17- cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları Süleyman için bir araya getirildi. işte onların (kalabalıklığı yüzünden hiçbir kimse geri kalma sın diye) öndekileri arkadakileri için durdurulup (toplanı)yorlar.
18- nihayet (Şam’ın) karıncalar(la dolu bir) vadisinin üzerine vardıklarında, (reisleri olan) dişi bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin! Süleyman ve orduları, kendileri farkında değillerken sakın sizi kırmasın(lar)!” dedi.
Kabu’l-Ahbâr (Radıyallahu anh)dan rivayet edildiğine göre; Süleyman (Aleyhisselâm) rüzgara bindiği zaman ailesini, hizmetçilerini ve birçok adamını, ayrıca onlar için gerekli olan demir tandırlar ve büyük kazanlar gibi birçok malzemeyi yanına alırdı. Böylece o gökle yer arasındayken kazanlar kaynar, ekmekler pişerdi. Rüzgar kendisini götürürken, önündeki sahalarda atlar seğirtirdi. Bir kere istahr’dan yola çıkıp Yemen’e giderken yolu Medine-i Münevvere’ye düştü. Orayı yanındakilere göstererek: “işte burası, ahir zaman peygamberinin hicret yurdudur, ona inananlara ve uyanlara müjdeler olsun!” dedi. Mekke’ye vardığında Kabe’nin etrafındaki putları görünce durmadan geçti. Beytullah ağlayınca, Allah-u Teala ona ağlamasının sebebini sordu, o: “Ya Rabbi! Senin peygamberlerinden biri, yanında bulunan evliya topluluğuyla yanımdan geçtiler de, inip namaz kılmadılar, etrafımda ise Sana değil, putlara tapılıyor!” deyince Allah-u Te`ala ona: “Ağlama! Yakında seni secde eden yüzlerle dolduracağım, sende Kur’an adında yepyeni bir kitap indireceğim, en sevdiğim peygamberim olan ahir zaman nebisini sende göndereceğim ve onun ümmetine haccı farz kılacağım da, içlerinden seni ziyaret edip Bana ibadet eden birçok kullar yaratacağım! Onlar kartalın yuvasına acele gitmesi gibi sana koşacaklar; devenin, yavrusuna ve güvercinin, yumurtasına önem vermesi gibi seni arzulayacaklar. işte o zaman seni putlardan ve şeytandan temizleyeceğim!” buyurdu. Böylece Süleyman (Aleyhisselâm) Mekke’den geçerek Tâif’te bulunan Südeyr vadisine, oradan da karıncalar vadisine geldiğinde, karıncaları uyaran dişi bir karıncanın bu sözüyle karşılaştı.
Seyyid Kutub: Allah rızık alanında bir bölümünüzü diğerlerinizden üstün kıldı. Üstün konumdakiler rızıklarını, buyrukları altındaki yoksullarla paylaşmıyorlar ki, herkes eşit geçim düzeyine kavuşsun. Acaba Allah'ın nimetlerini inkar mı ediyorsunuz?
68- (Habibim!) Bizim ayetlerimiz hakkında (inkara, alay ve tenkide) dalmakta bulunan o kimseleri gördüğün zaman, onlar ondan başka bir söze dalıncaya kadar hemen kendilerinden yüz çevir(diğini ifade etmek üzere yanlarından kalk)! Eğer şeytan sana gerçekten (vesvese verip bu ya sağı) unutturacak olursa, artık (bu nehyi) hatırladık tan sonra o zalimler topluluğuyla birlikte oturma!
69- O hakkıyla sakınmakta olan kimseler üzerine o (inkâr ve alaya dala)nların (günahlarının) hesabın dan hiçbir şey gerekmez! Velakin (takvâ sahiplerine düşen; o kötü işleri beğenmediklerini yüzlerine karşı açıklayıp vazgeçmeleri hususunda) bir hatırlatma (yapmaları)dır, ta ki onlar (utanarak yahut kendilerini üzmek istemeyerek, alay ve inkardan) iyice sakınsınlar!
ibni Abbâs (Radıyallahu anhüma) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Tealanın: ‘ayetlerimiz hakkında inkara dalanları gördüğün zaman, onlardan yüz çevir!’ ayet-i kerîmesi inince Müslümanlar: ‘Müşrikler devamlı surette ayetlerle alay ve inkara daldırdıklarına göre, biz Mescid-i Haramda nasıl oturabiliriz ve Kabe’yi nasıl tavaf edebiliriz?’ dediler. Bunun üzerine Allâh-u Teala bu ayet-i celileyi indirerek, bu gibi günahlardan sakınanların, ayetler hakkında batıla dalanların günahından sorumlu olmayacağını beyan etti.”
110- (Ey ümmet-i Muhammed! Allah’ın ezeli ilmin de de, Levh-i Mahfüz’da da, geçmiş ümmetlercede,) insanlar(ın menfaatini temin) için (meydana) çıkarılmış olan birçok ümmetin en iyisi siz oldunuz! (Çünkü siz, Kitap ve Sünnet’e uygun olup, şeriat ve akıl tarafından güzel bilinen) ma`rufu emredersiniz, (kafirlik ve bütün yasakları içine alan) münkerden nehyedersiniz ve Allah(ın tüm buyrukların)a (gerçek ten) iman (etmeye devam) edersiniz. Ehl-i Kitap da (sizin gibi ahir zaman peygamberine ve getirdiği dine) inanacak olsaydı, elbette bu, kendileri için (inkar karşılığında elde ettikleri dünya riyasetinden) daha iyi olurdu! (Gerçi) içlerinden (Abdullah ibni Selam ve arkadaşları gibi) inananlar vardır. Onların çoğunluğu ise (hak yoldan çıkmış olan) fasıkların ta kendileridir.
Ayet-i celilede bahsi geçen hayırlı ümmet olma vasfı, vahyin nüzülüne şahit olan müminlere, özellikle de ibni Mes’ud, Ammâr ibni Yasir, Salim, Übeyy ibni Ka’b ve Mu’az ibni Cebel (Radıyallahu anhüm) hazaratına mahsus ise de, Ömer (Radıyallâhu anh)ın: “Ey insanlar! Kim bu methedilen ümmetten olmak istiyorsa, Allah-u Te`ala’nın burada bahsettiği şartları yerine getirsin!” sözü, bu vasfın bütün ümmete ait olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz ki davarlarda sizler için elbette pek büyük bir ibret vardır. (Şöyle ki;) Biz size onların karınlarında bulunandan; fışkıyla kan arasından, içenler için boğazdan kolayca geçen (ve yakınında bulunan her türlü necasetten) iyice arınmış bir süt içirmekteyiz.
Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.
ahzab 53. muhammed'in misafir istememesi ve "ben ölürsem karılarıma nolcak" diye düşünmesi üzerine inen ayet.
ey iman edenler, Peygamberin evlerine, vaktine dikkat etmeksizin ve yemek için izin verilmedikçe girmeyin; ancak çağrıldığınızda girin, yemeği yediğinizde de hemen dağılın; sohbet etmek için de izinsiz girmeyin! Çünkü o, peygambere eziyet veriyor, üstelik sizden utanıyor; ama Allah, gerçeği söylemekten sıkılmaz. Bir de hanımlarına, gerekli birşey soracağınızda bir perde arkasından sorun! Öyle yapmanız, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha çok temizdir. Sizin, Allah'ın peygamberini incitmeye hakkınız yoktur; arkasından hanımlarını nikahlayamazsınız da. Çünkü, bunlar, Allah katında çok büyük bir günahtır.
ahzab 37. muhammed evlatliginin karısıyla evlensin diye ayet iner.
Allah'ın kendisine ikram ettiği, senin de iyilikte bulunduğun kişiye diyordun ki: "Eşini bırakma ve Allah'a karşı saygılı ol!" Ama Allah'ın açıklayacağı şeyi sen içinde saklıyordun; zira insanlardan çekiniyordun: oysa ki kendisinden çekinmen gereken sadece Allah'tı. En sonunda Zeyd o kadınla ilişkisini tamamen kesip boşayınca Biz onu seninle evlendirdik ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kesip boşadıklarında kişilerin onlarla evlenmelerinin önünde hiç bir engel bulunmasın: sonuçta Allah'ın emri yerine gelmiş oldu
ahzab 51: muhammed eşi aişe(9 yaşında olan) ile daha fazla seks yapmak isteyince ve diğer eşleri durumdan rahatsız olunca inen ayet.
Onlardan dilediğini erteler, dilediğini de yanına alabilirsin. Sırasını geri bırakmış olduğun birisini tekrar istemende bir sakınca yoktur. Böylece onlar hoşnut olurlar, üzülmezler ve senin herbirisine verdiğine razı olurlar.
onlar ki; yetimi itip kakıp yoksulu doyurmazlar. vay o namaz kılanların haline ki kıldıkları namazlarda gafildirler, gösteriş yapmak için kılarlar. ve onlar ki; devlet malını har vurup harman savururlar..
88 (Sur’a ilk üfürülüşte) dağları görürsün de, onları yerlerinde duran şeyler sanırsın, halbuki onlar (rüzgarların hızla sürüklediği) bulutların geçişi gibi geçip gitmektedir (ama büyüklüklerinden ve yoğunluklarından dolayı süratlerini fark edemezsin)! (işte bütün bunlar, yarattığı) her şeyi sağlam yapmış olan O Allah’ın sanatı olarak (gerçekleşecektir)! Şüphesiz ki O, yapmakta olduklarınızı(n görünen ve görünmeyen her yönünü hakkıyla bilen bir) Habir’dir.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1457435/+ hayat sınavı başta olmak üzere tüm sınavlarda herkese başarılar ve kolaylıklar dilerim. inşaallah iyi şekilde geçeriz sınavları.
33/AHZÂB-53: Ey iman edenler, Peygamberin evlerine, vaktine dikkat etmeksizin ve yemek için izin verilmedikçe girmeyin; ancak çağrıldığınızda girin, yemeği yediğinizde de hemen dağılın; sohbet etmek için de izinsiz girmeyin! Çünkü o, peygambere eziyet veriyor, üstelik sizden utanıyor; ama Allah, gerçeği söylemekten sıkılmaz. Bir de hanımlarına, gerekli birşey soracağınızda bir perde arkasından sorun! Öyle yapmanız, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha çok temizdir. Sizin, Allah'ın peygamberini incitmeye hakkınız yoktur; arkasından hanımlarını nikahlayamazsınız da. Çünkü, bunlar, Allah katında çok büyük bir günahtır.
Yani ben demiyom bak allah diyo yani kusura bakmayın misafirler emir büyük yerden.
(Kuran-ı Kerim, kullarına son derece acıdığı için onlara dini ve dünyevi tüm yararlarını temin etmek üzere yüce bir kitap indirmeyi murad eden) O Rahman ve O Rahim tarafından indirilmiştir.
Onlar inanmışlardır, kalpleri de Allah’ı zikretmekle huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak ve ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur.(Rad:28)
(Ey özürlüler! Sağlıklı kişiler sizinle birlikte yemek istemezler düşüncesiyle veya gazaya çıkarken anahtarlarını size teslim edenler, evlerinden bir şey yemeniz hususunda size izin verdiyseler de, gönülden rıza göstermezler endişesiyle, onlarla birlikte yemekten yada evlerine girip ihtiyaçlarınızı gidermekten geri kalmayın! Ey sağlıklı kişiler! Siz de özürlü kişilerle birlikte yerken, hak geçer endişesine kapılmayın. Zira) kendi (eşlerinize ve çocuklarınıza âit) evlerinizden yahut babalarınızın evlerinden veya annelerinizin evlerinden yada erkek kardeşlerinizin evlerinden yahut kız kardeşlerinizin evlerinden veya amcalarınızın evlerinden ya da halalarınızın evlerinden yahut dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden ya da (vekâleten veya koruma görevlisi olarak) anahtarlarına sahip olduğunuz (kölelerinizin evlerinden veya bostan ve ağıl gibi) şeylerden yahut (kendileri yokken evlerine girip yediğinizde son derece memnun olacaklarını bildiğiniz) dostlarınız(ın mekânların)dan yemeniz hususunda, kör olan üzerine hiçbir güçlük olmamıştır; topal üzerine de hiçbir darlık yoktur; hasta üzerine de hiçbir günah yoktur; kendileriniz üzerine de yoktur! (Ey Müslümanlar! Kiminizin tek başına misafirsiz yemeyerek kendini sıkıntıya sokmasına lüzum yoktur. Kiminizin de bir misafir geldiğinde mutlaka birlikte yemek için sıkıntılar çekmesine gerek yoktur. Bazınızın da; kiminiz az, kiminiz çok yediğinden veya iştah hususun da doğal farklılıklarınızdan ötürü ya da zengin fakir ayrımı yüzünden birlikte yemekten sakınması şart değildir. Çünkü) toplu halde veya dağınık kimseler olarak (tek tek) yemenizde üzerinize hiçbir günah olmamıştır. Artık (bahsi geçen mekânlardan) birtakım evlere girdiğiniz zaman, Allâh tarafından (vaad edilen büyük sevaplarla) bereketlenmiş (ve duyanın gönlünü) pek hoş (eden, hayırlı ve uzun) bir sağlık dileğiyle (din ve soy bakımından) kendileriniz (yerinde sayılan kimseler)e selâm verin/ (girdiğiniz yerler boş veya mescit gibi yerlerse: “Selâm bize ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine olsun!” anlamına gelen: “es-Selâmü aleynâ ve alâ i’bâdillâhi’s-sâlihîn” sözünü söyleyerek) kendi nefislerinize selâm verin/! işte Allâh (bu üstün ahkâmı ihtivâ eden) âyetleri böylece (misli görülmemiş bir açıklamayla) sizin için beyan etmektedir. Tâ ki siz (açıklanan hükümleri iyice) anlayasınız (da gereğiyle amel ederek iki cihan saâdetini kazanasınız)!
ibni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)dan rivayet edildiğine göre; Allâh-u Teâlâ: “Ey iman edenler! Aranızda mallarınızı bâtıl yolla yemeyin!” âyetini indirince, Müslümanlar, hasta, kötürüm, topal ve kör gibi özürlülerle birlikte yemekten çekinmeye başladılar ve: “Yemek bizim en değerli malımız, Allâh bize mallarımızı bâtıl yolla yemeyi yasakladığına göre dikkatli olmalıyız, çünkü görmeyen kişi yemeğin güzel tarafını fark edemez, topal rahat oturup yemekte bize iştirak edemez, hasta da iştahsız olacağından hakkını yiyemeyebilir!” gibi laflar ederek sıkıntıya girdiler. Ayrıca özürlüler, misafir olarak birinin evine giderlerdi. Ev sahibi onlara ikram edecek bir şey bulamayınca onları alır, âyette zikredilen yakınlarının evlerine götürüp yedirirdi. Kötürümler de: “Bizi aldı başkasının evine götürdü!” diyerek bu hususta sıkıntıya girerlerdi. Yine böylece cihada gidenler evlerinin anahtarlarını kötürümlere verir ve: “Biz size evimizde bulunandan yemenizi helâl ettik!” derlerdi. Ama özürlüler: “Sahibi olmayan evlere giremeyiz!” diyerek bundan sakınırlardı. işte Allâh-u Te`âlâ da bu âyet-i kerîmeyi indirerek onlardan bu sıkıntıları kaldırdı.