--spoiler--
( )Tükenmez kalemin mürekkebi bitti. Dolmakalemle devam ediyorum. Bu mürekkebi seviyorum. Senin göz rengini, başka bir açıdan çağrıştırır bir yanı var galiba. Bu mürekkeple de yineleyeyim gerçeği: Seviliyorsunuz, madam. Madam, Oklohomaya gitmek isterim sizinle. Şikagoda kalabalık bir caddede yürümek isterim.( )
--spoiler--
her şey olmak isteyip
hiçbir şey olamamış bir adamın
hayal kırıklığı var içimde
kaç yaşına gelirse gelsin
ergenliği aşamamış
yüzünde mahcubiyet
bir volkan var içinde
gittikçe yalnızlaşıyorum, bir sen varsın
karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma
ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte
soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi
ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik
birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak
biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin
her satırını çizip notlar düştük kıyılarına
dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi
karşılık bulamıyorum aklıma düşen sorulara
ve düşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum
bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz
sesine bir esmerlik düşüyor, parçalanıyor yüzün
kayıp gidiyor parmaklarımın arasından
bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler
hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda
kaçırıyor korku dolu bakışlarını eski tanıdıklar
bir sen varsın, kurtulursam bu aşkla kurtulurum
gülüşü, süt mavisi insanlar vardı, nerede şimdi
çoğunun adını unuttum, çoğunun kimliğinde kazınmış adresler
nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin
öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden
ayşe ise acemi bir sokak yosması artık
üşüyorum ama sen anılarla sarma beni
ve anlat yalnızlığımızı
sokaktayım, kimsesiz, bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
içimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor Gözüne mil çekilmiş bir âma gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi, Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
1.
Saat olmuş yarım,
Hatunum, kıçında pireler uçuşuyor.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Kutsayın yıkılmış harabeleri
Ve orospu çocuklarını kutsadığınız gibi
Başka başka ölmekten yorulmuş cesedimi.
Trafik lambaları boğuluyor egzoz dumanıyla.
Onları anlaya anlaya ağlamak istiyor,
Ucuz bir sigara yakıp içleniyorum.
içimde ölü şairler, sefil ama mağrur
Birer put gibi küfrediyorlar.
Öldüklerini hatırlatacak şiirler aşkediyorum
Her mısrada silikleşen ruhlarına.
Hatırlatmanın sorumluluğu altında eziliyorum.
Trafik lambaları suratımın ortasına gülümsüyor.
En azından köklü bir ağaca dönüşecek kadar beklemedim henüz.
Gelebilirsen, gidebiliriz hala.
Ne çok sustuk betonlar arasında.
Söyleyemediğin cümleler imla hatalarıyla süslenmiş ve devrikti.
Devrilmemek için birbirimize yaslandığımız zamanlarda
Zaman, ağır kanlı bir fahişeydi.
Şimdi yalnızca dalga seslerinden bahsetmek istiyorum.
işe bak ki, gözlerin bana bakmıyorlar.
Sanırım onlar da anladılar,
Anlamımın anlamındaki mantık hatasını.
Eski bir mecmuayı karıştırır gibi
Karıştırdın aklımı.
Yılmadığım için peşinden geldim.
Bazen dönüp de bir bakman gerekir.
Arkanda olduğumu fark etsen belki sana yetişirdim.
Yanyana yürürdük, fazlası değil.
Sen ise bıraktığın yerde beklediğimi zannettin.
Ayağım uyuşmasaydı, belki de orada beklerdim.
Anladık, istediğin kadar bölünebiliyorsun.
Başkalaşa başkalaşa çocuktan orospuya
Hepsini içinde barındırıyorsun.
Zedeli ruhunu alet ettiğin bu oyunda
Hiçbirine yakışmıyorsun.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Bir bedene bin ruh koyacak kafaya
Ne çektiniz de ulaşınız?
Doğa üstü bir şeyler var deliliğinin arkasında.
Ne zaman yüzüne baksam
Eski filmlerde yanan cadılar geliyor aklıma.
Görünmek istediğin kadar güzelsin,
Zayıfı oynadığın kadar güçlü!
Neyse ki, sevişirken teksin.
2.
Sarhoşsun, kusuyorsun üstelik.
Ben bu şiire haftalar sonra devam ederken.
Tuvalet arkandan kimbilir neler diyecek.
Sarhoş değilim, diyorsun,
Kafam güzel sadece.
Ben aradaki yedi farkı sorarken
ikimizin aklından da başka şeyler geçiyordu,
Gökyüzünün o kadar da derin olmadığıyla ilgili...
3.
Oturmuş bekliyorum, sahile yakın,
Sandalyeleri rahatsız ama geniş bir cafede.
Limonlu soda asosyal olduğumu söylüyor.
Ne zaman görse kitap okuyor veyahut şiir düzüyormuşum.
Seni beklediğimi düzgün bir dille anlatıyorum gittikçe ısınan sıvıya.
inanmıyor, küfürlü küfürlü gülüyor.
Son yudumu bırakıp gelişini göstermek,
O yudumu sana içirmek istiyorum.
Birkaç dakika daha geçiyor, hiç susmuyor.
içindekilerle ilgili bir dolu açıklama,
Gerisi şişe dolusu argo,
Üstelik hava cehennem sıcağı.
Sodayı dipleyip garsona şişeyi almasını söylüyorum.
Bana söylemek istediği onlarca şey vardı galiba.
Midem gurulduyor.
Garson hakkında diyecek hiçbir şeyim yok.
Sanırım o da gelip gelmeyeceğini merakla bekliyor.
Benim dışımdaki herkes her an her ihtimalin gerçekleşebileceğini biliyor.
Hayatı çözmüş hergeleler.
Ben de çözdüm ama kabul etmiyorum.
Son zamanlarda hiçbir şeyi kabul edemiyorum.
Başta yalnızca tanrıyı reddetmek istemiştim.
Sen gelecek misin?
istanbul'un trafiğinde yitecek misin?
Yanındaki taksi şöförü cinnet getirip
Radyo istasyonlarıyla tartışmaya başlayabilir.
Ve radyo istasyoları aracın önüne atlayıp
Mübarek bir kaza ile bütün günün içine sıçabilir.
Radyo istasyonlarının bütün şehrin üzerine
Sıçabilecek güçte olduklarına inanıyorum.
Ne de olsa oldukça fazlalar.
Ve hepsi abur cabur bağımlısı.
Aynı anda tuvaletleri gelebilir.
Yarabbiler! Yarabbiler! Nasılsınız?
Ben pek iyi değilim de
Oldukça çişim geldi
Ve gözlüğümü masada bırakıp bırakmama konusunda kararsızım.
Sanırım altıma kaçıracağım.
4.
Sahil ve dolu dolu balıkçı teknesi.
Müminler denize dökülmesin diye
Bütün kıyıyı zincire vurmuşlar.
Bir çocuk salınıyor üstünde.
Sakil hayatından kurtulmak için
Atlamayı düşünüyordur belki.
Ancak iki kulaç ötesinde merdiven var
Ve bunu biliyor olmalı.
Ah! kaçıp kurtulsam ben de
Bir martının kanatları üstünde
Kaçıp saklansam yüreğine
Usul usul unutsam kendimi
Kalbinin, beni hatırlamayacağın kadar derin bir yerinde.
Baktım gökte bir kırmızı, bir uçak!
Çocuk da gökyüzüne bakıyor.
Şimdi de uçaktan atlamayı mı düşlüyorsun ulan hergele!
Kıçında pazar artığı kot, üstünde plastiği bol gömlek
Sakın seni küçümsemediğimi düşünme!
Yerdeki karafatma, bana geçenlerde öldürüp
Cesedine şiir düzdüğüm türdeşini hatırlattı.
Yeterince uzak olmasa, gösterirdim ona da
Tabanımdaki sakız artıklarını.
Halbuki hayvanları her zaman seni sevdiğim gibi severim.
Bu düşüncemden zincirlere de bahsettim.
Boğazıma sarınmak istediklerini söylediler.
Beni lime lime edip böceklere yem etmekten
Ve kemiklerimi paramparça eyleyip
Arta kalan yanlarımı denize dökmekten bahsettiler.
Gözlerimi oyacaklarmış.
Oyuk bir gözün nasıl göründüğünü hep merak ederlermiş.
Bir de ağız dolusu küfürler eşliğinde
Deyimler sözlüğü okumak istiyorlarmış.
Bunun gibi bastıramadıkları sapkın istekleri varmış.
Kalkıp o sahili bir ömürlük terkettim.
Konuşmaya devam ediyorlardı.
Uzaklaşana kadar dinlemedim.
Bir süre sonra durup kulak kabarttım,
Evet, artık onları duymuyordum.
5.
istiklal caddesi dümdüz uzanıyor,
Kestane ve ter kokularıyla.
Adını sabaha anımsayamayacağım shotlar
Başımı döndürüyor.
Neyse ki yanımdasın.
Metro bizi bekliyor.
Eğilip boynundaki tuzu emiyorum.
Dudaklarımı dudaklarına sürüyorum.
Sen benden yedi durak önce iniyorsun.
Ben evime beş durak kala
Bu şiiri bitiriyorum.
6.
Canlı müzikten şikayetim yok.
Ha şa! Adam çalıyor, söylüyor
Bir kaç yıl içinde öz abim gibi bir şeyim oldu
Ama tek çocuk olduğum için tam olarak emin değilim.
Neyse, bir masa var ki tecrit edilmiş
Bir masa ki yakışmıyor mekana.
Karşıdaki çingeneler.
Beyinleri yağ lekesi,
Tırnakları isli kırmızı.
Orospu şarkıları isteyip
Roman naraları atıyorlar.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Onlardan bahsetmeye devam edip
Sizin ve bu köklü şiirin adını kötüye çıkarmayacağım.
Her ne kadar onlar sizin eseriniz olsa da
Bunu yüzünüze vurmayacağım.
Ayrıca söylemek isterim ki;
Yapamayacağınızı yaptım
Ve dirilttim bu şiiri.
Çünkü en sevdiğim sonlar
Sona erdirmediklerimdir,
Herkes gibi.
7.
içim ağzıma kadar dolu.
Olmadığım adam olmakla yarattığım
Bu boktan paradokstan sıkıldım.
Ve sikip attım tanıdıkların bildiği beni.
LaVey'in dediği gibi;
istemediğim iyilikleri yapmayacağım artık.
8.
Tekel dükkanının açılışı olur mu? Elbet olur.
Tuborg mankenleri anne börekleri ikram eder,
Anne tepsilerinde.
Kireçburnu'nun bütün martıları
Aynı anda bira almaya gelir
Ve sıçar misafirlerin üstüne.
Günde yirmi tane depozitolu bira içen
Gözlüklü ve göbekli bir berduş tanıdım.
Üstündeki ince yeleğiyle herkese
"Adıgüzel" diye seslenen.
Lakabı osmanmış.
Ne zaman öleceğini merak ediyorum.
Belki birkaç bira deviririz
Yarım yamalak ruhu tahtalı köye göçmeden.
Gerçek adı güzel miydi acaba?
9.
izmir'in gözleri üzerimizdeydi.
Her gece birer şarap bitirdik.
Her gece birbirimizin ağzına sıçıp
Sabahında hatırlamıyormuş gibi yaptık.
Nasılsa kayalıklar yıkılacak üstümüze
Nasılsa deniz; bize yol vermeyecek.
Boşver kadınım, düşünme!
Yok olana kadar eksilteceğim seni
Yokluğun derin bir iz bırakacak gönlümde.
O iz, Attila ilhan'ın bahsettiği izmir'e hiç benzemeyecek.
Kırılacak tahtalar, kırılacak ve dökülecek denize
Yalnızlık şişip moraracak
Ve acıtacak içlendiğimiz akşamları.
Ah nasıl da muhtaçsın ellerime.
Ellerim ki her şeye muktedir
Bir allah gibi okşuyor seni.
Aynı kelimeler
Birden fazla yakışır bazen aynı dizeye.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Yiyorsa sayın yıldızları.
10.
Bütün yarınların aynı anda bıçakladığı bir gün hakkında bir şeyler duymuştum.
Yazmayı unutmuş başarısız bir yazardan.
Ona göre yazmak gerekmiyordu yazar olmak için.
Yatağa uzanıp gözlerini kapıyor,
Hikayeyi oluşturup kurnazca kurguluyor,
Dialogları birer birer hayal edip mekanları yastık kokularına kadar duyumsuyor
Ve trajik bir sonla uykuya dalıyordu.
Uyandığında yazdığı kitap okunmuş,
Kitlelerce tartışılmış,
Kütüphanelerde saklanmış ve unutulmuş oluyordu.
Dalga seslerinden fazla hoşlanmıyor,
Bir insanı mutlu etmek için pek efor sarfetmiyordu.
Ona göre hayatta hiçbir şeyin değeri yoktu.
Yine de insan olabildiğince çok şey hissetmeliydi,
Çünkü yapacak daha iyi bir şey yoktu.
Hikayeyi biraz da bu yüzden anlattı.
- Yarınların bıçaklandığı bir günde
Hiçbir şey hissedemezsiniz.
Böylece ölümün acısız olacağı kanaatine vardı.
- Acı çeken biri asla ölemez,
Çünkü ölüm yani hiçlik,
Yakın gelecek halini almışsa ve beyin bunu farketmişse,
Acı sinyalleri vermenin manası yoktur.
Yarınlar her kimin gününü bıçaklamışsa
O kişi için umut yoktur, umuda lüzum da yoktur.
Artık hissetmediğini söyledi.
- Ne kadar dayanırım bilmiyorum.
Bir süre sonra öldü.
Açık kalmış gözlerinde,
Mor dilinin sarktığı salyalı ağzında
Yalnız acı yoktu.
Ay kanlı bir bıçak kesiği gibiydi.
Gittikçe kızarıyordu gökyüzünün yarası.
Güneşin, bıçak niyetine ayı kullanan
Eski kulağı kesiklerden olabileceğini düşündüm.
Her gün doğup yaşamı sürdürebilmek için
Geceyi katleden onurlu bir kabadayı!
Ve hikayeyi bizzat kendimden duydum;
- Hissetmiyorum artık.
"gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.
ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.
döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin döndüğüm.
sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.
bağışla kendini artık
onu da bırak gitsin.
o senin en ezel gününden kaderin.
sen onu nasılsa
bin kere daha seveceksin..."
çocuklar tekinsizdir
annelerse uçurum;
olur olmaz düşülür.
bitmemiş her sevişme paslı bir iğne gibi
doğrudan kalbe yürür.
söz bitimi gibidir odanın her köşesi
bir kuşatma büyütür.
gece sona ermeden peruk takan birini öpmezsem yaram büyür...
Belki ben
o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra ,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım...
Ve ben
o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları...
Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.
sen gittiğin o ülkesin varılmıyorsun
vurmuş sonrasız nasıl en güzel sulara
güzelliğin balıkları gibi istanbul'un.
şimdi her yerde ne güzeldiniz o kalmış
yankımış denizlere öbür kadınlara
dünyada sizinle istanbul olmak varmış.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.
Bir bahar akşamında "merhaba", diyor
Yazı selamlayan güneşin yansıması
Roman yazılır bu geceye, şiirler yetmez
Bir daha gelsem dünyaya, sevsem yine...
Sen kere ben doğuyor ışığında dumansız
Biz eksiliyoruz eskiyen gökyüzünden
Yıldız yıldız göz kırparken unuttuklarımız
Bir daha sevsem dünyanı, ölsem yine...
Sen istinye'de bekle ben buradayım
içimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadınmı seni seviyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlıyabilir misin
Gece yarıları telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
"Dostum, sen ve ben
yaşama yabanci kalacağız;
ve birimiz diğerine
ve her birimiz kendine,
ta ki senin konuşup
benim dinleyeceğim güne dek
senin sesini kendi sesim sayarak,
ve senin önünde dikileceğim ana dek,
bir aynanın önünde durduğumu düşünerek."
Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur baslar kulaklarında Neçarsaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine Sevmekneymişbirgün anlarsın
Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin Gün gelirde sesini bir kerecik duymak için Vurursun başını soğuk taş duvarlara Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın Duyarsın Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın Sevmekneymişbirgün anlarsın
Birgün anlarsın neişe yaradığını ellerinin Niçin yaratıldığını Bu iğrençdünyaya neden geldiğini Uzun uzun seyredersinde aynalarda güzelliğini Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın Dolar gözlerin için burkulur Sevmekneymişbirgün anlarsın
Birgün anlarsın sevilen dudakların Sevilen gözlerin erişilmezliğini O hiç beklenmeyen saat geldi mi Düşer saçların önüne ama bembeyaz Uzanır gökyüzüneellerin Ama çaresiz Ama yorgun Ama bitkin Bir zaman geçmişgünlerin uykusunadalarsın Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı Sevmekneymişbirgün anlarsın
Birgün anlarsın hayal kurmayı Beklemeyi Ümitetmeyi Bir kirli gömlekgibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi Lanet edersin yaşadığına Maziden ne kalmışsayırtar atarsın O zaman bir çiçek büyür kabrimdekendiliğinden