gecenin şiiri

entry13371 galeri929 ses19
    838.
  1. Sesinde ne var biliyor musun
    Bir bahçenin ortası var
    Mavi ipek kış çiçeği
    Sigara içmek için
    Üst kata çıkıyorsun

    Sesinde ne var biliyor musun
    Uykusuz Türkçe var
    işinden memnun değilsin
    Bu kenti sevmiyorsun
    Bir adam gazetesini katlar

    Sesinde ne var biliyor musun
    Eski öpüşler var
    Banyonun buzlu camı
    Birkaç gün görünmedin
    Okul şarkıları var

    Sesinde ne var biliyor musun
    Ev dağınıklığı var
    ikide bir elini başına götürüp
    Rüzgarda dağılan yalnızlığını
    Düzeltiyorsun.

    Sesinde ne var biliyor musun
    Söyleyemediğin sözcükler var
    Küçücük şeyler belki
    Ama günün bu saatinde
    Anıt gibi dururlar

    Sesinde ne var biliyor musun
    Söylenmemiş sözcükler var
    cemal süreya
    3 ...
  2. 839.
  3. eskisi kadar özlemiyorum seni ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.
    adının geçtiği cümlelerde gözlerim dolmuyor.
    yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
    biraz yorgunum,biraz kırgın,biraz da kirletti sensizlik beni...
    nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama“iyiyim"ler yamaladım dilime.
    tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.
    gel diye beklemiyorum artık,hatta istemiyorum gelmeni.
    nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
    ara sıra geliyorsun aklıma, banane diyorumbenim derdim yeter bana, banane!alıştım mı yokluğuna?
    vaz mı geçiyorum, varlığından?
    tedirginim aslında,ya başkasını seversem?
    inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem.
    2 ...
  4. 840.
  5. üstattan güzel bir şiir.
    --Alıntı--

    Ayak Sesleri

    Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
    Dolaşıyor dışarıda, gün batışından beri,
    Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
    Bir eski çıban gibi işliyor içerime,
    Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan,
    Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan,
    Sesler, ayak sesleri kesilmez çıtırdılar!
    Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar,
    Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden,
    Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden,
    Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu,
    Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu
    Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım
    Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
    Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
    Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya

    Necip Fazıl Kısakürek
    --Alıntı--
    4 ...
  6. 841.
  7. Bugün de ince,
    bugün de kırıldı kırılacak;
    bugün de tam nerede kalmışsam... (bkz: edip cansever)
    5 ...
  8. 842.
  9. bunca yıl çığlıklar koşturulmuş bu yolda
    deli taylar gibi ter içinde çığlıklar
    savrulan bir yanlışa vurulmak için mi
    yoksa dağları yırta yırta yürüyen
    bir ırmak diliyle durulmak için mi

    gözler yangın şimdi-ufuklar duman
    dünya değişiyor-masalı koca bir yalan

    tam kırk yıl bulandırdılar suları
    nilüferleri dağlara taşıdılar
    kekikleri çaylara
    uğrun uğrun-ince ince-gizlice
    ve sinsice yürüdüler karanlıklara
    pınarbaşlarında yarpuzlar utandı
    ormanda köknarlar
    sonra leylak düşmanı bir akşam vakti
    dünyanın değiştiğini buyurdular
    ihaneti kanlı bir gelinlik içinde
    yeryüzünün yatağında doyurdular

    durduk düşündük sularla birlikte
    dağlarla - ormanlarla - bulutlarla birlikte
    durduk düşündük
    nergislerle - nevruzlarla - güllerle birlikte
    yok olan hiçbir çiçek yoktu yeryüzünde
    durduk düşündük
    martılarla - turnalarla - güvercinlerle birlikte
    yok olan hiçbir güzellik yoktu yeryüzünde
    durduk düşündük
    nehirlerle - denizlerle - okyanuslarla birlikte
    yok olan hiçbir dalga yoktu yeryüzünde

    tamda yunuslar sevişirken arşipel'de
    tamda gökkuşağı sevinleşirken
    özlenen renkler siliniyor dediler
    tamda insanın insanlığına çeyrek kala
    yarım metrelik cam bir savaş alanıyla
    çıktılar karşımıza teknoloji yalanıyla
    gözler yangın şimdi ufuklar duman
    dünya değişiyor masalı koca bir yalan

    çocuklar ölürken bütün ülkelerde
    ey koca nazım
    ey ustamın ustam dediği
    milyonlar içindeki vatansız yalnızım

    çocuklar güldü demiştin o büyük ülkede
    gel de gör şimdi
    o yüzlerde büyümüş yarınsız öfkeyi
    gel de gör
    gece gelen telgraftaki yüce değerin
    nasıl bir körlüğe kurban verildiğini
    yureklerde yükselen son anıtında
    gel de gör nasıl yerlere serildiğini

    sonrası vurgun soygun ve talan
    sonrası gözyaşı ve kan
    çaykovski harlemde bir tepinme
    tolstoy sütyen boşluklarında pembe dizi
    mayakovski bir papaz duası belki
    puşkin çarlık özlemlerinin şiirsel gizi

    gözler yangın şimdi ufuklar duman
    dünya değişiyor masalı koca bir yalan

    ne olur tunçtandı demirdendi demeseydin
    bir tabuttan korkan o şaire gönül vermeseydin
    neruda'nin şili kasımpatılarını
    hasan hüseyin'in kırmızı gül dallarını
    howard fast'in fırtına sonrası çığlıklarını
    ölmeden önce mezarının başına koysaydın
    burcu burcu koksaydın
    dünya değişiyor masalına kahkalar atsaydın
    son anda sokup ellerini kanayan kalbine
    çocuk yüzlü yepyeni bir şiir çıkarsaydın

    nasıl da severim seni
    hiroşimalı bir kızın yaprak dudaklarında
    işçi tulumuyla istanbul da taksim alanında
    ve 1960 yazında küba da nasıl da severim
    al şimdi ellerimi
    yattığın o büyük ülkenin topraklarına uzat
    yanar parmaklarım yanar
    ne şolohovlar ne de gorkiler var
    yalnızca seni o topraklarda tutsak edenler
    ve memedin özlemiyle oraya gömenler var

    yanardağlar mı patlıyor bilemiyorum
    denizlerle karalar yer değiştiriyor
    dinazorlar mı gocuyor yoksa
    bir yanım tırpan yine-bir yanım gül bahçesi
    bir yanım soygun yine-bir yanım ter ezgisi
    söyler misin ey ustaların ustası
    nedir bu değişmenin yarınsız sonrası

    şimdi senin ceviz yaprağı kıvıl kıvıl ülkende
    kimi dünya değişiyor masalının halinde
    ki orta asyanın kımız tadı hala dilinde
    kimi zonguldak madenlerinde
    paşabahçede ve çukobirlikte
    yurtiçi kargoda ve toros gübrede
    direnen bütün yüreklerle birlikte
    kimi dort bin yıllık güneş peşinde
    adının özgürlüğü için döğüşmekte
    değişen nedir söyler misin
    alınterinin nehirleştiği bu yaşam içinde

    bir tren penceresinde saman sarısı saçlar
    rüzgarın yelesinde nasıl ülkeden ülkeye
    beyinden yureğe nasıl fırtınalarla koşar
    o büyük coşkular
    o sonsuz duygular
    uzansam her teline şimdi ellerim yanar
    her biri beş dolara bir masadan uçar
    bir başka masaya konar
    seninse bu körkütük gidiş içinde
    insanlık adına yüreğin bir başka kanar

    dikersin gözlerini masmavi yarınlara
    insanlığın insanca yaşamını özlersin
    ve söylenirsin kendi kendine
    çağının tanığı her şair gibi sen de
    ne açlık ne zulüm ne de kan
    ancak biz kazandığımız zaman
    ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman.

    adnan yücel.
    2 ...
  10. 843.
  11. sana anlatmak istediğim şeyler vardı

    yaşamın ve aşkın gizemini

    mesela deniz kıyısından dilek tutup attığın taşın

    kıyıya geri geldiğinde kabul olduğunu bilmek

    yıldızlardan birine adını söyleyip fısıldadığımda

    senin yıldıza baktığında hissedeceğin aşk

    yağan yağmurlarda iliklerine kadar ıslanman gerektiğini

    içene gelen ürpermede sana akıtılan bir damla yaşın saklı olduğunu

    kalabalık kaldırımlarda yürürken

    içinden geçen yalnızlık duygusunda

    sana duyulan özlemin izini

    kaldırım taşlarında zikzak çizerek yürümek gerektiğini

    her bir zikzakta seni seviyorum dediğimi

    sarı saçlı çocukların hep aynı şarkıyı söylediğini

    anlatmak isterdim tüm bunları ve daha nicelerini

    ve schiller sokağında dans etmek gerektiğini

    evrenin dili neden aşk

    dile gelen küfrü neden yutmak gerektiğini

    evrene küsenle evrenin neden konuşmadığını

    ve tüm bunları yaparken fısıldayanla

    dinleyenin aynı kişi olduğunu

    evren daha önce fısıldadı bana

    yok ikinci bir şans

    yaşam bir kez

    sevmek pek çok kez

    aşk ise tek verilen hediye.herlafamaydonoz .
    5 ...
  12. 844.
  13. bir tabak güneş istiyoruz garson,
    lekesiz olsun lekesiz…
    bir dal badem çiçeği
    bir bardak da deniz..!
    3 ...
  14. 845.
  15. tanrı'yla aynı fikirde değilim
    intihar edenlerin
    cehenneme gideceği konusunda.
    kainatın yaratılışına
    katılmaktan bıktığında ruhum,
    intihar edeceğim ben de
    denenmemiş bir yolla.

    nerdeyse bütün akıllı kalpler
    intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne.

    ben ateist değilim, babasıymış gibi
    tanrı'ya küsen bir çocuğum.
    eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche'yi
    cehenneme gönderirse
    cehennemde yanmayı tercih ederim ben de,
    tanrı dürüstlüğü sever.

    tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum.

    ben tanrı olsam
    peygamberler göndermez
    direkt konuşurdum insanlarla.

    ben tanrı olsam
    hitler'i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım,
    yahut yetenekli bir yazar yapardım onu.
    içindeki kötülüğü insanlara değil
    tuvallere boşaltırdı

    ben tanrı olsam
    devletler yok olur
    gül kokulu bireyler var olurdu sadece,
    atlar çılgın zamanlar koşardı.

    ben tanrı olsam
    düşünce gücüyle herkesin
    istediği karakter olmasını sağlardım,
    dünya bir şiirin
    yaratılım sürecine dönüşürdü böylece.

    ben tanrı olsam intihar ederdim
    insanlarla birlikte
    acı çekmeyi öğrenemediğim için.

    Cesar Mendoza
    5 ...
  16. 846.
  17. keşke aşk,

    sabah sekiz akşam beş olsaydı

    memuriyet kadar kolay değil sevmek

    taşımak bir sancıyı

    acaba iyi midir diye endişelenmek

    hissetmek yüzünde, ona deymiş rüzgarı

    aynı anda aynı şarkıyı dinlemek

    kolay değil durdurmak içinde patlayan yangını

    her sabahın telaşı olur bir hayale sarılmak

    mesela özlemek ne garip değil mi?

    sevip sevip de dokunamamak.
    5 ...
  18. 847.
  19. Hiç, bir insanı unutmak,
    bir insandan vazgeçmek,
    bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda
    kaldın mı hiç?
    Hani ölmüş gibi,
    ...hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
    her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
    ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
    Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek,
    ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana,
    ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi
    sen hala bu kadar sevgili iken?
    Özlemek,
    bu kadar özlemek,
    etini kemiğini yakarcasına özlemek…
    çok kötü değil mi?
    Bu kadar özleyip onu görememek,
    ona dokunamamak,
    onu işitememek,
    artik sonunun “Pi” hali değil mi? Biliyorsun değil mi?
    Ne kadar umutsuz bir arayıştır o,
    kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak
    belki bir kez daha görebilmek için o yüzü,
    belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,
    belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek,
    belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak,
    ne zordur değil mi?
    Ne kadar eritir insanı farketmeden.
    Sen de biliyorsun değil mi bunları?
    Bir sinema koltuğunda sen de iki kişi gibi oturdun mu hiç?
    Hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına?
    Güzel bir kafe keşfettiğinde,
    güzel bir film seyrettiğinde,
    güzel bir şarkı dinlediğinde,
    güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi
    paylaşamadığın için onunla.
    Bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada?
    Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi?
    Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün
    oldu mu hiç?
    Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan
    nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
    Gözünün içine baka baka kolunu, bacağını kesen bir insanın yüzüne
    sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar
    oldu mu hiç?
    Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine
    aşk şiirleri yazabildin mi?
    Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
    feda oldun mu hiç?
    içinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
    özlemini,
    susuzluğunu,
    açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç?
    Kanayan yarasını gördüğün,
    ama merhem olamadığın zamanlar.
    Gücünün,
    hani o tanrısal gücünün,
    bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu
    gördüğün zamanlar
    oldu mu hiç?
    Hiiiiiiiç…
    Hiiç…
    hiç…
    bir hiç…
    2 ...
  20. 848.
  21. Ne hasta bekler sabahı
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti, istemem gelmeni
    Yokluğunda buldum seni.
    Bırak vehmimde gölgeni
    Gelme, artık neye yarar?
    2 ...
  22. 849.
  23. attila ilhan. der noktalarım geceyi .
    2 ...
  24. 850.
  25. ay ışığına batmış
    karabiber ağaçları
    gümüş tozu
    gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
    yaseminler unutulmuş
    tedirgin gülümser
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    her an ötekisiyle birlikte
    herşey onunla ilgili

    telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    gittikçe genişleyen
    yakılmış ot kokusu
    yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
    yansımalar tutmuş bütün sâhili
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili..

    attila ilhan...
    3 ...
  26. 851.
  27. kulak verin sözlerime iyice,
    herkes öldürebilir sevdiğini
    kimi bir bakışıyla yapar bunu,
    kimi dalkavukça sözlerle,
    korkaklar öpücük ile öldürür,
    yürekliler kılıç darbeleriyle!

    kimi gençken öldürür sevdiğini
    kimileri yaşlı iken öldürür;
    şehvetli ellerle öldürür kimi
    kimi altından ellerle öldürür;
    merhametli kişi bıçak kullanır
    çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

    kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
    kimi satar kimi de satın alır;
    kimi gözyaşı döker öldürürken,
    kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
    herkes öldürebilir sevdiğini
    ama herkes öldürdü diye ölmez.

    -Oscar Wilde-
    4 ...
  28. 852.
  29. Çokluk Senindir / Turgut Uyar

    özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
    özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir

    suya giden bir adam mesela omuzunu eğri tutsa
    güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir

    ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
    kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir

    kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
    bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir

    bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
    ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir

    benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir
    senin soyunun bıraktığı güçler artık senindir

    çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
    her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir

    senindir ey sonsuz veren ne varsa hayat gibi
    tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir

    ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
    aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir.
    3 ...
  30. 853.
  31. Sevmeyi bilmeyen adamlar var şehrimde...
    Oysa çok sevilmişler onlar hiç sevmeden!
    ve gurur duymuşlar bununla.
    bir zamanlar "seviyorum" dedikleri duymuş söylediklerini, bükmüş boynunu "Allah büyük" demiş.
    Bir gün; yeterince büyüdüğünde o adamlar, yeterince acı ateş yandığında içlerinde anlayacaklar.
    sevmeyi bilmeyen adamlar var şehrimde...
    her şey müstehakken onlara boynu bükük bir duayla anılıp,
    o duanın hürmetine ayakta kalmışlar.
    3 ...
  32. 854.
  33. Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
    kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
    4 ...
  34. 855.
  35. Hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül
    Bîzârım ümidime kurulan her tuzaktan
    Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkûl
    Bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan

    Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş
    Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan
    Deniz sanki isyankâr bir rüyada boğulmuş
    Nehirler aktı sana; ben uzaktan uzaktan

    Peşimde her âşığın gölgesini taşırım
    Alırım esrârını her devin bir dudaktan
    Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım
    Gökler sıcaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi
    Kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan
    Çölde kalan ruhların bile döndü talihi
    Türküler yaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    En kâvi diken dahi murâd alır bağında
    Bırakıp derde beni, kurtulursun firâktan
    Gece- gündüz esridin bir kaktüs yaprağında
    Gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    Simsiyah bir kıyamet tohumu filizlenir
    Mezarıma isminle atacağın topraktan
    Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir
    içim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan.
    3 ...
  36. 856.
  37. dicekler ki,
    ben öldükten sonra:
    o yalnız şiir yazardı
    ve yağmurlu gecelerde
    elleri cebinde gezerdi
    yazık diyecek hatıra defterimi okuyan
    ne talihsiz adammış
    imanı gevremiş parasızlıktan.
    2 ...
  38. 857.
  39. O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey
    incecik melankolisiymiş yalnızlığının
    intihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam
    caddelerinden ölümler aşkı pera'nın

    Esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam
    çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş
    tüllere sarılmış mor bir karadağ tabancasıyla
    zakkum fotoğrafları varmış cezayir menekşeleri camekânda

    Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç, bilemem
    intihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birlikte
    cezayir menekşelerini seçip satın alışından olabilir mi ablamın.
    3 ...
  40. 858.
  41. Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece

    Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
    Nefretim aşkımı aştı bu gece
    Bugün ki sözlerin söz müydü artık
    Son sözün sabrımı aştı bu gece

    Kolayca bitsin bu diyemedin de
    Salladın savurdun basiretsizce
    Hiç mi ders almadın onca gezdik de
    Yağmurun rahmeti aştı bu gece

    Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
    Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
    Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
    Yalanın doğrunu aştı bu gece

    Evlenmek hayali kapımda idi
    Giriş kat evimin boyası yeni
    Mobilyan,takımın, alınmış idi
    Vuslatım tadını aştı bu gece

    Yemedim yedirdim ne varsa sana
    Üç kuruşum olsa verirdim daha
    Memurdum yoksuldum hatırlasana
    Hafızam haddini aştı bu gece

    Ayakların donmuş,üşümüştün de
    Gece yatamamış üzülmüştüm de
    Bir ay oruç tutup yememiştim de
    O çizmen boyunu aştı bu gece

    Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
    Allahtan beklenir kul bilmese de
    Kızgınlığım buna, sebep ise de
    Sabrım miadını aştı bu gece

    Onca gez toz benle,seviyorum de
    Sonra git nişanlan bir de ona de
    Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
    Küfrüm edebimi aştı bu gece

    Sana son bir sözüm, nasihatım var
    Aldığım ahlakla bir terbiyem var
    Seni doğurana ana deyip geçmek var
    Saygım adabımı tuttu bu gece
    Gönlümün romanı bitti bu gece
    Hangisine yansam şimdi gün gece
    Ömrümden beş yıl gitti bu gece
    4 ...
  42. 859.
  43. Ağlamak kifayet etmez acıma
    Şen kahkahalarda hüzün bu gece
    Teselli sözleri gider gücüme
    Şarkılar bir başka hazin bu gece

    Yüreğim fırtına gözlerim durgun
    Varlığın ilacım yokluğun vurgun
    Hayattan kovuldum kaderim sürgün
    Ölüm fermanımı yazın bu gece

    Herkese kalbimi vermezken öyle
    Yaşatmak için sen ne yaptın söyle
    Ne kadar şen şakrak olmuşsun böyle
    Halime gülüyor yüzün bu gece

    Talebim çok değil yalnız beni sev
    Umut sefil cüce, acı koca dev
    Üstadım geçiver bir hicaz peşrev
    Sevdadan dert yansın sazın bu gece

    Neşenin kapısı yüzüme örtük
    Bir resmin yok bende olsa da yırtık
    Arkana bakmadan sende git artık
    Hadi benden sana izin bu gece.
    3 ...
  44. 860.
  45. Oysaki seninle güzel olmak var 
    Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi 
    Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
     
    Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. 
    Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 
    Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel 
    O başkası yok mu bir yanındakine veriyor 
    Derken karanfil elden ele. 

    Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle 
    Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil 
    Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk 
    Birleşiyoruz sessizce. 
     
    edip cansever
    7 ...
  46. 861.
  47. o şimdi, ne yapıyor?
    şu anda, şimdi, şimdi?
    evde mi, sokakta mı,
    çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
    kolunu kaldırmış olabilir,
    "hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi... "
    o şimdi ne yapıyor,
    şu anda, şimdi, şimdi?
    belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor.
    belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir,
    "her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar! "
    ve ne düşünüyor, beni mi?
    yoksa, ne bileyim, fasulyenin neden bir türlü pişmediğini mi?
    yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu?
    o şimdi ne düşünüyor,
    şu anda, şimdi, şimdi?

    nazim hikmet. evet.
    6 ...
  48. 862.
  49. baktın ki olmuyor
    boş vereceksin hayatı.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük