Güzellik nesnel, güzellik zorla degil
tatlı düşler gerçek hayatta acı sonuçlar dogurabilir
düşünceler yer beynimi, susmayan bir korna gibi
güzel bir gelecek hayalinden daha ütopik n'olabilir.
Duygularıma kalbinin kör gözüyle baktın
Mutsuz sonlu kitabımın önsözünde şahsın
Uçur bir dilek ve gökyüzünde kalsın
Yalandan olsa da tebessümünle varsın
Yalandan olsa da tebessümünle varsın
Yanlış teşebbüsler, tereddütünle kalsın
Ve görmek istemem melek yüzünde kaygı
Hep ansız, amansız, zamansız, kalsın.
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
yorulmuşsundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını...
ne gül suyum ne gümüş leğenim var...
susamışsındır
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır
sana beyaz keten keten örtülü sofralar
kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
ayağını bastın odama,
kırk yıllık beton çayır çimen şimdi
güldün,
güller açtı penceremin demirlerinde
ağladın
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
...
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...
Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları
Sen buzul, sen devamlı, sen...
Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı
Çözülsün bu kartopları, gece yanan fırınlar, içimin sayıları
Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
Kimse artık hiçbir şey söylemesin
Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları
Sen buzul, sen devamlı, sen
Sen kaç yılın aynalı dolapları
Kim bilir neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları
Bir şeyi hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları
Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları
Dökül artık, çözül artık ve akıt bütün kanları
Büyüt en büyük şeyi
Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları
Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları
Bomboşuz, korkuyoruz da.. bunu anlatmak için şehirde
bayram vardı
Öyküler vardı dergilerde, beyaz fareler, cansıkıntıları
Bir gün ki şehir yandı, şimdi hiçbir şey anlatılmasın
Artık hiçbir şey anlatılmasın
Denilsin, soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı.
Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi
Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi
Bomboşuz, korkuyoruz da.. ve kemikleri bunlar gökyüzünün
Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün.
Yüzümde bir gülümseme,
Etrafımda mutlu insanlar
ve kan damlaları var.
sebepsizim.
Yerimde sayıyorum sanki böyle anlarda,
-ya da bana öyle geliyor.
Bir zamanlar hüznün bir gelip
bir daha hiç gitmediği gibi..
Ben öyle sanmıştım belki de...
Şimdiki sahte mutluluğuma değişmiştim
acı dolu kelimelerimi...
- ve şimdi neden yaşadığımı bile bilmez bir halde,
göç ediyorum
bir şehirden bir başka şehire.
Oysa "kırmızı makine"
-yerinde sayıyor gibi!
Nasıl bir medcezir
benimkisi?
Bir sonbahardayken,
ya da bir keder kuşatması sonrası
yüreğimi kanatırken
bir can pazarında,
bir turnanın kanadında
özgür yolculuklar düşlüyorum
ve mavi...
Ama bir yolculuğa tam çıkmışken
Yani defteri, kağıdı
ve sol yanımdaki bir divit kalemi
tam bırakmışken
ve toplamışken her şeyimi
- yere yayılan ellerimi, ruhumu
ve pul pul dökülen yüzümü -
geride bıraktıklarımı özlüyorum.
oysa görmüyorlar
bendeki yenilgiyi.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
irticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
O durmadan kaçıyor, sen ardından gitmiyorsan;
o günün her saatinde saklanıyor, sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
o sana acıların en büyüğünü tattırıyor, sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir..
Elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde, gördüğün rüyada
ve yaşaman için ciğerlerine doldurduğun havada o yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
Onu sevmiyorsun demektir..
Renkler onunla değerlenmiyorsa, örneğin;
onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman güzelliğini haykırmıyorsa,
sabahları onu görünceye kadar güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri aya, yıldızlara hasret değilse;
Onu sevmiyorsun demektir..
O olmadığı zamanlar kalabalık içinde bile onsuz olmaktan gelen derin yalnızlığı duymuyorsan,
onun karşısında bütün duyguların felce uğramıyorsa,
elini tuttuğun zaman için titremiyorsa,
yüzüne baktığın zaman başın dönmüyorsa;
Onu sevmiyorsun demektir..
Sokakta gördüğün her yüzde ondan bir şeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman yaşamakta olduğundan önce onu hatırlamıyorsan,
omuzlarına dökülmüş saçları,
bir sis perdesinin arkasında her zaman gülen,
ışık saçan gözleri aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir..
O kendinden önce kim olmuşsa hepsini hiç tanımamışçasına
ve bütün hatıralarını, hiç yaşamamışçasına sana unutturamamışsa;
bütün kişileri ve eşyaları bir kenara itip yeryüzünde tek insan olarak sana gelmemişse,
onu en azından yaşamak kadar arzu etmiyorsan
ve yanındayken bile her yerini ayrı ayrı özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir..
Dünyada yaşayan öteki insanların senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu toplumun köhne ve manasız kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık sanki var olduğunu haykırırcasına sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir..
Yok, o senin için her şeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde, bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu söylemekten utanmıyorsan,
senin iten ve büyük sevgine karşılık vermeyeceğinden korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından sıyrılabilmişsen,
onun için her şeyi yapacak gücü kendinde buluyorsan,
her hali sana ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan ve yine bir gün onun için bildiğin bilmediğin bütün düşmanlıklara karşı koyabileceksen,
o,
her geçen dakika sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine onu kendinden bile çok sevdiğini bütün samimiyetinle,
inanmışlığınla itiraf edebiliyorsan,
bir dua gibi adını söylüyorsan,
bir gün o seni hiç ama hiç sevmediğini söylese bile senin sevginde azalma olmayacaksa,
ve ölünceye kadar onu aşkların en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman; ONU SEViYORSUN demektir...
O sana sevmeyi, gerçek aşkı öğretti. Sen onu hep sevecek ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın. O, hiç sen olmasan bile, seni bir parça sevmese bile...*
zaman geçti
zaman geçti ve saat dört kez çaldı
dört kez çaldı
bugün aralık ayının yirmi biridir
ben mevsimlerin gizini biliyorum
ve anların sözlerini anlıyorum
kurtarıcı mezarda uyumuştur
ve toprak, ağırlayan toprak,
dinginliğe bir belirtidir. füruğ
Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,
Yalnız işitme duyusu kalır ortada.
Asya kentleri yürür dururlar,
Höyükler burnumda hızma.
Uzakta dev bir damla: Pırıl pırıl Pencap!
Tabanlarından kayıp duran sütunlar
Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:
Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Kampüste gördüm, seni yığınların arasında
Anonslar hep seni söyler, barikatlar arkasında
Bir elinde kitapların, yumrukların göğü deler
Kulağımda çınlar sesin, uykumu kırka böler
Savrulur ömrümüz gibi, bayraklaşan saçların
Özgürlüğün türküsünü, söyler o bakışların
Biliyorum seni sevmek, kurşun sıkmak yıldızlara
Hayalini bir sır tutup, haykırmak denizlere.
Seni sevmek;
Bir intihar bombacısının hayatta kalma ihtimali,
Seni sevmek;
Yerçekimine muhalefet,
Bulutsuz bir gökyüzünde doğal bir felaket...
Seni sevmek;
Temmuz'da kar,
Sonbaharda çiçek..
Seni sevmek ölüm kadar gerçek...
Seni sevmek;
ikindide yıldız,
Şafakta ay beklemek..
Islanmamak yağmurda,
Gökyüzünde yürümek..
Seni sevmek;
Bir bakışına ölsem de
Hiç ölmemek, ölümsüzlük düşlemek...
Seni sevmek;
Hücrede şafak beklemek,
Gözlerinin hayaliyle bilenip yaşama
inadına ölmemek...
Seni sevmek;
Göz kırpmadan saplanıp ufka
Ve tereddütsüz bir inançla
imkansızı beklemek...
Seni sevmek;
Yıldızlara kurşun sıkmak
Hayalini bir sır tutup denizlere haykırmak ...
Seni sevmek;
içimdeki boşluğun tasviri,
Doluluğun sırrı, hiçliğin ertesi...
Seni sevmek yine bir Cuma günü,
Peki ya ertesi?..
içimde sessizliğin gümbürtüsü var
Şimdi susuyorum bağıra çağıra!..
Uzansam dokunurum ipekten saçlarına...
Tüm asilliğin ve güzelliğinle
Karşımdasın;
Ama bin ışık yılı uzakta...
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine. bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin ;
içinde benzetmeler olan; kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah'a inanmaktır...
Gözlerime bakmayı biliyor musun?
Yalansız, tertemiz bakmayı.
Bir küçük çocuğun masum bakışları gibi bakmayı
Gözlerim anlatır içimdeki seni.
Peki ya sen tutabilir misin ellerimi?
Yalnızken kaçıp gelecek, uzatacaksın elini
Ne olursa olsun bırakmayacaksın beni!
Ellerim anlatır seni ne kadar çok istediğimi
Sarılabilir misin sımsıkı bana?
Kollarımı açsam sana,
Sende sarılsan bir annenin çocuğuna sarıldığı gibi bana
Gel demeden kavuşsam bende sana.
Sarılmalarım anlatır seni ne kadar çok sevdiğimi.
Peki aşkını uzatabilir misin bana?
Hiç düşünmeden, saf bir sevgiyi versen bana.
Bende kabullenip kalbime çizsem seni
Aşkını bir ömür saklarım sen yeter ki sev beni...
dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
ve arkasından güneş doğmıyan büyük kapıdan
geçince başlıycak bitmeyen sükunlu gece.
gruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül.
ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.
Karanlik sözler yaziyorum hayatim hakkinda.
Asklarim, inançlarim isgal altindadir
tabutumun üstünde zar atiyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamistir
topraga sokuldugum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklasinca kumlar ve çakil taslari
geçmis günlerimi asagilamaktadir.
Karanlik sözler yaziyorum hayatim hakkinda.
Ve rüzgar burusturuyor polis raporlarini
kadinlar fazlasiyla günaha giriyorlar
bazi solgun gömleklerin çözük dügmelerinden
çelik tirpan gibi silkiniyor çocuklar
denizin satirlari arasinda.
Gece arsizca kükrüyor pasli beyninde sehrin
küfre yaklastikça inancim artiyor.
Karanlik sözler yaziyorum hayatim hakkinda
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayi tanimaktan
saçlarim çok yoruldu gençlik uykularimda
acilar çekebilecek yasa geldigim zaman
aciyla ugrasacak yerlerimi yok ettim.
Ve simdi birçok sayfasini atlayarak bitirdigim kitabin
basindan baslayabilirim.
(bkz: kanla kirlenmiş evrak)