissi kaplamıştı. Evine yürürken uzun bir zaman sonra daha keyifli gidiyordu. Yarın gidecekti oraya. Ve çekinmiyor değildi. Tanımadığı bir kişi bilmediği bir yer. Ama içindeki merak hepsini bastırıyor, cesaret veriyordu.
Eve vardığında bir heyecan vardı içinde ve işlerini halledip erkenden uyuyordu. Sabah kalktığında neşeyle işlerini yapıyor ve kıyafetini özenle seçiyordu. Bir an ne yapıyorum ben böyle diye kendi kendine utanmış ve kızmıştı ama bu onu durdurmuyordu.
Özenle giyinmiş ve saçını yapmış bir halde elinde kitap ve arasında fotoğraf ile kağıttaki adrese heyecan tedirgin ve merakla gidiyordu. Adresteki binanın önüne gelirken gencin onu pencereden izlediğinden habersizdi. Genç onu tanımamasına rağmen yaşlı amcanın anlattığı kadarıyla biliyordu.
Öykü daha apartmanın önüne gelip zile basacakken kapı açılıyordu. Öykü izlendiğini anlamıştı. Ve bu buraya gelirken hissettiği duyguları zirve yaptırmıştı. Yavaş yavaş merdivenleri çıkıp gencin olduğu kata çıkıyordu. Kapı açılma sesi duydu. Ve basamakları çıkarken yukarıya baktığında kapının açık olduğunu gördü.
Kapının önüne geldiğinde gencin orda durmadığını anladı. Bir an tereddüt yaşıyordu. Girmemeli miydi? Fakat buraya kadar gelmiş ve tüm merakını giderecek kadar yakınken bunu neden yapmalıydı? içindeki bu duygulara rağmen adımını içeriye doğru atıyordu.
Bir fotoğrafçıydı burası. Hem ev olarak hem de stüdyo olarak kullanılıyordu. Gencin makinelerinin başında olduğunu gördü. Tedirginlik ve korkusu diniyordu yavaş yavaş. Genç, öyküye dönerek tebessümle hoşgeldin diyor öykü ise tedirgin heyecan dolu bir tebessümle karşılık veriyordu.
Kitabı eline alıp içinden fotoğrafı çıkarıyordu. Genç önce şaşırıp bu o kitabın arasında mıydı diye soruyordu. Kendisi de bu fotoğrafın nereye kaybolduğunu arıyordu. Fotoğrafı alıp öyküye dönerek;
- neden soruyordun beni?
+ fotoğraf (hafif titreyen sesiyle.) Ve bu kitap, kitaptaki notlar.
Bir iki ay önceydi. Bir çift gelmişti. Standart işlerden biri diye düşündüm. Işığı vs ayarlamakla meşguldüm. Ben bunlarls uğraşırken o çift bana farklı bir çekim yapabilir misiniz diye sordu. Ne gibi diye sordum merak ederek. Onlar da nü dedi kısa ve net bir cevap.
Yüzünmdeki ifadeyi fark edince, biliyoruz farklı bir istek ama çekerseniz bizi çok mutlu etmiş olursunuz diyorlardı. Ben de kabul ettim ve sadece iki fotoğraf tek bir poz çektim. Onlar giyindikten sonra neden böyle bir poz çektirdiklerini sordum. Ve bana basit bir cevap verdiler.
Biz çok zorluklar yaşadık bunları aştık. Ve bunları hep beraber yaşadık her anında her saniyesinde. Hatalar yanlışlar hepsini beraber yaşadık. Güzel şeyleri de. Hiçbir zaman kopmadık. Hep birbirimize dolandık. Ve şimdi bunların bir sembolü bir anısı olması için çektirdik. Bu poz bu fotoğraf bizi her şeyimizle anlatan en sade halin fotoğrafı ve pek çok fotoğrafçı kabul etmemişti. O yüzden bir tanesi sizde kalabilir teşekkür hediyemiz olarak.
Onlar buradan çıkarken ben de olduğum yerde kalmıştım. Basit seksüel bir fotoğraftan daha fazlası için burdalardı. O yüzden en sevdiğim kitabın arasına koymuştum. Satarken o kitap da araya girmiş ve sana gelmiş.
Öykü şaşkınlıkla bunları dinledikten sonrs tebessümle karşılıyordu. Çok etkilenmişti. Ve kitabı da sahibine uzattı. Genç ise sende kalabilir diyerek almadı.
Bir fotoğraf çekilmek istedi elinde kitap ve o fotoğrafla içten bir tebessümle. Ve sonra da çekildiği fotoğrafı aldı. Daireden çıkarken yine kitap paylaşabiliriz, tabi istersen diyordu öykü de neden olmasın diyordu.
içindeki büyük merakı gidermişti ve kitap paylaşabileceği bir insan da tanımıştı. içinde büyük bir mutlulukla evine doğru adımlarını attı.
Bu fotoğrafta ne görüyorsunuz ? Bu öykünün konusu tam da bu soru. Neyse, öyküye geçelim.
" çizim yapmayı resim yapmayı seviyordu. Bir hobi olarak yapmıyordu. Bazen çizdiklerinde kendini kaybedip hayal kurarken bulabiliyordu. Sanki bir trans haline giriyor ve ancak kalem yada boya kağıttan kalktığında çıkıyordu trans halinden.
Yazmayı da severdi. karalamalardan öteye geçmiyor diye düşünürdü hep kendi kendine. Kimseye de okutmamıştı oysa. Saklamak daha güzel geliyordu sanki ona. Ve okumak bu onun için bir tutkuydu. Gerek yazdıklarında gerek çizdiklerinde hepsinde okuduğu kitaplardan izler bırakırdı.
Elindeki kitapları yine bitirmiş ve biriktirdiği parasıyla yeni kitapların peşine düşmek için hazırdı. Kitaplarını çoğu zaman tanıdığı bir sahaftan alıyordu. Sahafın sahibi, uzun zamandır burayı işleten kitaplar konusunda bilgili bir yaşlı amcaydı. Ve öyküyü de tanıyordu. Sürekli gelen insanlardan biri olmuştu ve öykü bu yaşlı amcadan kitapları dinlemeyi tavsiyeler almayı onları okumayı seviyordu.
Öykü evden çıkmış sahafa gelmişti. Yaşlı amca öyküyü görünce demek kitaplar yine bitti diyor ve gülüyordu. Öykü alışmıştı kendisine böyle takılmasına. Yaşlı amca dükkan senin diyip kendine kahvaltılık simit ve çay almak için dükkandan çıkmıştı. Öykünün uzun uzun kitaplara bakıp seçtiğini biliyordu ve daha önce de ona bırakıp çıktığı çok olmuştu.
Öykü yine sahafın içinde kitapların arasında kendini kaybetmişti. Yüzünde tuhaf mutlu edenbir tebessümle bakıyordu kitaplara. Ama bu sefer bir kitap dikkatini çoktan çekmişti. Çok sevdiği bir yazarın daha önce okumadığı bir kitabını bulmuştu. Heyecanla sayfaları aralamaya başladı. Notlar vardı. Bazı insanlar için bu rahatsız edici olabilir belki ama öykü bunları seviyordu. Kitabı okurken neden buranın altını çizmişti neden bu notları almıştı gibi sorularla onların üzerinde düşünmek keyif veriyordu bazen sinir olduğu da bir gerçek tabi.
Fakat kitabın orta sayfalarına geldiğinde bir fotoğraf buldu. Ilk başta ne olduğunu anlamadı. Şaşırmıştı. Daha önce onlarca kitap almış böyle bir şeyle bir fotoğrafla karşılaşmamıştı. Fotoğrafı eline alıp baktığında ise gözleri büyüdü yüzü kızardı.
Yaşlı amca kahvaltılıkları alıp dükkana gelmişti. Öyküye, sana da simit aldım derken öykü bir anda elindeki fotoğrafı kitabın arasına koyup kapadı. Onu böyle görünce ne oldu diye sordu yaşlı amca. Öykü ise onu geçiştirdi.
Kahvaltıya eşlik edip kitaplar hakkında yine tavsiyeler aldı. Aldığı kitapların parasını ödeyip çıkarken, bu kitabı kim getirdi sana diye sordu yaşlı amcaya. Tanıdıklardan değildi ilk defa getiren biri diye cevapladı. Sen neden sordun sorusuna ise çok sevdiğim bir yazarın kitabı daha önce okumamıştım o yüzden merak ettim şeklinde cevap verdi. Gelirse yine haber ederim sana dedi yaşlı amca ve öykü yaşlı amcayla vedalaşıp eve döndü.
Bu fotoğrafın ne işi var bu kitabın içinde neden böyle bir fotoğraf çekilinmiş diye söyleniyordu. Mantıklı cevaplar arıyordu. Ama bir mantık kuramıyordu. Kendine de şaşırdı. Neden bu kadar merak ediyorum edepsizin biri koymuş işte ne düşünüyorsun üzerine diye kendine kızıp geçiştirmeye çalışıyordu. içten içe ise merak vücuduna yayılıyordu.
Fotoğrafı kaldırıp çizimlerinin ve karalamalarının olduğu yere koymuştu. Birkaç gün aklından bu konuyu çıkarmış her zamanki yaşamına devam ediyor ve aldığı kitabı okuyordu. Bazen merak aklının ucuna inse de hemen uzaklaştırmayı başarıyordu.
Fakat kitaba alınmış notlar bu kitabın sahibini iyice merak ettirmişti ona. Aklındaki sorular iyice içine yerleşmeye başlamıştı çünkü.
Ve kararını vermişti. Kitabın sahibini bulacaktı... "
ikinci gün biraz yürüyüş yaptık. Herkes katılmadı ama kamp yerinde kalmak isteyenler oldu. Onlar da ordaki işleri halletti. Herkes stresten uzak olmanın ne kadar iyi bir ruh hali olduğunu anlıyordu buradayken.
Örümcek ve böceklerle karşılaşmalar da olmadı değil tabi. Korkanlar oldu ama bir sorun yaşanmadı. Aksine hayvanlarla karşılaşmalar onları da neşelendirdi. Çiçek toplayanlar da oldu onlardan kendine takı, süs yapan da.
Derelere de denk geldik yürüyüş sırasında. Kendimize çevreden topladıklarımızla geçiş yeri de yaptık. Kimse telefonun eksikliğini hissetmiyordu mesela ceplerinde olmasına rağmen. Herkes kendini bu güce bırakmış ve rahatlatıcı etkiyi hisediyordu.
Kamp alanına döndüğümüzde ateş yemek hepsi hazırdı. Geçtik oturduk yedik. Sonra gitar çıktı ve şarkılara eşlik edildi. Ne kadar iyi geldiğini konuşuyordu herkes. Onları hem dinliyor hem konuşmalara katılıyor hem de kaçamak bakışlarımla öyküye bakıyordum. Arkadaşıyla konuşmaya dalmıştı.
Bir günü daha geçirmiştik. Diğer gün ben dikkatimi çeken bir yere bakmak için diğerleri daha uyanmamışken kalktım. Çadırdan çıkıp üstümü düzeltirken öykünün de çadırdan çıktığını gördüm. Yeni uyanmış olduğu belliydi.
+ nereye gidiyorsun sabah sabah?
- biraz dolaşacağım dikkatimi çeken bir yer vardı oraya bakacağım.
+ bekle beni de.
Üstünü giyinip o da çıktı çadırdan. Biraz yüksek bir yerdi. Ben önden yürüyüp ona da yardım ediyordum. Ama çıktığımız yer çok güzeldi. Hem deniz ayaklarımızın altında hem de şehrin kıyıları uzaktan görünüyordu.
Bir kayanın üzerine oturup sohbet etmeye başladık. Özlemişiz sohbet etmeyi dedik. Takılmayı da ihmal etmedi. Gelmek konusunda ısrar etmesi aklına gelince.
Bir süre orda durduktan sonra merak ederler diye dönmeye karar verdik. inerken bir an dengesini kaybetti. Düşecekken son anda tuttum ve sarılır bir halde kaldık. Bir anlığına olan bir haldi. Sonra dikkatli dikkatli indik aşağıya.
Kamp yerine döndük. Herkes kalkmış daha yeni uykudan kendine geliyorlardı. Bugünü de yine benzer şekilde geçirmiş akşam ettikten sonra yarın döneceğimiz aklımıza geldi hepimizin. Tekrar yaparız böyle diye sözleştik. Biraz daha geç saatlere kadar oturuldu haliyle.
Herkes çadırına çekildikten sonra ben de çadıra gelip uzandım. Kitap okudum yine geceleri yaptığım gibi. Tam yatacakken çadırın dışından seslenildi. Bir an ne oluyor dedim. Sesin öyküye ait olduğunu fark edince ne oldu dedim. Çadıra gelebilir miyim diye sordu cevabı beklemeden girdi içeriye.
Dudakları bir anda dudaklarımı kavrayınca kendimi bıraktım onun yaptığı gibi. Yere uzandık. Sessizce sadece bedenlerimizle anlaştık. Sabaha uyandığımda ise koynumda öykü bana sarılmış elleri ise ellerime sarılmış yatıyorduk.
Dalgınlığımı fark edince niye dalgınsın diye sordu ona bakıp bilmiyorum diye cevap verdim. Arkadaşları ise bizden baya öndelerdi. Hadi kaldır kıçını da yetişelim onlara diyordu gülerek. Adımlarımızı hızlandırıp laflamaya devam ediyorduk.
Öndekilere yetişmiş idik. Ve kısa bir mesadeden sonra da kamp yapacağımız yere gelmiştik. Herkes çadırları yapmaya girişmişti. Birbirimize yardım ederek kısa sürede bitirmeye çalışıyorduk. Yoksa akşam olduğunda bitirebilirdik anca.
Öykü yakın iki arkadaşıyla aynı çadırda kalacaktı. Ben de ekstra kalan tek çadırda kalacaktım. Bana anca yetecekti. Ve uyku tulumu almayı da ihmal etmemişlerdi. Güzel bir düzen içerisinde yaptık çadırları. Manzaramız da güzeldi.
Çadırlar bittikten sonra bir kısmımız yakacak bir şeyler toplamaya bir kısmımız da yemekleri hazırlama kısmına geçmişti. Benim getirdiklerim bugün uğraştırmayacaktı. Ve yemek kısmına geçip eldekileri hazırlamaya başladım. Biraz mantar biraz da et vardı.
Onların bir kısmını hazırlamayı diğerlerine bıraktıktan sonra etraftan taş toplayıp ateşi yakacağımı yeri güzelce hazırlıyordum. Gece boyu yanacaktı. O yüzden etrafa sıçramaması gerekiyordu. Ben onu tamamlarken yakacakları da getiriyorlardı.
Onları tutuşturup ateşi yaktıktan sonra yemeği de üzerine koydum ve ateşin etrafında oturmaya başlanmıştı yavaş yavaş. Herkes işlerini halledip çadırlarından geliyordu. Akşam olmak üzereydi zaten. Yemek pişince herkes kendine kadar almış yemeğini yiyordu.
Sohbet ede ede yemeği de bitiriyorduk. Yemek bittikten sonra ellerimizdekileri kenardaki yere koyup ateşin başına daha rahat oturmaya geliyorduk. Herkes birbiriyle konuşuyor gülüyordu. Keyif almaya başlamıştım ben de bunlardan. Öykünün bu arkadaşlarıyla da tanışmış kaynaşmış gibiydim.
Bir süre daha böyle oturduktan sonra hava kararmaya başlayınca kalkıp çadırıma doğru yürümeye başladım hemen dibimizdeydi. Her çadırda bir de lamba vardı ışık olsun gece bir şey olursa bakabilsin herkes diye. Ben çadırıma girip el fenerimi de açıp biraz kitap okudum. Diğerlerinin ise sesleri hala geliyordu. Öykü ile ise pek konuşmamıştık yemek ve yemekten sonra.
Yavaş yavaş uykumun geldiğini hissedince uyku tulumunu açıp içine girip çektim fermuarını da. Çadırın önünü de kapayıp tabi. Yorucu bir günün üzerine uyumak iyi gelecek gibiydi. Onlar çadırın önünde konuşuyor ben ise dinlenerek keyif yapıyordum. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1794922/+
Öykü ayaklarını ortamızda oturan arkadaşının kucağına doğru uzatmış, arkadaşı ise başını öykünün omzuna doğru yaslamış bir halde uyuyordu. Neden ortalığın sessiz olduğu daha iyi anlaşılmıştı.
Öykünün ayakları nerdeyse benim kucağıma gelecekti o kadar yakındı. Ve gözüm ayaklarına takıldı. Çok iyi bakıyordu bunu biliyordum. Ama bu kadar yakından ve çıplak olduğu halini görmemiştim.
Aklıma ona uyuzluk yapmak gelmişti. Ve ayaklarını gıdıklamaya başladım. Huylandığını biliyordum. Ve operasyon başarıyla tamamlanmıştı. Aniden uyanmıştı öykü ve onun hareketlerine ortadaki arkadaşımız da uyandı. Ikisi de uyku sersemi ve kızgın gözlerle bana bakıyorlardı. Ben ise gülerek karşılık veriyordum.
Bu uyuzluğumu karşılıksız bırakmayacaklarından emindim ve dediğim gibi de oluyordu. Bir anlık saldırıya uğruyordum. Kendimi korumaya çalışsam da ikisine karşı korumak pek mümkün olmuyordu. Tabi eğlencesine bir sataşma idi bu. Yorulunca ikisi de bıraktı ve güldük halimize.
Ne kadar yol kaldığını sordum. On dakikaya varırız dedi arabayı kullanan. O yanında oturan kız ile konuşuyordu sürekli arka ile pek alakaları yoktu ikisinin de. Öğlen oluyordu yavaş yavaş. Daha çadırları kurup ateş yakacaktık.
On dakika sonra varış noktasına gelmiş arabadan iniyorduk. Arabaları da park ediyorlardı kenara. Kamp yapacağımız yere doğru yürümeyecektik buradan. Ben kendi çantamı ve öykü ile arkadaşının da çantalarını alıp yola koyulduk.
On kişilik ufak bir ekiptik. Ben en arkadan yürüyordum. Etrafı süze süze ilerliyordum. Önde onlar ise sohbet ede ede gidiyordu. Güzel bir yere benziyordu. Ben öyle dalmış yürürken öykünün sesiyle kendimd geldim. Güzel değil mi diyordu. Ney dedim bir an. Etraf kamp alanımız güzel değil mi diyorum. Evet evet güzel dedim.
O da benim yanımda yürümeye başlamıştı. O arkadaşlarıyla ilgili bir şeyler anlatıyor kim kimdir nedir diye ben ise dalgın dalgın onu dinliyordum.
Pazartesi gecesi ben yola çıktım. Aynı şehirde değildik. O yüzden ekstra bir yol gidecektim. Sabah erken saatlerde de vardım zaten şehire. Merkezi bir yere doğru gittim. Onlar bildiği için ordan alacaklardı. Ben de onlar gelene kadar şarap, gittiğimiz gibi yiyeceğimiz birkaç parça da yiyecek aldım ve çantaya koydum.
Geçtim bir yere oturup beklemeye başladım. Uzaktan öykünün olduğu arabayı gördüm. Yerimden kalktım. Onlar da kaldırım kenarına yaklaştılar. Önce bir tanışma faslı oldu. Kafa tiplere benziyorlardı. Iyi dedim içimden. Tabi öykü ile ve diğer tanıdığım arkadaşları ile sarıldım ettim.
Hangi arabada yer var diye sorunca öykü hemen atlayıp bizim arabaya geleceksin dedi. Tamam diyip arkaya bindim. Cam kenarına oturdum. Öykü diğer cam kenarına ve yine tanıdığım arkadaşlarından biri ortamıza oturmuştu.
Normalde konuşacağım bir ortam olmasına rağmen. Kulaklığı takıp müzik dinlemeye başladım. Ama öykünün ve diğerlerinin sesini duyuyordum. Öykü beni böyle görünce biraz kızmış ve bozulmuş görünüyordu. Bir yandan da yolu izliyordum.
Beklediğim hamle çok geçmeden geldi ve kulaklık kulağımdan çekildi. Ben ne yapıyorsun diyince uyuzluk yapma dedi. Kabul ediyorum biraz uyuzluk olmuştu. Mecburen kulaklığı çıkarmak zorunda kaldım. Yoksa varana kadar başımı ağrıtırlardı.
Onları dinleyip arada konuşmaya katılırken içim geçmiş uykuya dalmıştım. Uykudan uyandığımda konuşmalar kesilmiş arabanın içi sessizdi.
Gözlerimi açıp etrafa baktığımda hafiften bir güldüm...
Üniversiteden yani okuldan fırsat bulmuş ve beni arıyordu, kısa bir okul sınav muhabbetinden sonra ;
+ bu hafta içi kamp yapacağız arkadaşlarla. Ufak bir grup olacağız. Sen de gelmek ister misin?
- iyi de arkadaşlarını tanımıyorum ki ben, hem kamp malzemesi nerden bulayım iki günde?
+ ya, tanıdıkların da var hem kamp malzemesi almana gerek yok. Fazladan var zaten.
- iyi peki, geliyim o halde.
+ tamam ben sana haber veririm nerde buluşacağımızı. Görüşürüz.
- görüşürüz.
Nerden çıktı bu kamp şimdi. Neyse, fazla kalabalık olmayacakmış iyi bari. Hem biraz kafa da dağıtmış olurum. Öyküyü de ne zamandır görmemiştim. Görmüş olurum hem sesini de duyduğum iyi oldu.
Bir süredir görüşmüyorduk. Konuşmamıştık da. Kötü değildi aramız ama yine ne konuşmuş ne görüşmüş idik. Ben de kalkıp kendime ufak bir çanta hazırlıyım. Lazım olacak şeyleri almış da olurum.
Kitap aldım, ufak bir fener, bir iki parça değişmelik giyecek şeyler ve ıvır zıvır şeyler. Çantayı hazırladıktan sonra normal günlük yaşantıma döndüm.
Hafta sonunu tanıdığım arkadaşlarıyla da konuştum. Eğlenceli olacam diyorlardı. Stres atarız hem de. Güzel geçecek diye konuşuyorduk onlarla. Onlarla da uzun zamandır konuşmamıştık. Bu kamp özlem giderme bahanesi olmuştu biraz.
Öykü, hafta sonu biterken arayıp ne zaman gideceğimizi söyledi. Salı sabahı erkenden çıkacağız. Bizim evin önüne gelirsin arabayla gideceğiz dedi. Ben, sizin ev? Diye şaşırınca güldü. Doğru, ya ben seni alırım evin önüne geliriz yada en son seni alıp öyle gideriz diyince. Sen gelip yorulma en son beni alırsınız dedim o da tamam dedi.
Beynim ise kendi içinde deli düşüncelerle doluydu.
karanlık bir odada, yatağımda sadece telefonun ekranının ışığı var. ay ışığını dahi bulutlar engelliyor. gökyüzü gri renginde değil. turuncumsu-pembemsi bir rengi var. kar yağmadan önce görülür ya o renk sanki. yine hastalandım. burnumu çeke çeke yazıyorum bunları da.
uzunca zamandır ruh halim yerinde değil. tabi etrafımdaki herkes ( ailem dahil ), konuştuğum insanlar da bu ruh halinden habersiz. rolümü her zaman iyi oynarım çünkü. ve elbette güçlü de bir psikolojiye sahibim. yine de bu bile yetmiyor. kendi içime çekildiğimde bu sıkılgan bunalımlı hal ortaya çıkıyor.
depresyon ile ilgili bazen haberlere denk geliyorum sitelerde. çoğu zaman ciddi depresyon hastaları intihardan önce anlaşılmayacak bir halde normal ve mutlu bir ruh halinde gibi gösteriyorlar kendini. bendeki durum da bir benzeri. benzer ruh halleri oluyor.
intiharı arzulayan biri gösteriş yapmaz. belki sadece bir not bir mektup yazar bırakır. ama onun dışında gösterişe gerek duymadan işini yapar. o psikoloji bir zirve halidir kendi içinde. ben düşünüyor muyum bu arzulamayı? bazen şuradan atlasan ne olacak diye düşünmüyor değilim. ama böyle düşünmek önemli değil. o arzu bir anlıktır. düşünür ve yaparsın.
ruh halim yerinde değil demiştim. ama bir ruh emici de değilimdir. onlar en kötü olanlardır. ama kendileri için değil çevresindeki insanlar için. çünkü yaptıkları etrafındaki insanların enerjilerini olumlu ruh hallerini emmekten başka bir şey değildir. belki zaman zaman geldiğim anlar olmuştur. ama toparlanmasını da hemen yapmışımdır. o daha değişik bir ruh hali ve psikoloji yani.
çöküntü halindeki bir ruh halinden çıkanlar da bunlar oldu. bu ruh halinin devamı ne olacak ben de bilmiyorum. sadece kötüye gitmekten başka bir yönelim olmuyor. iyi ve güzel zamanlara rağmen. bugün hikaye yerine bunu kendimi yazmak istedim.
Yeni yazdığı öykülerini yine sevdiği kadına okutmak için evine gidiyordu. Bunu her zaman yapardı. Bir roman da yazsa bir öykü de yazsa ilk olarak kadınına okutur ve onun yorumlamasını isterdi. Aslında istekten daha fazlası idi. Buna her yazışında gereksinim duyardı.
Eski usül yazıyordu hepsini. Kağıtlara döküyordu kelimeleri. Ellerinde sayfalarca kağıtlarla kadınının evine doğru adımlarını hızlıca ve çocuksu bir sevinçle atıyordu.
Eskiden beridir yazıyordu aslında. Uzunca bir ara vermişti sonra. Bu arayı kendi verdiği de pek söylenemezdi. Yazamıyordu çünkü. Desteği o destek olacak el ve hisler yaninda değildi. Bu da beraberinde sorunları getirmişti.
O süreci atlattıktan sonra ise kelimeleri dökmeye başlamıştı. Eve doğru giderken o kadının elleri geldi aklına. Zarif ve beyaz elleri. Yazdıklarını okurken pek çok defa onu izlemişti. Yine benim kağıtlarımı bekliyor o eller diye bağırıyordu içinden. Bir mutlulukla
Eve vardığında kapı açılıyordu. Kadını, daha pencerede aşağıya bakarken görmüştü onu. Ve kapıya varır varmaz güçlü bir sarılma ile kadınının belini sarmıştı. Ona kağıtlarından önce dudaklarını sunuyordu.
Ve sarılmayı bıraktığı an ellerini alıp dudağına götürdü. Kadınının o destek veren yanında olduğunu hissettiren zarif ellerinden öptü. içeriye geçtiklerinde kadınının eline kağıtları verip onun yanına oturdu ve ellerini kavradı.
Kadını, yazdıklarını okurken o da kadınının kendisine verdiği hisleri tadıyordu.
Bugün bir başlık gördüm. Bdsm fantazisi olan yazarlar diye. Biraz bunun hakkında yazmak istedim.
insanların çoğu bdsm yi filmlerden günümüz romanlarından okuduğu kadarı ile biliyor. Oysa bdsm kendi içinde geniş bir yelpazeye sahip bir konu. Hani insanların aklına ilk gelen kırbaç yada sertlik de bdsm nin içinde yer alan alanlardan biri sadece. Ama insanlar bunu bdsm nin tümü olarak görmekte ısrarcılar.
Ve evet çoğu insan sadece fantazi olarak görür ve yaşar. Bir bdsm felsefesine sahip olmadan soft sevişmelerden sıkıldığı yada hoşuna gitmediği için bdsm fantezisini tercih ederler. Felsefesi ise daha zorlu bir süreç her zaman. O yüzden gerçekten bu felsefeyi edinen insan sayısı fantezi olarak yaşayanlardan azdır.
Bdsm nin genelinde olan bir kural ise karşılıklı onay verme durumu diyebilirim. Bdsm nin içinde hangi alan olursa olsun bu vardır. Ve güvenlik sağlık gibi konular da önemli, dikkat edilmesi gereken konulardır.
Bdsm yi uzun uzun anlatmayacağım yine de. Çünkü merak eden okumak isteyen fazla kimse olmayacaktır. Sadece ne olduğunu açıklamam yeterli olacaktır. Ve merak edenler sorularını sorar zaten. Kişinin kendini bulması ve kişiyi gelişmeye itmesi en olumlu yanlarındandır.
Lodosun, camın dışındaki o ürkütücü sesiyle esişi ve yağmur damlalarının cama sertçe çarpmalarıyla renk kattığı bir istanbul gecesinde topladım kelimeleri önüme. Güzel bir öykü çıkar belki.
" özlemişti. Kısa bir süre gibi gözükse de özlemişti. Adımlarını eve doğru atarken ne lodos ne de yüzüne çarpan sert yağmur damlaları önemliydi onun için. Ne de şu gaza basıp giden yavşağın sıçrattığı sular. Bunları fark etmiyordu bile. Belki de ilk defa böyle bir ruh haline girmişti.
Eve vardı. Elindekileri mutfağa götürüp bir kenara koydu. Üstünde sırılsıklam olmuş kıyafetleriyle banyoya gitti. Önce pantolonunu sonra da kazağını çıkardı. Ve en sonunda da külot ve sütyenini çıkardı. Sıcak suyu açıp kendini suyun altına bıraktı. Iyi hissettirmişti.
Üstünde çıkardıkları makinede yıkanırken o banyodan sonraki bakımını yapmış ve kurulandıktan sonra pijamalarını çekmişti üstüne. Bu anda aklına gelmişti saçlarında dolaşıp tarayan elleri.
Bira almıştı kendine. Onu açıp içmeye başlamıştı. Yemek istemiyordu canı. Uğraşmak da istemiyordu. Tek başına yemek yemeyi sevmiyordu bile. Aslında telefonla konuşuyorlardı. Yine de özlemesine engel değildi bu. Ellerinin saçlarında olması yanında olması farklıydı.
Çamaşırlarını çıkarmış kuruması için bırakmıştı. Birası da bitmek üzereydi. Yorgundu da biraz dinlenmesi de gerekliydi. O yüzden yatağına doğru artık geçiyordu. Diş bakımı gibi şeylerini de tamamladıktan sonra yatağına geçmişti.
isterse romantik bir sevişme sonrası yada tutku dolu yorucu bir sevişme sonrası olsun. Belki de sadece bir sarılma ve beraber geçirilen andan sonra olsun. Hangi andan sonra olursa olsun. Onun koynunda onun kokusuyla onun teniyle ona sarılıp uyumak gibi başka bir his yoktu. Güvende hissettiren huzur vereb mutlu eden bir yer. Uyurken de uyanırken de hep kalınmak istenecek yer.
Yatağına uzanıp aklına bunlar geldiğinde ve özlediğini hissettiğinde gülümsüyordu. Çünkü sabah bu özlediklerine yine kavuşacaktı. Ve telefonda onunla konuştuktan sonra keyifli bir uykuya daldı. Belki de sabaha koynunda uyanacaktı. "
Pencereden dışarı baktığında sokak lambasının ışığında gördüğü kar tanelerini izlemeye dalmıştı. Aklından bu sakinliği izlemem geçmiyordu ama. Nerde kaldı o diye meraklanıyordu daha çok. Yaşadığı bu yerden de pek hoşnut olduğu da söylenemezdi. Bir türlü sevememişti. Yine de durmak zorunda olduğunu çok iyi biliyordu.
Meraklanmasının nedeni normalde bu saatte onun geliyor olmasıydı. Tabi bu hava bile trafiği etkileyebiliyordu. Biraz da trafikten korkuyordu. O yüzden bu kar tanelerinin düşüşü onu sakinleştirmiyor aksine tedirgin ediyordu.
Ve sokak lambalarının altından üşüdüğü her halinden belli olan, o geliyordu. Binanın kapısına gelirken çoktan otomitiğe basılmıştı bile. Kapıyı itip apartmana giriyordu. Asansöre binip yukarı çıktığında ise karşısında nerde bakışı olan tedirgin bir kız vardı. Gülüyordu onun haline.
O yüzden ağzını açtırmadan daha neden geciktiğini söylüyordu. Biliyorsun bu yaşadığımız yeri yollar yine gıdım gıdım ilerliyordu diyordu.
Karakterleri farklıydı ikisinin de buna rağmen uyumları harikaydı. Bazen kendi kendine soruyor ne buluyorum onda beni burda tutacak kadar diyordu. Aşk mı cinsel bir çekim mi ? Her zaman daha farklı bir şey bu diyerek sonlanıyordu kendi kendine sormalar.
Duştan çıkmış bornozunu geçirmişti üstüne. Yine bakakalmıştı ona. Ve onu yanına çağırıp bacaklarının önüne oturttuktan sonra saçlarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Saçlarıyla oynamayı sevdiğini ikisi de iyi biliyordu. O da gevşeyip kendisini onun ellerine bırakmıştı. ikisinin de mutlulukları basitti. O yüzden hep birbirlerinde buluyorlardı kendilerini bu iki genç kız. Birbirlerine ne hissettiklerini anlamasalar da buna sımsıkı bağlıydılar.
" yemekleri yapmaya başladık. ( yemek demişken de öyle çok fazla büyük şeyler değil basit şeyler) beraber yaptığımız için bir saate hazır oldu bütün yemekler. O masayı hazırlarken ben yemekleri masaya getiriyordum. Iki kadeh de getirdikten sonra masaya oturduk ve yemeğimizi yemeye başladık. Şarabı ilk defa deniyordum. Tadı güzel gelmişti.
Yemeği yerken yine kısa kısa sohbet ettik, güldük. Yemekleri kaldırıp masayı toplamaya başladık. Sonra ellerimi yıkadım. Şarap kalmıştı yarısında. O tuvalete gitmişti. Onun gelmesini bekliyordum elimde bugün aldığımız şeylerin poşetleriyle eve gitmek için.
Nereye gidiyorsun bu saatte dedi. Kalsana burda diyordu. Ben her şey için teşekkür edip çıkmaya yönelirken kal diyordu. Kafası güzel gibi değildi. Çarpacak şeyler de içmemiştik zaten. Ama bakışları da normal görünmüyordu.
Yanıma gelip dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Yapma diyecekken dudakları yapışmıştı bile. Beş on saniyelik bir öpüşme geçti aramızda. Çekildiğinde ona baktım sadece ve kapıdan çıktım kaldığım yere döndüm. Telefonu şarja takıp yatağıma uzandım. O da ben de isteyerek olmuştu bu olay ama ne yeri ne zamanıydı hele de ruh halimiz böyleyken. Ve böylece yılbaşının olduğu güne uyanacaktım artık.
Sabah uyandığımda bir şey yapasım yoktu öyle bir güne uyandım. Bütün günü yatakta geçirebilirdim. Telefona baktım ama ne olduğunu zaten biliyordum. Kimden mesaj ve aramalar olduğunu. Konuşmak istemiyordum olan buydu sadece.
Kahvaltı için aşağıya indim sadece bir de gazete aldım. Kahvaltımı ederken gazeteyi de okuyordum. Izmir in geri kalanını bilmiyorum ama burada hava yumuşaktı. Istanbul da bastıran sıkılgan his bastırmıştı burda da. Atladım bir araca sadece yol almak istedim. Izmir de gezmediğim mersk ettiğim yerlere gittim.
Durmak istemiyordum. Durursam ne olacağına dair bir his yoktu aklımda. Sadece bir yerlere gitmek bir şeyler yapma hissi vardı. En sonunda yorulup bir banka oturup kaldım. Önümde deniz ve gökyüzü uzandığı halde iyi gelmiyordu.
Nerde olduğunu hatırlamadığım bir bara gittim. Daha önce girmediğime eminim buraya o yüzden kimse bulamaz diye düşünüyordum. Oturdum bir içki söyledim. Onu yudumlarken saatin ne çabuk geçtiğini fark ettim. içkiler arka arkaya giderken etrafıma bakınıyordum.
Sadece içkiyi düşünüyordum aklımın her bir köşesi dolu iken. Bar sonradan dolmaya başlamıştı saat ilerledikçe. Sekiz gibi diye hatırlıyorum saati ve arkamdan birinin dokunduğunu. Beni burda da bulmuştu.
O hayal meyal görüntüden sonra evde uyandığımı hatırlıyorum kendimi. Karşımda sigara içen kız oturuyordu. Merak etme faydalanmadım sarhoşluğundan diyip güldü. Sonra da fazla içmişsin neden yaptın bunu diye sordu ben sadece ona bakıyordum.
Duşa girebilir miyim dedim. Sonra da bir duş alıp kendime gelmeye çalıştım. Giyecek bir şey olmayınca onun bornozunu giymek durumunda kaldım. Pek güzel bir görüntü sunmuyordum haliyle. Oturdum koltuğa evdekileri aradım yeni yılını kutladım. Baktım iyice az bir vakit kalmış. Benim için değerli olan birinin de yeni yılını kutladım ve sonra duyulan yeni yıl kutlamaları oldu. Öğlen istanbul a dönecektim.
Teşekkür ettim yaptıkları için sigara içen kıza. Dudaklarından öptüm masum bir öpücük bir minnet öpücüğü olmuştu bu. Burda kal sabaha beraber gideriz dedi ben de tamam dedim. Yatana kadar konuştuk. Sonrs aynı yatakta sarılıp uyuduk. ( sevişme olmadı evet ) ve gece uyumadan önce benim için değerli olan kişiyle konuştuğumuz bir konu da istanbul a döndüğümde gerçek olmuştu.
'rüya mi kabus mu olur kestiremiyorum demiştim geçen gece ama dün cevabı rüya olarak gerçekleşti. emindim rüyama gireceğine.'
Sabah erkenden uyanmış kaldığım yere gidilmiş valizler tamamen hazırlanmış bir hale geldim. Sigara içen kız da sağolsun. Her şeyi hallettikten sonra bir kahvaltı ettik ve daha fazla vakit geçirmeden otobüsün oraya doğru yola çıktık. Otobüsü beklerken sohbet ettik ve otobüs geldiğinde sıcak bir sarılma masum bir öpücük ve duygusal anlarla bir vedalaşma oldu.
Sıkıldığım şehre dönüyordum. Ama keyfim yerindeydi. Eve vardığımda ona da mesaj attım. Ufak bir sohbet ettik. Sonra zaten eve ancak akşam vardığım için yatağa girdim ve uykuya daldım. Sonra da yukarıda anlattığım olayı yaşadım. Ve hikaye de ondan sonra ortaya çıktı."
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
güneş onu yakıp kavurur.
o da tanrı'ya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"ol" der tanrı. güneş oluverir.
fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
bulut olmak ister. "ol" der tanrı. bulut olur.
rüzgâr alır götürür bulutu, rüzgârın oyuncağı olur.
rüzgâr olmak ister bu kez. ona da "ol" der tanrı.
rüzgâr her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
her şey karşısında eğilir.
tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
ordan eser burdan eser, kaya bana mısın demez!
bildiniz, tanrı kaya olmasına da izin verir.
dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
bir sabah sırtında bir acı ile uyanır....
bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...
" bunlar kafedeyken çekilen fotoğraflardı. Görünce gülümsedim. Ve cevap olarak yarın görüşürüz yazdım. Sokağa indim. Ilk geldiğim zaman gördüğüm köpeğe denk geldim yine. Onun yanına oturdum. Ama bu sefer yemeğini de getirmiştim. Baya acıkmış gibiydi. O yemegini yerken ben de oturuyordum.
Güneş batmış karanlık her yere süzülmüş bir durumdaydı. Sokakları lambalar aydınlatıyordu. Bu akşam bir dinginlik hakimdi üzerimde. Yarın gitmemem olmazdı diye düşünüyordum.
Aklıma yazdığım hikayeler geldi. onları attım sigara içen kıza, yanına da yanımdaki dostumla çektiğim bir fotoğrafı. Ben mesaj beklerken bir on dakika sonra aradığını gördüm. Telefonu açtığımda;
+bunlardan hiç bahsetmemiştin, neden söylemedin böyle şeyler yazdığını?
- sormadın ki? Hem nasıl olduklarını söyle sen.
Gülerek cevap vermiştim. O da çok güzel olduklarını söyledi. Sonra yarın nerede buluşacağımızı konuştuk. Kapadık telefonları. Okuduğu bölüm benim de istediğim bir bölümdü. O konu hakkında da baya konuşmuştuk. O da sevdiği ilgilendiği için bu bölümü seçmişti.
Kalktım oturduğum yerden, dostumla da biraz oynadıktan sonra kaldığım yere döndüm. Duşumu aldım. Yatağıma uzandım. Telefonda bazı fotoğraflara bakarken uyumuşum. Hem yorucu hem de dinlendirici bir gündü benim için.
Sabah erkenden uyandığımda buradan aldığım valizimi ve kıyafetlerimi de bir toparlamaya başladım. Kahvaltıyı da beraber yapacaktık. O yüzden biraz erkenden buluşma yerine gitmek en iyisi olacaktı. Valizimi topladıktan sonra çıktım odadan. Buluşma yerinden önce sahile indim.
Biraz yürüdüm. Ne yapıyorum burada diye düşünüyordum. Hayatında neden hep bir anda değişiklikler oluyor diye soruyordum kendime. Ve ne olacak şimdi derken baskın yiyordum.
Sigara içen kız, nerden gördü ne zaman geldiyse kulağımın dibinde bağırdı. Ani bir refleks olarak küfür etsem de ikimiz de sonra gülmüştük. Bir iki parça kıyafet daha alacaktım. Onlar için mağazaya gittik. Ben seçip denerken o da kendi beğendiği şeyleri denememi istedi. Ben de kıramadım. Kendi istediğim şeyler dışında onun da beğendiği şeyleri aldık ve çıktık.
Kahvaltı için ise güzel bir yere götürmüştü.( yine teşekkür ederim o güzel yer için ) yavaş yavaş kahvaltımızı ederken kendimizden konuşuyorduk. Yanında gitarını da getirmişti. Benim için de sürpriz olmuştu bu. Hiç bahsetmemiştik getirmesinden. Yoksa çaldığını biliyordum. Kahvaltıdan sonra bir kitapçıya gittik. Orda baya bir vakit geçirdik. Ikimizin de kitapları ne kadar sevdiğini orda fark ettim.
Saatlerimizi orda geçirdikten sonra beni sakin bir yere götürdü. Gitarını çıkardı. Çalmaya başladı. Ona bahsettiğim bazı şarkıları çalmayı başlamış. Çalarken de söylüyordu. Dayanamadım eşlik etmeye başladım. O sustu ben devam ettim. Sessizlik hakimdi müzik dışında. Bakıştık. Akşam yemeğini nerde yiyeceksin diye sordu. Yerim bir yerde diyince, arkadaşlarla kalıyorum onlar da bugün yoklar dedi. istersen beraber yemek yapar yeriz dedi.
O an kullanılmaya çalışıldığımı hissettim. Daha önce yemek konusu açılmıştı ve yemek yapabildiğimi söylemiştim. Gülerek benden faydalanmaya mı çalışıyorsun diyince kendini tutamadı o da güldü. Ve tatlı hakaretler yedim.
Olur şu elimdekileri taşımaktan ellerim şekil değiştirecekti dedim. Ve evine geçtik. Dağınık bir ev değildi şaşırmıştım. Sonra ise yemek için malzemeler almaya indik. Evdekilerle konuştum alışverişi yaparken. iki gün sonra geleceğimi söyledim.
Yemeklik şeyler dışında bira sevmediğimi söyleyince bir şişe şarap aldık.
" cumartesi öğlene kadar uyuduktan sonra telenuma arka arkaya gelen mesajlarla uyandım. Bugün için sözleşmiştik sigara içen kızla. Biraz fazla uyumuş olmalıyım ki mesajlarla daha uyanmadın mı diye soruyordu. Buluşacağımız yer izmir in bilinen yerlerdendi ama kaldığım yerden oraya baya bir yol vardı.
Neyse, geliyorum dedikten bir saat sonra filan oraya geldim. Nerde diye bakınırken o beni çoktan görmüş yanıma geliyordu. Arkadaşlarının yanına gidecekmişiz. Yürürken o anlattı, konuştu ben daha çok dinledim. Soğuk içime işliyordu.
Konuşkan sıcakkanlı olması benim de işime geliyordu. Yoksa ben de pek bir şey anlatamaz öyle kalırdık. Arkadaşlarının yanına vardığımızda, iki erkek bir otobüste yanında olan kız ve iki kız daha vardı. Bir kafede oturuyorlardı. Kısa bir tanışma faslı oldu.
Nerden geldiğimi neden geldiğimi filan sordular eh onlar da istanbul hakkında sorular sordular. Öyle izmir istanbul anlatımı oldu biraz. Ortama baya ısınmıştım. Ki kolay kolay olmazdı bu durum.
Sohbet derinleştikçe gruplar oluştu haliyle. Ben de sigara içen kız ve yeni tanıştırdığı kızlardan biriyle derin bir sohbete girdik. Kafa yapılarımızın düşüncelerimizin sevdiğimiz şeylerin benzerliğinden bahsettik.
Böyle böyle saatleri eritmiştik. Ben de hem gideceğim yolu hesaba katarak biraz erken kalkmak istedim. Biraz daha kalsan filan derlerken vedalaşıp bir saatlik yolu dönmek için hareketlendim. Sigara içen kız da kalkıp yanıma geldi. Biraz dolaşalım dedi.
Ve bana gezdirmek istediği yerleri gezdirdi. Yarın da işin yoksa buluşalım mı diye sordu. Ilgiden rahatsız değildim ama dinlenmek için gelmiştim buraya. Ve gidişat dinlenme olacağına hiç benzemiyordu.
Olur diyip gülümsedim. Biraz daha yürüdükten sonra araca doğru giderken vedalaşmak için durduğumda sarılıp yanağımdan öptü. Bir anlık şaşkınlıktan sonra gülümseyince o da aynı şekilde cevap verdi.
Ve araca bindikten sonra eller de sallandı. Kaldığım yere dönerken olanları düşünmekten yolun nasıl geçtiğini anlamadım.
Odama çıktığımda ise telefonda attığı fotoğrafları gördüm."
" aramaların evden olduğunu gördüm. O yüzden hemen aradım. Kısa bir haber etme konuşması yaptıktan sonra mesajlara baktım. Kimden geldiğini tahmin etsem de. Sigara içen kızdan gelmişti mesajlar. Ne yapıyorsun minvalinde klasik bir sohbet konusuyla yazmış.
Neyse, ona da mesaj attım. Sonra bir duş alıp üstümü giyindim. Kahvaltı için güzel bir yer görmüştüm akşam geldiğimde oraya gitmek için çıktım odadan. Mesaj filan gelmemişti telefona. O yüzden rahatlıkla kahvaltımı yapabilirdim.
Biraz izmir e özgü şeyleri denemek için onlari söyledim. Yanında doymayacağımı bildiğim için başka şeyler de söyledim. Öyle bir saate yakın bir kahvaltı yaptım keyifle. Tadı damağımda olan bir kahvaltı olarak kaldı.
Kahvaltıdan sonra ordan çıktım. Biraz gerinip şöyle bir gökyüzüne baktım. O ara mesaj geldi. istersen bu taraflara gel biz de arkadaşlarla dışarı çıkacağız diye. Ona teşekkür edip kendi gezeceğim yerler olduğunu yazıp cebime koydum telefonu."
Buraya gelirken aklımda olan birkaç yer vardı oraları gezdim iki üç gun süresince. Nereler olduğunu söylemeyeceğim. Kendi keşfettiğim yerler olduğu içinde tabi. Sahil kenarlarını ayrıca güzelce gezdim. Günlük rutinler olduğu ve anlatılacak pek de bir olay olmadığı için bu kısımda pek bir şey yazmadım.
Sigara içen kıza da yine benzer cevaplar verdim evdekileri yine aradım. Izmir in tamamını gezmedim sadece gittiğim yer ve yakınlarındaki yerleri gezdim. Ve zaman yılbaşından bir iki gün öncesine yani hafta sonuna geliyor.
" saat dokuza geliyordu. Ne yesem diye düşünüyordum. Bir dönerci gördüm. Aslında büfe tarzı bir yer ama o döneri görünce ills oraya dönerci denileceği için dönerci diyorum ben de. Tabi bu saatte döner kalmadığından başka bir şey söyledim ben de. Neyse yemek geldi yedim, karnımı doyurup kalktım.
Öylece gezinmeye başladım. Eh, tanımadığım bir yere gelince keşfetme duygum kabardı haliyle. Sokakları gezmeye başladım. Mevsim nedeniyle çok kalabalık değildi. Bu yüzden daha çok sevdim geldiğim zamanı. Tabi öyle çok da gezilecek yer yoktu. Havasını seviyordum tanıdık bir hava benim için.
Bir köpeğe denk geldim. Normalde köpeklere karşı ne yapacakları belli olmadığı için belli mesafede dururum. Ama bu köpek gelip sırnaşınca sevmeden edemedim. Öyle biraz oyun oynadık. Ben yanından uzaklaşırken arkamdan bakıyordu hala.
Tek başına gezmek kötü değildi ama yanında seni anlayan bilen biriyle gezmek de farklı olur diye düşünüyordum. Buna biraz canım sıkılırken saatin 12 ye doğru geldiğini fark ettim mekanın birindenki tabeladan. Yürürken kaptırıyordum her zaman kendimi.
Kaldığım otele dönüp odama çıktım. Bir duş alıp kendime geldim. Odanın içinde üstümü giyinmeden durdum. Pencerenin kenarına gelip dışarıya bakındım. Kaldığım odadan deniz görünüyor karşısı da biraz açıklık kalıyordu. Sorun etmiyordum bu halimi. Bir süre sadece ordan baktım.
Yatağıma uzandığımda saatin 12 yi geçtiğini gördüm. Telefonu sarjdan çıkarıp yanıma aldım. Youtube dan bir iki kanalın videosunu izledim. Telefonu yatağın yanına koyarken gözlerim kapanmaya başladı. Yol yorgunluğunun arkasından yatakta mayışmış bir halde uykuya dalmıştım.
Sabaha bir yerlerim feci donmuş halde uyandım. Soğuğu hesaba katmamışım uyurken.
Telefonu elime aldığımda ise mesaj ve aramalar olduğunu gördüm."
Isimler buraya yazmayacağım için kısaltmalar kullanmayı düşündüm. Sigara içen kızın kısaltmasını fark edince hiç de iyi olmayacağını gördüm. Uzun uzun yazacağım o yuzden.
" sersem ve şaşkın gözlerle ' ne oluyor ' bakışı atarken etrafa sigara içen kız ve arkadaşının bana baktığını gördüm.
+pardon, kulaklık çıktığı ve ses de yüksek olduğu için dinlediğiniz müziği biz de duyduk ve merak ettik kim söylüyor hangi şarkı diye?
- benimde daha yeni yeni keşfetmeye başladığım harika bir müzisyen.
Diyerek kim olduğunu ve hangi şarkısı olduğunu söyledim. Onlar da hem teşekkür ederek hem özür diledikten sonra kısa bir müzik sohbetine girdik. Sonra sohbet için teşekkürler edip onlar önlerine döndü. Ben de uykudan uyandırılmanım sersemliğiyle hala etrafa bakıyordum. Güneş sanki kısa bir anlığına ortaya çıkmış gibiydi. Pastel tonlarındaki renkleriyle ısıtıyordu sanki bu soğuk havayı. Tebessümümle karşıladım bu anı.
Hangimiz şehrin koşuşturmacasında bu gibi anları görebiliyorduk ki? diye düşünüyordum içimden. Böyle anları ya ucundan yakalıyor yada kaçırıyorduk. Görmek izlemek ve karşılamak yerine.
Yanıma kitap almadığım için hayıflanıyordum. Otobüsün içi öyle sakinleşmişti ki bu yolculuğu daja keyifli hale getirirdi diye düşünüyordum. Çoğu insan uyumuş tek tük kişiler ayaktaydı. Sigara içen kız, kitabını okurken arkadaşı uykuya dalanlar arasında yerini almıştı.
Sigara içen kız çantasından bir paket kraker çıkarıp bana da uzatıyordu. Ben de birkaç tane alıp teşekkür ettim. Saatler geçmiş olsa da yine epey bir yolumuz vardı daha. Youtube dan videolar izlesem de bir süre sonra onlar da sıkıyordu. Sözlüğe girdiğimde de yine aynı konular etrafında yazılıp konuşuluyordu.
Yine bir mola yerine geliyorduk. Bu sefer otobüsten inmem diye düşünürken teklif sigara içen kızdan geldi.
+ bizimle inmek ister misin, laflarız hem.
-neden olmasın, yapacak başka bir şey yok.
Diyerek cevapladıktan sonra otobüsten indik. Mola yerinin önündeki duvara yaslanıp sohbet etmeye başladık. Onlar sigara içerken ben de onlara takılıyordum. Mola bitene kadar pek çok konudan sohbet ettik, güldük eğlendik. Yerlerimize oturana kadar bile gülüyorduk hala.
Yerlerimize oturduktan sonra onlar kitaplarına döndüler yüzlerini. Ben de kalan yolu uyuyarak tamamlamak istedim. Fazla bir yol kalmıyordu. O saatleri de uyuyarak geçirdim. Ve yine bir dürtülmeyle uyandırıldım.
Tam küfür edecekken uyandıranın sigara içen kız olduğunu gördüm. Onlar benden sonra inecekti, sohbet ederken de nerede ineceğimi söylemiştim. Yaklaşınca o da uyandırmak istemiş. Teşekkür ettim ve uyku sersemliğini üstümden attım. Biraz gerinerek ve esneyerek.
Telefon numaramı istedi bir an tereddüt etsem de ne olacak diyerek verdim. ( hala durur numarası ) otobüste yanaşmıştı. Kısa bir vedalaşma olduktan sonra indim. Otobüsten el sallıyorlardı. Tahmin ettiğim gibi üniversiteye gidiyorlardı. Ufak bir tatilden sonra okula geliyorlardı yine. Sohbetler esnasında öğrendim bunları.
Etrafıma bakınıp macera başlıyor galiba dedim kendi kendime. Karnım fena halde acıkmıştı. Ne yapsam diye düşünürken kalacağım yerin çevresinde vardır diyerek beklemeden taksiye bindim. Neyse ki kalacağım yer çok da uzak yerde değilmiş. Ve tahmin ettiğim gibi yemek yerleri de varmış etrafta.
Odama çıktıktan sonra evdekileri aradım. Geldim yerleştim diye. Biraz sohbet ettik. Sigara içen kızdan da mesaj gelmişti yerleştin mi diye ona da yerleştiğimi haber verdim. Telefonumu şarja takarak odadan aşağıya indim ve dışarı çıktım.
" gözlerimi kapamış müziği dinlerken kendimi uykuya bırakmıştım bile. Uykudan otobüsün camına çarpan yağmur damlalarıyla uyandım. Mayışmış bir halde etrafa bakarken kulaklığımın kulağımdan çıktığını müziğin durduğunu fark ettim. En önemlisi de boynumun tutulduğunu. Ne kadar uyuduğumu telefona bakınca gördüm. iki üç saat uyumuşum.
Otobüsün içine baktığımda ise o az sayıdaki insanlardan bazıları kitap okurken çoğunluk telefonlarına kafalarını daldırmışlardı bile. Ben de farksız değildim. Kendime gelince telefondan sözlük ve youtube arasında gidip geliyordum. Mola yerine yaklaştığımızı görünce üstümü başımı da toparladım.
Mola yerlerinde yemek yemiyordum hem kazık hem de yenecek türden değildi yemekleri. O yüzden tuvalete gidip geldikten sonra dışarıda biraz yürümeye başladım. O sıra evdekileri bir aradım. On dakika filan konuştuktan sonra telefonu da cebime koydum. Bir kız geldi o sıra ateşiniz var mıydı ? Diyerek. Sigara kullanmadığımı söyleyince şaşırıp yine de teşekkür ederim diyip uzaklaştı diğer insanların yanına. Sonradan bindiğim otobüstekilerden biri olduğunu da gördüm.
Fazla bir mola degildi. O yüzden tekrar otobüse döndüm. Ben oturduktan sonra fazla sürmeden kalkma vakti gelmişti. Yağmur dinmişti ama yerine buz gibi bir hava gelmişti. Neyse ki otobüste hissedilmiyordu. Sigara isteyen kız da çaprazımda arkadaşıyla beraber oturuyordu. Herhalde üniversite okuyan ve ufak bir tatilden yine okudukları yere dönüyor diye düşündüm.
Ben ise sadece dinlenmek için gidiyordum oraya biraz gezmeye. Ben bunları düşünürken de yağmur tekrardan yağmaya başlamıştı. Bu sefer daha hızlı vuruyordu cama. Kulağıma yine kulaklıgı takıp müziği son ses açarak dinlemeye başladım. Gözlerimi kapayıp dinlerken yine sızmıştım. Bu hava uyku yapıyor sanki bende, neyse.
Bir dürtülmeyle uyandırıldım ve kulaklığın yine çıktığını fark ettim."
Geçenlerde, sıkıldığım istanbul da aklımda vitaminin şarkısıyla uyandığım sabah ve devamındaki yaşananlar.
" Keyifli bir melodide söylüyordum. Dişlerimi fırçalayıp duşumu alıp üzerimi giyindikten sonra bir bardak şekersiz çayımı koydum kendime. Her sabah apartmanın karşısındaki ağaçta ve karşıdaki çatılarda duran martılar ve kargalar yine beni bekliyordu. Salam ve peynirleri hazırlayıp balkon demirine koyduktan sonra içeri girip onları almalarını izledim. Bugünlerde tek keyif aldığım şey ve arkadaşlarım onlardı.
Çayımı yudumlayıp bitirdikten sonra yanıma hiçbir şey almayıp dışarı çıktım. Bugünlerde istanbul buz gibi havaya bırakmıştı kendini. Yavşak, karaktersiz ve kendini bir bok sanan bu şehrin insanlarından sıkılmış haldeydim artık. En son yine biriyle tartışmıştım sokakta kendini bir bok sanan tiplerden biriyle. Biraz uzaklaşmak kafa dinlemek istediğimi hissediyordum.
Şimdi ise adımlarımı otobüs bileti almak için yolun aşağısına doğru atıyordum. Gideceğim yeri birkaç gün önce belirlemiştim. Bana hem tanıdık hem de yabancı olabilecek bir yeri seçmiştim. Yanımda olan tek şey telefonum ve ilk defa tek başıma bu kadar uzun bir yolu gidecektim. Bileti aldığım yerdeki çalışanla biraz sohbet ettim, defalarca aldığım bir yer olduğundan. Sonra da servisi beklemeye başladım.
Uzun zamandır yazma sıkıntısı yaşıyordum. Aklıma bu geliyordu. Otururken, beklerken. Telefona bakma gereği duymuyordum çünkü orda kimsenin aramasını mesajını beklemiyordum. Uzun zamandır durum buydu eh alışmıştım da. Uzun zaman sonra öğlen vakitlerinde binip akşam bir yerde olacaktım. Tabi önceden gideceğim yerde yer ayırttığım için sorun olmayacaktı.
Servis gelmiş, binmiş ve bineceğim otobüste ben geldikten hemen sonra gelmişti. Otobüse binip yerime oturdum. Mevsimden olsa gerek fazla kimse yoktu. Daha çok gençler vardı zaten. Bu yol bana çocukluğumu hatırlatacak senelerce yazları güzel zaman geçirdiğim yerden daha ilerisine gideceğim bu sefer sadece tek fark bu. Neyse saat öğlen olsa da kulağıma kulaklıgı takıp müziği açmıştım.
Yolu izlemek istemiyordum. O yüzden müziğe kendimi bırakıp uykuya dalmayı tercih ettim bu daha iyi olacaktı benim için. Biraz dinlenmem gerekiyordu. Müziğe rağmen otobüstekilerin sesini duysam da umrumda olmuyordu.
istanbul dan çıkarken evdekilere mesaj atıyordum. 'yola çıktım'.
hayal gücümün, hayalciliğimin yüksek olmasından mıdır bilmiyorum ama izlediğim yapımlardaki karakterleri kendime benzetirdim kendimden şeyler bulurdum. ama bu sefer günlerdir keyifle izlediğim bir yabancı dizi sonrasında ise gerçek dünyaya dönmüş oldum. bu dizi hakkında daha sonra yazacağım baya. ama şimdilik etkisini söylemek yeterli.
öyküler yazmak için açmıştım başlığı ama bu sefer kendi hayatımdan öyküler olacak gibi. yazmak benim için her zaman bir tutku ve aynı zamanda kaçtığım, istemediğim özelliğim olmuştur. tıpkı ses tonuma güzel denilmesi gibi. ikisi de gerçekte güzel olan fakat kendi içimde anlamsızlıklar ifade eden özellikler olmuşlardır.
ve sözlerimdeki kişi ile düşüncelerimdeki kişi ile ben aynı kişi olamıyoruz. hayal gerçek kapışması gibi bir durum. gerçek hayattan kaçtığımı fark ediyorum. ve kaçtım da. yazılar hayaller müzikler hepsi de güzel kendi içine çeken dünyalar ama gerçek dünya bunları içermiyor. korkak birinin cesur sözleri gibi algılanmalı bu. en kötüsü ise ne korkak ne cesur olabildim.
şu an bile ne yazdığımı ne için yazdığımı bilmiyorum. yine karıştı her şey. uzun zaman yazmamın sonuçları da bunlar yada kafa içindeki kaos sonuçları. her neyse, hikaye devam ettikçe senaryolar her zaman baştan yazılır bu da onun bir özeti olsun. öyküler de öyle.
( öksürüklerimin harika senfonisi eşliğinde battaniyemin koynunda yatarken yazıyorum bu öyküyü)
Mavili beyazlı canlı renkleriyle kanatlarını açıp süzülüyor. ilk kez kendi kafesinden kendi evinden bu kadar uzak yere çırpıyordu kanatlatını. Korkmuyordu sokaktaki kediden gökyüzündeki kargalardan ve en önemlisi insanlardan. Gökyüzünün cezbediciliği onun cesaretini körüklüyordu.
Bir elimde denize attığım olta ayağımın dibinde bir şarap şişesi. Pek şanslı değildik sanki bugün. Bir balık bile takılmamıştı oltaya. Kuytu bir yerde değildim zaten üstünde durduğum kayaların arkasında insanların geçtiği bir sahildi burası. Ayakta durmaktan yorulmuştum. Oltaya taşların arasına sabitleyip oturdum.
Kuş seslerine alışıktım. Hepsini tanıyacak noktadaydım. O yüzden farklı bir kuş geldi mi sesinden tanıma kabiliyetine sahip olmuştum.
Bu sefer farklı bir kuş sesi gelmişti ama aynı zamanda tanıdık olan da bir ses.
Gökkuş?
Kendime bu soruyu sormuştum. Söylediği kelimeleri bazıları küfürlü olan kelimeleri daha önceden duymuştum. Emindim o olduğuna. Etrafima bakındım ama sesinden başka bir şey yoktu. Sanki benimle oynuyormuş gibiydi.
Kafamı kaldırıp gökyüzüne doğru baktığımda ise kanat çırpışlarını gördüm. Bu kadar uçabiliyor muydu gökkuş diye şaşırmıştım. Sonra şaşırmama kendim de güldüm. Havada istediği gibi süzülüyordu tehlike olabilecek bir şey de yoktu.
Sesini de bir an olsun eksik etmiyordu tepemden. Nasıl olmuştu da buraya kadar gelmişti anlamamıştım. Yuvasından neden uzaklaşmak istemişti ki?
Cevabı olmayan soruları soruyordum. Uçuşu ise cılız bir kuşun güvensiz uçuşu değil de mitolojik bir kuşun uçuşu gibi kendinden eminden güçlüydü. Belli ki buraya gelene kadar pek çok şey yaşamış olmalıydı ama hepsinden daha da güçlü şekilde çıkıp buraya kadar gelmişti.
Elimde ona verebilecek neyim vardı bilmiyordum. Ceplerime bakındım yiyebileceği bir şey bulunca elimi yukarı kaldırıp gelmesini bekldim. Tanıyormuş gibi süzülerek elime doğru geliyordu. Önce avucumda olanları yedi sonra yüzüme çıkıp sevgi gösterisini sundu.
Sesi tabi daha da yüksek çıkıp kulaklarımı çınlatıyordu. Dizlerime indi ordan bana baktı ben de ona. Komik bir bakışma yaşıyorduk. Gülüyordum bu halime. Sonra omzuma çıkarıp koydum oraya oltaya bakmak için de kalktım.
Omzumda o ise neşeli tonda bir şey mırıldanıyordu. Sanki bir ormanın içinde kendi ailesini görmüş gibi.
Oltayı bir şey çekiyordu. Görür görmez oltayı elime alıp çekmeye başladım. Gökkuş ise ne ara girdiyse cebime girmiş ordan bakıyordu dışarıya.
Oltayı çektiğimde akşam için güzel bir yemek çıkmıştı. Karnımızı güzelce doyurucaktık. Bir elime oltayla balığı bir elime şarabı alıp yerime doğru yürüyordum. Gökkuşun neşeli melodileriyle.