gecenin şiiri

entry13371 galeri929 ses19
    886.
  1. gece yarısı, son otobüs.
    biletçi kesti bileti.
    beni ne bir kara haber bekliyor evde,
    ne rakı ziyafeti.
    beni ayrılık bekliyor.
    yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık
    artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
    elimi sıkarken sapladığı bıçak.
    nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
    geçtim putların ormanından baltalayarak
    nede kolay yıkılıyorlardı.
    yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
    çoğu katkısız çıktı çok şükür.
    ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
    ne böylesine hür.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
    bakınıyorum başımı kaldırıp işten,
    karşıma çıkıveriyor geçmişten
    bir söz
    bir konu
    bir el işareti.

    söz dostça
    koku güzel,
    el eden sevgilim.
    kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti
    hatıralardan şikayetçi değilim.
    hiçbir şeyden şikayetim yok zaten,
    yüreğimin durup dinlenmeden
    kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    artık ne kibri nazırın, ne katibin şakşağı.
    tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı,
    güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
    ve belki, ne yazık,
    hatta en güzel yalan
    beni kandıramıyor artık.
    artık söz sarhoş edemiyor beni,
    ne başkasının ki, nede kendiminki.

    işte böyle gülüm,
    iyice yaklaştı bana ölüm.
    dünya, her zamankinden güzel, dünya.
    dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
    başladım soyunmağa.
    bir tren penceresiydim,
    bir istasyonum şimdi.
    evin içerisiydim,
    şimdi kapısıyım kilitsiz.
    bir kat daha seviyorum konukları.
    ve sıcak her zamankisinden sarı,
    kar her zamankinden temiz..
    1 ...
  2. 887.
  3. Ben hayvandım, diyelim.
    Vurdunuz.
    Önce siz yaralandınız, sonra ben yaralandım.
    Ben durunca, durdunuz.

    Soğuktu, donuyordum.
    Yaralarım vardı, sardınız.
    Bir denizde boğuluyordum,
    Kurtardınız.

    Açtım, diyelim.
    Bir simit istedim sizden.
    Ya ben söylemesini bilmedim,
    Ya da siz simitten korktunuz.
    4 ...
  4. 888.
  5. ''bitanem, sevdiğim, seveceğim,
    akıyorsa gözümden damlalar bil ki kandır, kan candır,
    bil ki alamamışsındır canımı,
    yalnızım gece kadar, gecem kadar secerem kadar,
    üşüyorum, düşüyorum habire beni sevmeyenler gebere diye,
    haykırasım var rüzgara karşı, rüzgar haykırıyor bana sevdiğin nerede diye,
    sevdim, sevmemi istedi rüzgar, bu bile bana bir hediye,
    gitti evet gitti ama ben de sarılmazdım kediye gitmeseydi eğer,
    kayboldum kendimi arıyorken, olmaktan korktuğum yerdeyim,
    beylikdüzü'ndeyim, ben kısaca mc''

    (bkz: murat cemcir)
    3 ...
  6. 889.
  7. Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
    Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
    Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
    Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
    Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
    O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
    Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
    Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
    Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
    Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
    Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
    Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
    Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
    Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
    Sevgili
    En sevgili
    ey sevgili...

    sezai karakoç.
    3 ...
  8. 890.
  9. cana cefa, ya kıl safa kahrın da hos, lutfun da hoş
    ya dert gönder, ya deva kahrın da hos, lutfun da hoş
    hoştur bana senden gelen ya hıl'ati, yahut kefen
    ya taze güzi yahut diken kahrın da hos, lutfun da hoş
    gelse celalinden cefa yahut cemalinden vefa
    ikisi de cana safa kahrın da hos, lutfun da hoş
    ger bağ ü ger bostan ola ger bend ü ger zindan ola
    ger vasl ü ger hicran ola kahrın da hos, lutfun da hoş
    ey zat-ı pak-ı lemyezel mu'ti her hayr ü emel
    ey lutf bol, kahrı güzel kahrın da hos, lutfun da hoş
    gerek ağlat, gerek güldür gerek dirilt, gerek öldür
    bu aşık sana kuldur kahrın da hos, lutfun da hoş

    ibrahim tennuri.
    1 ...
  10. 891.
  11. Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
    En görkemli saatinde yıldız alacasının
    Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde keder
    Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
    Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
    Onu çok arıyorum onu çok arıyorum

    Her yerinde vücudumun ağır yanık sızıları
    Bir yerlere yıldırım düşüyorum
    Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
    Ay ışığına batmış karabiber ağaçları Gümüş tozu
    Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
    Yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    Çünkü ayrılık da sevdaya dahil
    çünkü ayrılanlar hala sevgili

    Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    Her an ötekisiyle birlikte her şey onunla ilgili
    Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
    Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
    Yansımalar tutmuş bütün sahili
    Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
    Çünkü ayrılanlar hala sevgili

    Yanlızlık hızla alçalan bulutlar
    karanlık bir ağırlık
    Hava ağır Toprak ağır yaprak ağır
    Su tozları yağıyor üstümüze
    Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır?
    Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
    Karanlık çöktü denize
    Yalnızlık çakmak taşı gibi sert, elmas gibi keskin
    Ne yanına dösen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
    Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
    Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
    Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
    Yalnızların en büyük sorunu
    tek başına özgürlük ne işe yarayacak

    Bir türlü çözemedikleri bu
    ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına Benzemesin diye
    'özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle'
    Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
    ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
    Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
    Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
    Hala kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız...
    2 ...
  12. 892.
  13. Vladimir Mayakovski şiiri olabilir.

    hayatın en hüzünlü anı,
    mevsimine kapıldığın kişinin
    bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
    anladığın andır...

    bırak, gitsin...
    bırak, git...
    1 ...
  14. 893.
  15. Boynundaki kolyenin ucuna
    Katil gibi asılmış,
    Yanık bir kalp benimkisi.
    Mermer bir sarayı bekleyen
    Mahzun bir köle...

    Gülümsemeyi,
    Saçlarınla örülmüş
    Yabanıl bir ormanda kaybettim;
    Ümidi, sözlerinde.
    Kaybetmeyi öğrendim,
    Ağlarken dizlerinde.

    Sonbaharda üşümüş ağaç,
    Nasıl unuttuysa,
    Dalından düşen yaprağı;
    Efkarınla büyümüş ben de,
    Unutmak istiyorum
    Seni öyle..
    1 ...
  16. 894.
  17. içimde ki Sevda Gemisini Fırtınaya Kurban Verdim.
    Artık Susmayı KEndıme ilke Edindim.
    Seni Senden hiç bir zaman istemedim.
    Duama Kabul Olunan Yar,
    Bilirim ki Geldiğin gibi Gitmende de Bir Anlam Var...

    Söylenecek Tek Söz Kaldı yarım yamalak Cumlelerde.
    Nasib'den Öte Köy yok bizim bulunduğumuz yerlerde...
    1 ...
  18. 895.
  19. yeryüzüne yakın,

    evine çok uzaktı.

    her gün seni görür, her gün seni düşünürdüm.

    gideli fazla olmadı 3-4 yıl falan,

    niye terk ettin beni orospu çocuğu hayvan.
    6 ...
  20. 896.
  21. onun gitmediği bir yeri çizip ona gönderdim.
    oraya gittiğini söyledi.
    onun gittiği bir yeri çizip ona gönderdim.
    oraya gitmediğini söyledi.
    beni de seviyorum derken sevmemişti.

    asaf(kromozomcusizofren)
    5 ...
  22. 897.
  23. sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale.
    halbuki sen orda, şehrimde, gerçekten varsın etinle kemiğinle
    ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
    ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
    nazım hikmet ran
    1 ...
  24. 898.
  25. acep şu ev neden böyle ıssız, sönük, karanlık?...
    Bak içinde ne bir mum var, ne bir çocuk sesi var.
    Kapısında bir aç toprak, bacasında viranlık;
    Nerde ise temeline tüneyecek baykuşlar!...

    Eğer bura bir ölüye mezar dahi olsaydı,
    Yine onun eşiğinde ayak izi olurdu.
    Zira ana kucağında bıraktığı evladı
    Bir gün baba mezarını arayarak bulurdu.

    Ah, ne olur şimdi şuradan biri çıksa, ses verse,
    Bana büyük, görülmemiş bir keramet gösterse...
    Ben bu şeye şu dik başlı felsefemle inansam.

    Evet, ruhum hayat sesi, insan sesi dinlese,
    Hatta o ses feryat olsa, acı acı inlese...
    Ben bu hale şu yaralı yüreğimle katlansam!...
    1 ...
  26. 899.
  27. Gözlerinde
    Denizi görüyorum
    Derdi.
    Ben
    denize baktığımda,
    gözlerini görüyordum...
    2 ...
  28. 900.
  29. pencereni aç sevdiğim.
    Bak geldim,
    Saklandım yine herzamanki çalının altına.
    Süzüldüm kış ayazıyla pencerenin dibine kadar.
    Pencereni aç sevdiğim.
    Tanıdık odana sızdım ahşap pencerenin arasından.
    Saçını okşadım, okşadım, okşadım.
    Yastığını yorganını kokladım.
    Sonra kıskandım, hırsla yere çaldım tümünü.
    Dolabını yokladım el yordamıyla.
    Binbir çeşit takı tokanı avuçladım.
    Onları da kokladım.
    Kıskandım çok kıskandım.
    Kolyeleri yere çaldım.
    Tokaları vurdum duvara.
    Küpelere darıldım, sıktım avucumda zalimce.
    Kapındaki dizi oyuncusunun gözlerini oydum kılım kıpırdamadan.
    Sevdim oğlum sevdim.
    Sevdim, sevdim, sev..
    Sevmiştim.
    Çok sevmiştim.
    2 ...
  30. 901.
  31. sevmeyi bilen adamlara acı çektirmeyin,
    sonra bir şiir yazıyorlar;
    hepimiz dertleniyoruz.

    serdar tuncer.
    4 ...
  32. 902.
  33. Biliyorum sana giden yollar kapalı,
    Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni.

    Ne kadar yakından ve arada uçurum;
    insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi.

    Uyandım uyandım, hep seni düşündüm,
    Yalnız seni, yalnız senin gözlerini.

    Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım,
    Ben artık adam olmam bu derde düşeli.

    Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum oradan oraya
    Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki.

    Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
    Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği.

    Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
    Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki.

    Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
    Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini.

    Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
    Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri.

    Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
    Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

    Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
    Bunun verdiği mutluluk da az değil ki.

    Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
    Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki.

    inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
    Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

    Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
    Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri...
    1 ...
  34. 903.
  35. sonbahar, alemi seyretmek için son kere,
    indi akşamla beraber dağınık bahçelere.

    bu hazin çifti süzen gökte kızıl bir damla
    sonbahar öyle yaraşmış ki, mariz akşamla!

    biri his mevsimi ömrün, biri hülya vakti
    yorgun argın dolaşıp da'vet eder merhameti.

    sonbahar akşama uygun ve deniz sahile eş
    benzer ufkumda doğan bir aya battıkça güneş...

    kül olur kül kesilen manzaradan gözle gönül:
    sararan goncayı gördükçe solan bir bülbül,

    sarı yaprakların ardında soluk hatıralar,
    boşalan yolların üstünde boşalmış sıralar...

    sonbahar indi bu akşamla bir örnek içime,
    herkes insin bu hazin aleme... bir sen inme!

    uymayan sade bunun hüznüne bir sen varsın;
    sen ki, her kalbe cenuptan süzülen rüzgarsın,

    sen ki, şevkinle diriltirsin ölen bir hevesi...
    o bahar çehrene uymaz bu hazan çerçevesi.
    2 ...
  36. 904.
  37. beni kendinden çıkar.
    sonra ayna hediye ederim.
    3 ...
  38. 905.
  39. gözlerime bakma öyle kötü kötü
    beni korkutuyorsun
    tüm umutlarımi yitiriyorum
    bir anda kahroluyorum
    kızgın şişeler saplanıyor gözbebeklerime
    başim ağrıyor
    şakaklarim zonkluyor
    bir usüyorum bir yanıyorum
    öyle konusma benimle dargın, sitemli
    ayrılıklardan, kederden
    bahsetme
    öyle şeyler söyleme bana
    iyi olacağız de mesut olacağız de
    bütün yalanlara inandır beni
    aldanmak da bir ihtiyaç
    biliyorsun
    sevmek gibi unutmak gibi.
    1 ...
  40. 906.
  41. Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor,
    Eriyor yaklaşırken dudağına dudağım.
    Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor,
    Ben sıcak bir denize inen buzdan bir dağım.

    Yanında damla damla bittiğimi duyarım, Yoklarım yerinde mi yüzüm, alnım, saçlarım?
    Bir göğüs geçirerek derim ki: 'Yine varım,
    Fakat bir rüya gibi şimdi kaybolacağım'

    Bir gün, için içimde neyim varsa alacak,
    Varlığım bir su olup kabından boşalacak,
    Benden nişan olarak kucağında kalacak
    Boş bir yığın: Elbisem,gömleğim, boyunbağım.
    5 ...
  42. 907.
  43. Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
    Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
    Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
    Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
    1 ...
  44. 908.
  45. 909.
  46. Dumanlar içinde mavi olmayı unutan
    gökyüzü,
    paçavralar giyinmiş
    sığıntı gibi bulutlar,
    son aşkımla tutuşacaksınız bütün!
    Sevinç çığlıklarımla bastıracağım
    ordular
    gürültünüzü.
    1 ...
  47. 910.
  48. Bekliyorsun Bir Kahrın Yaldızlı Fermanını

    Kahrın sesi rüzgârı ağlatırsa içinde
    Gecenin omzuna koy titreyen düşlerini
    Ordadır âh çıbanı
    Ân gelip patlayacak yanardağlar ve ölüm
    Sen şimdi muallâkta bir vezir-i azam mı
    Yedikule bekleyen hünkâr mısın ülkende
    Kan revan yürüyüşler
    Nehir kokan bir mendil bırakmışsın göklere
    Bekliyorsun; bir tohum, bin bir umut ve sonsuz
    Bekliyorsun; gelecek haber güvercinleri
    Bekliyorsun; sokaklar dirilecek yeniden
    Bekliyorsun vefakâr perileri, cinleri

    Kendi parmaklarınla kafes yaptın kendine
    Avuçlarında Bâbil; mahkûmusun bozkırın
    Yılanlar arasından geçmelisin her akşam
    Ardın sıra kırılan kandillerin mahşeri
    Sonra bir dağ başında
    Sonra bir uçurumda
    Sonra zehir damıtan bir şehrin ortasında
    En ıssız günlerini yaşıyorsun kederin
    Bekliyorsun; baktığın her nokta kül ve ateş
    Bekliyorsun; su yüzlü güzelin dermanını
    Bekliyorsun; aykırı doğacak çölde güneş
    Bekliyorsun bir kahrın yaldızlı fermanını

    Hani o son durakta saray açıldı birden
    iki bembeyaz gülün yaprağıydı her sütun
    Başını yasladığın pervazlarda çiçekler
    Baygın kokularıyla sarmıştı denizleri
    Çığlıklar fırtınası
    ipek duruşlu suna
    Susturulan bir devin iniltilerinde kan
    Şimdi darağacında kuşku, sihir ve isyan
    Bir köşeye çekilmiş emanet bekliyorsun
    Hatıralar yurduna ihanet bekliyorsun
    Sanma ki pencereler sana meftun olacak
    Öteden hummalı bir işaret bekliyorsun

    Nurullah Genç.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük