gecenin şiiri

entry13371 galeri929 ses19
    764.
  1. edip cansever i ansak yeri şimdi.

    "ve her şey dönüştü işte
    kahverengi bir çarşambadan
    sapsarı bir cumartesiye.

    ansızın bir rüzgar çıktı demin
    çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgar
    kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü
    yakıyor gözkapaklarımı da
    toplayıp getiriyor anılarımı bir bir
    uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.

    (kaç türlü girilirdi anılardan içeri?
    1 - işte bir zambağın özsuyunun içilişi gibi
    2 - süt emer gibi bir memeden
    bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi
    3 - dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi.)

    (ansak mı anmasak mı
    yeri mi şimdi değil mi
    bir tren yolculuğunda ve her yerde
    her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini
    bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
    saatler iyi
    adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi
    ve bütün yolcuların dalgın
    koparıp koparıp bir şeyler yediklerini
    görünüşte kararsız
    görünüşte üzgün, endişeli
    görsek mi acaba, görmesek mi
    açıp da kapalı gözlerini arada
    şöyle bir görünümü tek bir solukta
    yalandan, inatla içine çekenleri
    ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken
    belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini
    bir tilki çevikliğiyle, acele
    katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği
    bilmem ki, görmesek mi
    durunca tren bir istasyonda
    dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda
    dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp
    bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi
    uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla
    tutarak parmaklarıyla yalancı
    ve ucuzundan bir kolyeyi
    acaba görmesek mi
    bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.

    ansak mı anmasak mı acaba
    yeri mi şimdi, değil mi
    sırasını bekleyen bir kadının, hasta
    gereğinden fazla abartılmış yüzünü
    besbelli iğrenirdiniz
    çevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarına
    bir duvar saatine ya da kapıya
    telefona bakardınız, tırnaklarını incelerdiniz uzun uzun
    kısaca
    kaçınmak isterdiniz o yüzden -ama bitmedi-
    gördünüz, görüverdiniz bir daha
    sıyrılmış acılardan ansızın
    sevecen, durgun, sade
    o yüzü
    belki de, orda, acele
    karar verdiniz
    bir anneniz olsun isterdiniz böyle
    ve belki sarılıp öpmek isterdiniz onu
    her neyse...

    söylesek, yeniden mi söylesek şimdi de
    ben uzun yolları hiç sevmem
    doğacak bir çocuk gibi beklemeli anılar
    ansızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)" ** *
    1 ...
  2. 765.
  3. "yalnızlık alıp karşısına kendini,
    öteki kendinlerle konuşmaktır.
    bakışmaktır, öteki kendinlerle;
    dövüşmektir.
    kimi zaman da, öldürmektir
    içlerinden sana en çok benzeyeni,
    benzemiyor diye.

    yalnızlık, öldürmektir."

    Hasan Ali Toptaş
    4 ...
  4. 766.
  5. Bir tanem!
    Son mektubunda:
    'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
    'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
    diyorsun;
    'yaşayamam! '
    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
    kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlılarda
    ölüm acısı.
    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgilim;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nazıma!

    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...

    Karım benim!
    iyi yürekli
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim:
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.

    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı.
    3 ...
  6. 767.
  7. Gögsünde vurup parçalanan kalbi,nihayet
    Bir saçlari kan,gözleri keskin disi çeldi.
    Artik bitecek ruhunu sarsan bu seamet.
    Zira saçi kan sevgilisinin ismi eceldi…

    Içtin ecel zehrini sen kendi elinle
    Hala bu gönül hangi uzak gölgeyi bekler?
    Bak,haykiriyor ‘bostur ümitler’ diye dinle,
    Zulmette keder besleyen gamli köpekler.

    Bir dinle adem ülkesinin ruhunu: Yer yer
    Davet ediyor bak seni binlerce kucaklar…
    Bir sir gibi,sevda gibi sessiz gezinenler
    Bir gün seni otlarda uzanmis bulacaklar…

    Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder…
    Cismin sana yetmez mi?Çabuk kalbini sök ver!
    Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
    Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsin…

    Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin…
    Yazmis kaderin:Askima ömrünce esirsin!
    Aklinla,suurunla,hayalinle bilirsin.
    Mutlak seveceksin beni,bundan kaç
    1 ...
  8. 768.
  9. iki kalp arasında en kısa yol: birbirine uzanmış ve zaman zaman ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol. merdivenlerin oraya koşuyorum, beklemek gövde gösterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, bir şeyin provası yapılıyor sanki. kuşlar toplanmışlar göçüyorlar keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
    3 ...
  10. 769.
  11. şiir, gündüz yazılır
    gece okunur..
    2 ...
  12. 770.
  13. Biz dünyadan nereye
    Göçelim ya Muhammed?
    Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
    Altın devrini yaşıyor...
    Diller, sayfalar, satırlar
    (Ebu Leheb öldü) diyorlar:
    Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
    Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

    Neler duydu şu dünyada
    Mevlid\'ine hayran kulaklarımız:
    Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
    Adına alışkın dudaklarımız!
    Artık, yolunu bilmiyor;
    Artık, yolunu unuttu
    Ayaklarımız!
    Kabe\'ne siyahlar
    Yakışmamıştır, ya Muhammed,
    Bugünkü kadar!
    4 ...
  14. 771.
  15. Elinin sıcaklığını hissedip
    Kalbinin atışını duyarken sevgili
    Sensiz olmak, sensiz uyumak
    Ölümden beter.

    Varlığını bilip de, yokluğuna sarılırken
    Baktığım her yerde, seni görürken sevgili…
    Sensiz olmak, sensiz nefes almak
    Ölümden beter.

    Yaşadığımın farkındayken,
    Kalbimin attığını hissederken sevgili…
    Sensizlik yüzünden yok olmak,
    inan ölümden beter.
    1 ...
  16. 772.
  17. AŞK - CEMAL SÜREYA

    Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurada senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
    Şurada da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.
    1 ...
  18. 773.
  19. yine yalnızım
    bir Ankara akşamında
    canım istiyor
    limonlu dondurma
    kim gidecek şimdi bu saatte
    fırıncı Orhan'a.
    1 ...
  20. 774.
  21. Kanımın kanı,ebedi kahraman neredesin?
    40 çeriyle Tanrı Dağı'nda akın mı edersin?
    Sen gideli atsız,sen gideli atasız.
    Söyle atam neredesin?

    Artık biliyorum,sen Türk'lesin hep Türk'le idin.
    Seni uzaklarda aradık,hayır!
    Bir insan kendine ne kadar uzak olabilir?
    işte sen bize o kadar uzaktın.

    Türk ırkı sağ oldukça,
    Saf kan damarlarımızda akdıkça,
    Son nefese,son nefere kadar,
    Bir Atsız hep olacak!

    -Furkan Sayın
    2 ...
  22. 775.
  23. DENGE
    Sizin alınız al inandım 
    Sizin morunuz mor inandım 
    Tanrınız büyük amenna 
    Şiiriniz adamakıllı şiir 
    Dumanı da caba 

    Bütün ağaçlarla uyuşmuşum 
    Kalabalık ha olmuş ha olmamış 
    Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum 
    Ama sokaklar şöyleymiş 
    Ağaçlar böyleymiş 
    Ama sizin adınız ne 
    Benim dengemi bozmayınız 

    Aşkım da değişebilir gerçeklerim de 
    Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı 
    Yangelmişim diz boyu sulara 
    Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum 
    Hiçbirinizle dövüşemem 
    Benim bir gizli bildiğim var 
    Sizin alınız al inandım 
    Morunuz mor inandım 
    Ben tam kendime göre 
    Ben tam dünyaya göre 
    Ama sizin adınız ne 
    Benim dengemi bozmayınız.
    1 ...
  24. 776.
  25. Bugün pazar ve ben seni çok özledim.
    1 ...
  26. 777.
  27. Ben Bu Kadar Değilim

    Ben bu kadar değilim
    Kışlada ölü bir zaman
    Bir güzel at durdukça gider
    Gittikçe döner bir bir güzel at durdukça
    Askerim, benim ağzım kuşlardan.

    Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
    Dalları sormuyorum dallardan daha iyi
    Yüzümü istiyorum bir süvari alayından
    Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
    Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.

    Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
    Gözlerim ormanlara asılı
    Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
    O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
    Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.

    Ben bu kadar değilim
    Kışlada ölü bir zaman.

    Edip Cansever
    2 ...
  28. 778.
  29. 779.
  30. sevgilerde - Behçet Necatigil.
    2 ...
  31. 780.
  32. Mutlak Seveceksin

    Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
    Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
    Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
    Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

    Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
    Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
    Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
    Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
    Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
    Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

    Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
    Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
    Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
    Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın.
    4 ...
  33. 781.
  34. GÜVERCiN'e AĞIT

    Jaiboon için...

    ıssız akşamlardan ölüme yatılı
    uzarken saatlerin çekildiği yer
    bazen arkadaş sesiyle uyanmak
    bazen de uzaktakiler- -

    olunca 'bir gül açılmaz yüzün tek'
    çocuk gülüşlerinde daha az
    ve odanda onlar! beklemek
    geceyi esrarla örterken namaz

    bulanık sokaklar - - örümcek ve mağara
    evde olmanın sessizliğiyle derin
    günde beş vakit açılır yara
    duymak için sesini başka güvercinlerin

    Hece, Şubat 2004

    (bkz: can bahadır yüce)
    1 ...
  35. 782.
  36. belkide konuşuyordur gözlerin
    ama ben gözce bilmiyorum ki
    masumca biliyorum
    usulca biliyorum
    sessizce biliyorum.
    3 ...
  37. 783.
  38. Beni soluğumdan tutuyor üşümelerim
    Boğazıma yapışmış sıtmalı kelimeler
    En yakın sağda park'a çektiler kendilerini
    Söz dinlemez oldu sözler
    Adına sır diyorlar sevmelerin
    Gürültülü harflerini sükûta izdivaç ediyorlar
    Mahrem duygularını telveye terk ediyorlar yani
    Yorulmadın mı dilimden sessiz çığlığım
    Senin yerin dağınıklığım
    Toparla kendimi...
    2 ...
  39. 784.
  40. Gül Dönüyor Avucumda / Edip Cansever

    I

    O akşam söylediydim ona
    Gördüm Hümakuşunun iskeletini
    Haber de saldıydım Pegasos'un sırtındaki ozana
    Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini
    Duyan da var bunu duymayan da.

    O gün bugündür ıslık çala çala
    Gelip geçiyor kapımın önünden
    Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki
    Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa
    Başıboşbir deniz gibi anlamsız yatar
    Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta

    Anlattı sonra uzun uzun.
    Nasıl onardığını eski tekneyi
    Nasıl kalafata çektiğini, boyasını
    Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi parladıydı.. Çekmişti onu
    kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkleri? özenli bir kılıfa
    girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki parmak arasında büyüyen
    ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bucaksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir
    gizdi belki. Evleri dolaşan cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki.
    inandıydı bu yüzden kanının tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve
    gördüydü yer değiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu
    anladıydı bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve
    yetinmedi. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı
    yerden kaldırdı havaay. Birden parladı bıçak dünya zamanından başka
    bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşındayken. Besbelli bir
    uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve seyretti uzun uzun tarihte yeri
    olmayan bu titreşimi. Bir şey ki artık birdenbire her şeydi. Ve yazdı
    bordasına iki Parmak diye iki Parmaktı çünkü teknenin ismi.)

    II

    Ey iki el arasındaki çaresiz vakit
    Yıkanmış çekmiş çamaşırlar gibisin
    Azsın, öyle çok kıyılısın ki genişliğime
    içinde asfaltların dondurmaların eridiği bir salı
    Mühürler gibi kazılmış çarşambanın üstüne
    Tuz uzun, bakışlarımsa bir avuç tuzla orantılı
    Tam yüreğimin hizasında o otel
    Bir otel ki sabah akşam buruşturan kıyıyı
    Dönüp dönüp arkama baktığım işte
    Severek bir ıslak battaniyeyi belki
    Didiklenmiş bir saati, yıpranmış
    Tırnak uçlarını ve her şeyi.

    Oysa ey denizlerin ıslak geçidi
    Her yandan sızan şeridi akarsuların
    Balığın dil bilmeyeni ben
    Neden hep tuzdan anlardım o zaman
    Tuzdan mı, evet tuzdan
    Denizin merasından yani.

    Uzat elini artık, kutla kendini
    Götür bir bardak sonsuz suyu ağzına
    Bak
    Gördün mü, hem de nasıl
    Bir gül dönüyor öteki avucunda.

    III

    Ağrıtmayan böylece dindirmeyen o sabah
    Puhukuşu muydu, neydi, öttü uzun uzun
    Biçimini vermeye çalıştı bir yıkıntıya
    Biz geçince dönüp baktı arkamızdan üç çocuk
    Üçü de
    Bir tahta perdenin önündeki ömründe
    Gözleri dümdüz, kireç kıyıları gibi
    Bir yanıp bir sönüyordu umuda ve ezikliğe.

    Farketmez deniz de gözyaşını, dedim ustama
    Ve gözyaşı denizi
    Ey göstergelerinen güzeli, göster ki beni
    Ben ıssızı yonta yonta gürültüler ederim
    Kendimi yonta yonta dağılan bir mermerim

    O sabah demir atmış bulduk
    Tekneyi bütün kıyılarda.
    1 ...
  41. 785.
  42. ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım.
    Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından.
    Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından.
    Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar.
    Şu aranıp duran korkak ellerimi tut.
    Bu evleri atla bu evleri de bunları da.
    Göğe bakalım.

    Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
    inecek var deriz otobüs durur ineriz.
    Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya.
    Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum.
    Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun.
    Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam.
    Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım.
    Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda.
    Beni bırak göğe bakalım.

    Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım.
    Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum.
    Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi.
    Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor.
    Seni aldım bu sunturlu yere getirdim.
    Sayısız penceren vardı bir bir kapattım.
    Bana dönesin diye bir bir kapattım.
    Şimdi otobüs gelir biner gideriz.
    Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç.
    Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin.
    Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat.
    Durma kendini hatırlat.
    Durma göğe bakalım .

    Turgut UYAR .
    2 ...
  43. 786.
  44. Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

    -Sezai Karakoç- (Monna Rosa 1)
    4 ...
  45. 787.
  46. Orda duruyorsun,
    Terkedilmiş beyaz ve nazlı.
    Git diyorlar gidiyorsun.
    Kal diyorlar, ne bir ses ne bir şarkı.

    Kırgınım saçılmış bir nar gibi,
    Sessiz akan bir ırmağım gecede.
    Git dersen giderim.
    Kalırım, kal dersen.
    Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım.
    Git dersen giderim.
    Kal dersen kalırım.
    1 ...
  47. 788.
  48. ne donkarlosun domuz ahırı
    ne senatör makdoların oda ışığı
    ne de hacıfışfışın kurban etidir
    demokrasi
    demokrasi denilen o haspanın-a benim gülüm
    lordlar kamarasına açılmaz kapısı
    beşikteki bebeler bile biliyor bunu artık
    biliyor ve unutmuyorlar
    insan kanıyla işlediğini
    o teksas tipi demokrasinin

    elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi yüzümün
    elbet kolay değil öyle genç ölmek
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük