gecenin şiiri

entry13372 galeri929 ses19
    1033.
  1. ah muhsin ünlü'nün annesini kaybettikten sonra yazdığı son şiiri. peygamberimize saygısından dolayı takım elbiseyle yazmıştır.

    resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
    resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
    ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
    resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
    ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
    gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

    resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
    ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
    derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

    resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
    o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

    resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
    ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’

    ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
    annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz

    resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
    ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

    ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

    anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

    resulullah çok şanslı bir insan
    annesi öldüğünde o küçücüktü;
    benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
    zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

    annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

    olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
    verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
    resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
    nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
    2 ...
  2. 1034.
  3. "sen bu şiiri okurken
    ben belki başka bir şehirde
    ölürüm."
    2 ...
  4. 1035.
  5. Bütün taşlar gibi vekarlı,
    hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
    bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
    ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
    Arılar gibi hünerli, hafif,
    sütlü memeler gibi yüklü,
    tabiat gibi cesur
    ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
    Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
    bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
    Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
    yalanla besliyorlar sizi,
    halbuki açsınız,
    etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
    Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
    göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
    insanlar, ah, benim insanlarım,
    hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
    Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
    ve benim memleketlilerim,
    yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
    elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
    elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
    insanlarım, ah, benim insanlarım,
    Avrupalım, Amerikalım benim,
    uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
    ellerin gibi tez kandırılır,
    kolay atlatılırsın...
    insanlarım, ah, benim insanlarım,
    antenler yalan söylüyorsa,
    yalan söylüyorsa rotatifler,
    kitaplar yalan söylüyorsa,
    beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
    dua yalan söylüyorsa,
    ninni yalan söylüyorsa,
    rüya yalan söylüyorsa,
    meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
    yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
    söz yalan söylüyorsa,
    ses yalan söylüyorsa,
    ellerinizden geçinen
    ve ellerinizden başka her şey
    herkes yalan söylüyorsa,
    elleriniz balçık gibi itaatli,
    elleriniz karanlık gibi kör,
    elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
    elleriniz isyan etmesin diyedir.
    Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
    bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
    bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
    1 ...
  6. 1036.
  7. Öç alma zamanı diyorum şimdi
    Parmaklarım aşkın tetiğinde
    Akordeon çalıyorum
    Belediye bandolarına inat
    Postalsız ve çıplak ayaklı
    Böğrüm bütün sınamalara açık
    Biliyorum birden büyüdüm
    Aynam ve süslü tarağım kırılınca

    Ah! diyorum ah..!
    O zamansız bayram şekerleri
    Bütün çocukluğumu zehirledi

    Huzuru kasıklarında arayan oğlanlar geçiyor
    Yollara dökülmüş marşlarıyla
    Arkalarında bir şair belki ismet Özel
    Ellerinde bozuk paralar ve süt şişeleri
    Bir de devlet bakışlı adamlar
    Adliye koridorlarında patlıyor aşk
    Pimi çekilmiş bir karanfil gibi
    Gölgesi büyük kendi küçük kadın
    Dudaklarında cücelerin ezberleri

    Sızıyorum bir sokak lambası ışığı gibi
    Pervazlarında şarkılar saklanan pencerelerinizden
    Saçılıyor fotoğraflar orta yere
    Saçlarınıza ilk beyaz düşmeden
    Azı dişinizden önce çektirdiğiniz
    Yaşamak ağrıları
    Saçılıyor günah sandığınız bakışmalar
    Tövbeleriniz ve şükürler

    Ah! diyorum ah..!
    O zamansız bayram şekerleri
    Bütün çocukluğumu zehirledi.
    1 ...
  8. 1037.
  9. bir bakışın yetti güzel
    beni benden etti güzel
    tenhalarda çok dolaşma
    acımaz elin oğlu, siker bi güzel
    1 ...
  10. 1038.
  11. Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
    Sevmek için güzele mi bakmalı?
    Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
    Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
    Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
    Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
    Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
    Solması için gülü dalından mı koparmalı?
    Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
    Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
    Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
    Victor Hugo
    1 ...
  12. 1039.
  13. Gıza Bak Hele

    Böyledir kısrağın deli çağları
    Çalmadan oynuyo kıza bak hele
    Ben yarattım diyo alçak dağları
    Kafirin verdiği poza bak hele

    Bilmem neyin nesi kimin sıpası
    Çözüldü göynümün katmerli pası
    Göğüs göğüs değil füze rampası
    Şafak mı söküyo yüze bak hele

    Ten değil mübarek akrın sıcağı
    Koynuna girenin söndü ocağı
    Bir kalçayı seyret bir de bacağı
    Tornada çekilmiş dize bak hele

    Üst yanı Asyalı alt yanı Frenk
    Her adım atış bir başka ahenk
    Ela mı bela mı bilmem ki ne renk
    Şu cellat bakışlı göze bak hele

    Dedi ki 'Nasibim senmişsin meğer
    On bin kez maşallah demeden eğer;
    Koklarsan solarım, nazarın değer'
    Ağzından yel alsın söze bak hele

    Dedim ki; 'Ne olur tenhaya gidek,
    Gidek de feleği perişan edek'
    'Say' dedi 'o halde saçımı tek tek'
    Haspanın ettiği naza bak hele

    Görenler altını ıslatmış derler
    Yatağı göl etti döktüğüm terler
    Yetişin; yanıyo bastığı yerler
    Giderken koyduğu ize bak hele

    Cemal Safi
    1 ...
  14. 1040.
  15. planör.

    sana uçak alamıyorsam
    türkiye ekonomisi kötü gidiyor demektir.
    ama düşün ve unut hemen şimdi
    bisiklet ölüme inandırmaz insanı
    sana uçak almak da istemem
    motorların sesindeki aldatır bizi
    kekeleyen acil iniş çağrısı kesin kez devrimdir
    yanlış durakta inmiş iki eski dost olabiliriz
    buysa çok güzel
    odalara sığmazsak kardeşlik ne güne duruyor
    ürpermek ebediyettir kaç buradan
    şizofreni hırkaları dikiyor mühendisler
    son hızla
    giyince unutuyorsun
    ben de kendimde bir şey var sanırdım
    bir şey kaset kapaklarını şenlendiren
    sezen resmi gibi ayıp
    depresyon fırkası buna inanıyor
    sonbaharla gelen melankoli
    üzülmeni istemiyor
    sana saçlarını tara dersem
    rüzgârda atlılar geliyordur
    ay karanlıkta incecik ve çok acayip deli olursun
    benim suskunluğuma katılırsan
    bunun da bir anlamı olur
    ey çocukluğumdan kalma altıpatlarlar
    ey atasözü söyleyen kadınlar birden yaşlanırlar
    çık da gel kibirli ve çok kabahatli
    yalnız yürürken yakışıklı
    geberesiye horat etmek isteyen ben
    sen benle çıkart şu güzelliğini çok fazla
    çok fazla kaldır at saçlarını sevilmek için
    çıldırasıya kitap okumak için
    alabildiğine yeryüzünün kardeşi avuçlarımdaki ter
    bakışlarımdaki bozgun
    sana sevgimi grafikle anlatacağım artık
    unutulmak için bile üşeniyorum şimdilerde
    dünya resmen normal değil bana inanma
    ama şuna inan
    aşağıdaki grafiğe bakan olayı anlayacaktır
    diyorsa birileri
    tamam hepimiz devirmişiz
    hepimiz başlığı yanlış okumuşuz demek ki
    p sayısı,
    lan bana ne deme
    ör sen saçlarını
    uçakları yüksele yüksele batan bir dünyaya
    uzat yine de saçlarını
    eski karizmam yerine gelirse
    bir bilet alırız tek gidiş
    dönemezsen türkiye tarihi acıları ansiklopedisinde bir madde verirler bize
    biri esmerdi şair
    birinin saçları uzamış da uzamış
    karma ekonominin baş belası
    iki anarşist yaşamış.

    mustafa akar.

    teşekkürler mustafa akar, teşekkürler kafa dengi.
    1 ...
  16. 1041.
  17. Ekin ektim dize kadar
    Gel gidelim bize kadar
    Sana bir şey göstersem
    Kasıktan dize kadar..
    9 ...
  18. 1042.
  19. —

    Antalya Sabahları

    Güzel olur Antalya sabahları
    Antalya Sabahları Akdeniz mavisi bir deniz
    Pırıl pırıl gökyüzü
    Ve gülümseyen güneş

    Güzel olur Antalya sabahları
    Birde Ekimse
    Hafif bir meltemse esen
    Değmeyin sabahın keyfine

    Gülseren ONAY

    Ah, ne güzel anlatmış..
    2 ...
  20. 1043.
  21. ne de boktan bir gece
    tıpkı dünki gibi
    ve ondan önceki günki gece
    ve daha önceki de...

    ne de boktan bir hayatımız var
    demir yığını arabalar, beton yığını binalar
    gürültü, kalabalık, somurtan yüzler, her yerdeler...
    ve kızlar... mini giyince hepsini unutturuyorlar hihöhih...

    son mısra şakaydı, ne de boktan bir hayat gerçekten.
    1 ...
  22. 1044.
  23. bîr piyâle aşk uzattım, içmesen hem meyliğe,
    yanımda bir nefes otur, sussanda hem meyliğe...
    1 ...
  24. 1045.
  25. 1046.
  26. Garibim
    Ne bir güzel var
    Avutacak gönlümü
    Bu şehirde,
    Ne de tanıdık bir çehre;
    Bir tren sesi
    Duymaya göreyim
    iki gözüm iki çeşme.

    1 ...
  27. 1047.
  28. 'Yürü bre ehli deve endamını göreyim' diye başlayan neyzen tevfik şiiri. (bkz: mecnun)
    1 ...
  29. 1048.
  30. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    cemal süreya.
    8 ...
  31. 1049.
  32. KAVGA ŞiiRi
    adam gibi büyüyemedik
    bir türlü şu mahalle de
    ittiler bizi bir kavgaya
    yine hergün olduğu gibi
    yarım saat dövüştük
    sonra...
    eller yaralı,
    gözler gökkuşağı,
    yanaklar kıpkırmızı,
    nefesler! soluk soluğa
    ittiler yine bizi bir kavganın tamda ortasına,
    görseniz,
    yarım saat dövüştük.
    ortalık toz duman,
    bizlere lazım pansuman,
    bir yumruk yedim,
    aman allahım!
    gözlerim karardı yere yığıldım.
    sanmayın bana da acıdılar,
    sağlam bir kemiğimi bırakmadılar.
    1 ...
  33. 1050.
  34. reddini doldurursa avucuma kan gibi
    kırmızı bir çığlıkla yırtılır dudaklarım:
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    kırılsa da baharı bekleyen pencereler
    akrebin gözlerinden geçse de dehlizlerim
    eski bir mezarlığa gömülmeden izlerim
    ‘söylememeliydim biliyorum!...’
    simsiyah bulutların arasından ansızın
    çatlayan yüreğime koydu susuzluğunu
    ver allah’ım bana ver o’nun sonsuzluğunu
    hüzünlü bakışları şafağımda tebessüm
    gündüzümde ışığı, gecemde hilali var
    evimin tenhasında büyüyen melali var
    kum fırtınasında mı, selde mi yürüyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    gemilerde aradım yüzünün görkemini
    martılarla yoruldum, tayfalarla vuruldum
    kalbimi morga koydum bir liman köşesinden
    nefesini aradım dalgaların sesinde
    tutundum hayatımın çürüyen yıllarına
    bakıp bakıp ağladım boş kalan yollarına
    beni anlamaz diye kabuslar görüyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    ciğerimde bir köz gibi taşıdım yokluğunu
    ver allah’ım, bana ver suya küskün kuğunu
    mor lekeler bıraktı solgun yanaklarıma
    kartal kanı bulaştı rüyalarıma bile
    fırtınalar diner mi ulaşmadan sahile
    hayalin bozkırında kurtkapanıydı ömrüm
    nasıl da bir başıma kopardım dikenleri
    nasıl da acımasız köprülerde yürüdüm
    uzaktan gülümseyip deniz fenerlerine
    sonunda mahkum gibi kapandım ellerine
    kirpiklerimden sızan hicranı siliyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    ısrarlı denizlerin dibinde volkandır aşk
    kesif bir muammayı öğretir balıklara
    balıklar derde düşen aşığı avuturlar
    aşık ölünce kuşlar uçmayı unuturlar
    güneşle buluşmayı göze alan, derinde
    yağmur yüklü bir ömür paylaşır göklerinde
    eleğimsağma renkler düşürünce şehrayin
    başlamalı yeniden içimizde bir ayin
    belki de döndü talih, çözüldü bilmeceler
    tükenecek siyaha baş koyduğum geceler
    umarım, kaybettiğim devranı buluyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    ah, allah’ım gösterme bana soğukluğunu
    nicedir bekliyorum dağlar ardında o’nu
    nefesimde rüzgarın gölgesidir dağılan
    kanımda gözlerinin hasretidir boğulan
    bir zamanlar benzerdik muhabbet kuşlarına
    dalardım o gizemli, mahmur bakışlarına
    gittiği gün sokaklar içinde kaldım, sefil
    öldü kafeste bülbül; soldu nergis karanfil
    bedevi kahramanlar yurdundan geliyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    melekler en çaresiz anımda buldu beni
    gaflet şarabı içtim, aşikar kıldı beni
    baykuşlar dahi mutlu bu habersiz dönüşten
    hangi yokuş daha yar olabilir inişten
    doruktaki saraydan koyar mı beni mahrum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    bu son yürüyüşümdür yarına kalmaz umut
    allah’ım, bir gül gibi o’nu baharımda tut
    esrarlı bir evimiz olsaydı fildişinden
    beyaz bir gölge gibi yürüseydim peşinden
    desturun var mı diye dururken eşiğinde
    bizim olan bir kalbi bulsaydım beşiğinde
    bu nehir yine sarhoş akar mıydı ülkemden
    bir deprem ortasında sarsılır mıydı beden
    korkarım ki, dergahtan yine kovuluyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    biliyorum, yalnızlık ekecekler bahçeme
    biliyorum,yağmurda yürüyecek kötürüm
    biliyorum, mülteci türküler duyacağım
    biliyorum, gülerse, o’nunla ben de hürüm
    acı hatırasından bile kam alıyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    unutulan kalplerin tahtında rüyadır aşk
    gözlerime bakarsa, görür ki, deryadır aşk
    ah, ölüm habercisi beyaz parıltılarım
    ah, azrail çağıran çizgileri yüzümün
    ah, paslanan kılıcın dudağında sönen mum
    ah, yolcuyu hüsranla buluşturan uçurum
    kim bilir kelebeğin kanadından bakanı
    kim bilir baldıranda misk ü amber kokanı
    sanki aynı hüzzamla yüz yüze kalıyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    haddim değil güneşi götürmek kainata
    gökle buluşmamızı çok görür haramiler
    anlamazlar ki, bin kez gelsem bile hayata
    bu can gökte yaşayıp, gökte ölmeyi diler
    ah, gönül toprağıma yaprak döken serviler
    efkarıyla bir garip derbeder oluyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    ben raymalı ağa’yım, sözümle kırılır yay
    o, bir anda ruhumu altüst eden begimay
    lacivert bir macera değildir aradığım
    şahmaranın kolları sarınca çiçekleri
    kiralık duygulardan kefen biçer cüceler
    baharda yağmur olur yüreğim, güzün sarı
    yakamozlar içinde, kışın kar tanesidir
    derinden baktığında eritir aynaları
    sanmayın perdelerin ardından gülüyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    bana misket oynamak yakışır hüzünlerle
    bana binlerce yılın ıstırabıdır gelen
    bana dönmez yüzünü efsaneler güzeli
    hayal kırıklığıdır avucuma dökülen
    sabahın sitemiyle büyürken kaygılarım
    akşamın dayanılmaz yükünü çekiyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    reddiyle, çaresizlik yıkılırsa başıma
    nasıl mihman olurum o gün mezar taşıma
    sırlıdır her kapının arkasında inkisar
    boynu bükük kükremez, mahkum olsa da arslan
    her iklimde farklıdır yılanın tutkuları
    uçan bir ecza gibi olmamalı intizar
    kızıla boyanırsa yaprakları kaktüsün
    yanılgıya dönüşür parlaklığı her süsün
    duy sesimi ey yitik hazinem, ağlıyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    ah, bir tutunabilsem burçlarına güneşin
    sessiz yürüyebilsem zifiri gecelerde
    ah, küçük bir vatanım olsa kalbinde senin
    kundağında vuslatı yudumlasak evrenin
    bitmeyen bir şarkıya kenetlense gönlümüz
    birbirine karışsa ölümümüz, ömrümüz
    ipek avuçlarında uyanmak diliyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    kırabilsek sevdayı çalan oyuncakları
    sırtımda hamal gibi taşırım çocukları
    neden mahrum edelim karanlığı ışıktan
    neden solsun bir çölün kumlarında şakayık
    al bu zalim kuşkuyu efsanevi aşıktan
    sana tahtım da layık, bil ki, bahtım da layık
    titrek bir suskunluğun nidasıydı tarihim
    senin olsun otağım, varım yoğum, talihim
    giderken götürdüğün kalbimi arıyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    susmalı ayrılığın uğursuz puhuları
    yıkılmalı hayatı küçümseyen köprüler
    dönmeli, sahralara sürdüğümüz tebessüm
    ah, idam fermanıyla yargılanan tanyeri
    ah, bir gülün içimde kımıldayan elleri
    yarama merhem diye hüznünü sarıyorum
    ‘ söylememeliydim biliyorum!...’
    kader umudumuzu taşımadan ırağa
    yürümeliyiz artık bizim olan durağa. *
    1 ...
  35. 1051.
  36. bazen hayal ediyorum..
    diyorum ki teletpati ile kulübede yaşayan hani o dürüst ama çok tatlı çocuklar olur ya,
    iletişim kuruyormuşuz..
    tesadüfen buluşuyormuşuz,
    benim bu insan bedenine hapsolmuş ruhumu yüceltmeyi,
    sosyal, dini, ailevi baskılardan kurtarabilse,
    ben de ona aynı şekilde..
    bir aborjin mesela??

    bu sistemden çıkabilsem,
    sigorta gün sayımı saymayı bıraksam,
    bankada para biriktirmeden yaşayabilmeyi öğrenebilsem,
    ruhumuzla sevişmeyi öğrenebilsek karşılıklı,
    bir evlilik cüzdanının ve yüzüğün sağlayamadığı mutluluğu güveni birbirimize sağlayabilsek..
    ölümü de hayatı da beraber kucaklayabilsek..
    bir elmanın iki yarımı ama birbirine muhtaç olmadan ve bağlanmadan..
    sevgiden de öte olsa mesela..
    ünlü olma hayalleri gibi,
    matrix gibi inandırıcı .. harry potter gibi sürekli izlenebilir..

    hiç tatmadığımız şaraplar gibi..
    şerefe değil de yokluğa, haysiyete değil de,
    var olmaya??

    birbirimizin pislik, çıplak, kıllı, öksürürken balgam çıkaran halleri,
    şarkı söylerken çatallaşan o sesten utanmadan,
    bir bayan olarak bıyıklarını ve kaşlarını almadan dahi,
    sevmek,
    çıplak olmak,
    çıplak gezmek..

    sistemin öğrettiği gibi,
    ilk mesajı beklemeden, yanına koşup gitmek..
    kadınlık gururu da neymiş,
    ilk bakışından etkilenip ilk köşede pantolonları sıyırıp sevişmek..

    topuklu ayakkabı giymeden,
    mağaza vitrinlerine bakıp 'o' kıyafeti giyip de erkekleri etkilediğimizi düşünmeden,

    ahh ahh kendi vitrinimizi süslemeden,
    çıplak sözler,
    memeler ve duru bakışlarla..

    bir müziğin modumuzu değiştirmesine izin vermeden,
    siyaset denizinden sıyrılmak gibi,
    oyunun kime vereceğinden çok,
    nasıl insanca var olmayı daha çok düşünmek gibi,
    şuan ne yazdığımı bile bilmeden sırıtmak gibi ekrana bakıp da,

    kuranı incili tevratı beraber ötede bırakmak,
    özür dilerim lakin,
    yaşayarak öğrenmek nasıl yaşanması gerektiğini,

    holigan tutkusuyla,
    bir partili öfkesiyle,
    tek amacı eve ekmek getirmek olan amca mahçupluğuyla
    insan gibi yaşamayı öğrenmek,
    hapsoldugumuz bedenlerle,
    parangalar vurulmuş hayal gücü ve
    özgür düşünme
    şair duygusallığı ile,

    yaşamak, aşık olmak deli gibi sevmek
    kuralsızca ve baskısız..

    sevmek, yaşamak..

    kendi kurallarınla..
    anonim.
    1 ...
  37. 1052.
  38. UNUTAMADIĞIM

    Açardın,
    Yalnızlığımda
    Mavi ve yeşil,
    Açardın.
    Tavşan kanı, kınalı - berrak.
    Yenerdim acıları, kahpelikleri...

    Gitmek,
    Gözlerinde gitmek sürgüne.
    Yatmak,
    Gözlerinde yatmak zindanı
    Gözlerin hani?

    "To be or not to be" değil.
    "Cogito ergo sum" hiç değil...
    Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
    Durdurulmaz çığı
    Sonsuz akımı.

    içmek,
    Gözlerinde içmek ayışığını.
    Varmak,
    Gözlerinde varmak can tılsımına.
    Gözlerin hani?

    Canımın gizlisinde bir can idin ki
    Kan değil sevdamız akardı geceye,
    Sıktıkça cellad,
    Kemendi...

    Duymak,
    Gözlerinde duymak üç - ağaçları
    Susmak,
    Gözlerinde susmak,
    Ustura gibi...
    Gözlerin hani?

    Ahmed ARiF
    2 ...
  39. 1053.
  40. Sağ

    yüzlerce yarayla kaldım onca aşk ölüsü içinde,
    dinmedim dinlemedim.
    yeniden bedenlendim.
    dünyanın verdikleriyile
    arttım, eksildim
    yazılmışın izinde.

    kalbimden önce
    yaralarıma güvendim.
    zamanı etimle değil, ruhumla bildim.

    paha biçemem öğrendiklerime,
    bulut kadar muğlak
    kanat kadar sade
    kendinden uçmanın ilmine erdim,
    hem ruhun hem bedenin telaşına.

    kaç gömlek dağlandı tende
    sonuncusunu seninle giydim
    gelirsen yolum genişler
    gelmezsen hayalini severim
    yanmaktan korkmam!
    ben bu aşka sağ çıktığım yerlerden geldim..

    murathan mungan

    özeldir..
    2 ...
  41. 1054.
  42. aşk küçük...

    (...)

    Ben seni bu dünyaya rağmen…
    Seviyorum sevmesine ama
    yalan da söylemek istiyorum
    aşkın bu dünyadan olmadığına dair mesela:
    “Aşk farklı bir coğrafyadır
    ve hiçbir haritada yeri yoktur”
    biraz daha abartabilirim hatta:
    “ve aşk bize rağmen kurulmuş
    iki kişilik bir imparatorluktur”

    (...)

    Evet evi kuran da aşktır
    benim bir odam var orada
    kapısı da sana açık yeter ki
    evi aramıza kurma
    ben de sana ev biziz diyeyim,
    yok diyeyim benim senden başka evim,
    altıncı katta oturalım hatta aşk bu ya
    asansörü de olmasın
    aşka öyle kolay çıkılmasın
    adını aşk merdiveni koyalım
    öyle bir bitki mi vardı sarmaşık
    biz bu aşka asansörle çıkmadık
    biz bu aşkı adım adım tırmandık,
    diyelim

    haydar ergülen
    2 ...
  43. 1055.
  44. Ayak izleri
    ki görülmez
    kar kelimesinin
    geçtiği her şiirde
    yiyecek arayan serçenin.

    Sunay Akın
    2 ...
  45. 1056.
  46. Falcı kadın yalan söylüyor yalan
    Bizi birbirimiz için yaratmamış Tanrımız
    Nasıl mümkün değilse
    Yıldızları toplamak gökyüzünden
    Öylesine imkansız bir şey aşkımız
    Kurudu gölgesinde oturduğumuz
    ağaçlar
    Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı
    Sadece hatıralarda ebedi olan
    Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız
    Onlar bile bize yar olmadı
    Unut benden kalan ne varsa
    Unutmak tesellidir yalnızlığın
    Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
    Delicesine sarhoş olmak
    En güzel tarafı imkansızlığın
    Ümitlerimiz fırtınalı denizler
    ortasında
    Bir hurda teknedir şimdi
    Dalgalar dünden daha zalim
    Rüzgar daha hoyrat
    Ne bulut var ufuklarda ne gemi
    Mevsimler toz pembe değil
    Gündüzler gecedir, geceler zindan
    Güneşin doğmasını beklemek
    boşuna
    Boşuna artık medet ummak
    Taş kalpli zamandan
    inan ki! Kırılmış bir ayna gibi
    Paramparça, kırık dökük aşkımız
    Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
    Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
    Büyük aşkımız.
    1 ...
  47. 1057.
  48. Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekler beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.

    nazım hikmet ran.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük