Yüzün Okunmuyor Sesinde
Seyduna Bir Yanıyla Sırtını Dağlara Yaslamış
Rahat Rahat Uyuyordu
Diğer Yanı Sevda Kılıcından Geçiriliyordu
Hasretin Sütlü Şafağında
Her Ahda Ciğerine Kan Otururdu
Buzdu Kapkaraydı Dağların Kuytuluğu
Yaşamın Korkusu itelemişti Dağlara Onu
Türkü Söylerdi Nefes Almak için Uluyan Gecelerde
Yorgun Sularca Uykuya Dalmazdı Hayat Seydunada
Etrafı Ağaçlı Akarsuya Benzerdi Şahrudun Gözleri
Ayışığına Bakarak Şarkı Söylerdi Akarken
Geceleyin Bile Yedi iklim Rengiydi Yüreği
Güneş Rengi Gözleri Düşünürdü Şahrudun
Yorgun Düşleri Dökülürken Uykunun Gölüne
Gece Gibi Kapkara Gözüyle Yıldızlara Bakıp
Düşünürdü Şahrudu Düşünür içi Yarılırdı Acıdan
Bir Türkü Gibi Gözleri Uzakalra Uzanırdı
Bir Şafak Güzelliğinde Şahrudla Uyanmaktı Ümidi
Ve Dağ Gibi Sertleşen Yüzüyle Düşerdi Toprağa
Yorgun Gözleri Öylece Açık Dururdu Uykuda Yüzünde
Yıldızların Yaşadığı Saatte
Şahrud Yağmurun Geliniydi
Renklerin Yedi Vereniyle Nakışlardı Gök Maviyi
Ne Vakit Seydunaya Hasret Yaksa
Kırık Su Gibi Bakardı Dağlara
Ve Genç Ölümlere Yakılan Türküler Gibi Ağlardı Kutuylara
Seyduna Sevdasını Dağların Yüzü Yapar
Yıldız Yanığı Gecelerde Yüreğinin Esrarına Dalar
Karayele Ahını Salardı
Karanlık Denizinin Kıyısına Çekmişim iki Küreğimi
Nicedir Senden Aldığım Ağrı Sözlerdir Ağzımın Taşıdığı
Saklımda Ağlarım Yada Bir Dostun Yüzüne Gülerken
Sularımı Yeraltına Çekmişim Az Yaşadıklarımda Uzun Ölmüşüm
Ah Şahrud Niye Yüzün Tam Okunmuyor Sesinde Niye.
koynumda çırılçıplaksınız
şehir, akşam ve sen
aydınlıgınız yüzüme vuruyor
bir de saçlarınızın kokusu.
bu çarpan yürek kimin
sesleri soluklarımızın üstünde küt küt atan
senin mi, şehrin mi, akşamın mı, yoksa benimkisi mi?
akşam nerde bitiyor, nerde başlıyor şehir
şehir nerde bitiyor, sen nerde başlıyorsun
ben nerde bitip, nerde başlıyorum?
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
istanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
kafanı suyun üstünde tutmakla meşgulken
kalmıyor derinlerde ne yaptığının önemi
gitmek için doğrulduğumda bir kez yerimden
artık adım atamıyorum ben geri
-
duramam buralarda,
hoşça kal.
-
aramaya gidiyorum, son yolculuğumdan beri bulamadığım benliğimi.
çünkü, o son vedadan beri:
"Fizik kurallarına aykırı yalnızlıklar yaşıyorum
Devasa ağaçların çatırdayacağı hüzünleri
Ben sol cebimde taşıyorum *
Zamanın tık-tıkları,
Güder yaratıkları.
Kan sızan pençesinde
Beynimin yırtıkları.
Hayal, dalgıç ki arar,
Denizde batıkları.
Bu ne dünya; ne dünya,
Çerçöpten çattıkları!..
Bak şu maymun soyuna,
Ortaya attıkları!
Aziz ekmek, fikirde,
Teneke artıkları.
Ve evlerde baş köşe,
Batının pırtıkları,
Görünmezi görmeye
Eremez mantıkları.
Ya şu sözde müminler,
Şiltenin kıtıkları?
Yetmez mi bunca zaman
Yan gelip yattıkları?
Bir nesil özlüyorum,
Doğrultsun yatıkları!
Somunları taş olsun,
Zehir de katıkları!
Yorganları devirsin,
Dişlesin yastıkları!
Bir damla gözyaşına,
Sonsuzluk, sattıkları.
Hakk'a dönünüz Hakk'a,
Hakkın yarattıkları!..
aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin
ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin
Sen istinye'de bekle ben buradayım
içimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa,
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda,
ve daha eskimemiş tüfeklerle,
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp,
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda,
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın.
ömrünü piç bir bebek gibi
bırakmanın
bulvarlara
bozgunlara
ve yanlış yalan aşklara;
bir bedeli
bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...
Kısacık yoğun bir akşam
herkesin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu
kısacık bir akşam
Kısacık serin bir akşam
kelebeklerin atlarla yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu bir takım şarkılar söylendi
bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam
Neyi söylesem bir kahramanlıktı
içinde azıcık buluştuğumuz
bir bulutla bir kağıt peçete arasında
kısacık yoğun bir akşam
şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
kısacık yoğun bir akşam
Her şey bir unutkanlıktı
arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
kısacık yoğun bir akşam
biliyordum bir soğuktu nereye varsam
bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
kısacık yoğun bir akşam.
Kim karıştırdı gerçekliğine
yaşadığım sonsuzluğun
ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
kısacık bir akşam
duraladım ne yapsam
Kim karıştırdı gerçekliğine
su terazilerindeki ensizliğin
ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam
yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler...
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
ister istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor
Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk
"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"
çok sevdiğin kişiye hitaben ise;
açıkça anlatamam sana hislerimi
bilmiyorsun bendeki seni
nasıl anlatırım bendeki seni
bak dinle seviyorum seni.
evet yazar burada şair olmuştur. evet seviyordur.
(#21953547)
hiç gitmek istedin mi bu şehirden.
Gecenin kör karanlığında, herkes uykudayken.
Gökyüzünden bir yıldız alıp boğazına saplamak
Ya da ondan önce sevmek istedin mi hiç?
Boşver deyipte arkana bakmadan gidebildin mi
ya da durabildin mi son vapura bir dakika kala.
Hiç düşünmeden yaşamayı düşündün mü?
Yaşamak nedir sorusuna hep aynı cevabı verebildin mi?
Kaçabildin mi o şehirden, düşünmeden yaşayabildin mi?
Tüm her şeyi bırakta kendini bırakma bu boşluğa,
Zemine çarpana kadar defalarca kez ölebilirsin.
Ben seni hiç sevmedim ki,
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim,
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim,
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip, gözlerinde durdular,
Ben seni hiç sevmedim ki.
Beni yola koduğunda ayrılmayı sevdim,
Kurşunları sevdim, beni vurduğunda,
Ağlamayı sevdim, unuttuğunda,
Yalnız olduğumu anladığımda,
Ayakta kalmamı sevdim,
Yıkılmamı sevdim, seni her hatırladığımda,
Ekmeği sever gibi sevdim, sensizliği,
Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini,
ikindide yağmur gibi,
Geceleyin rüzgâr gibi, sevdim seni sevdiğimi,
Ben seni hiç sevmedim ki.
Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim,
Menekşeyle konuşmanı, nisana hatırlatmanı,
Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını,
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı,
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman,
Sakız satan çocukları, yeni çıkan şarkıları,
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim,
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe,
Ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte,
Ben seni hiç sevmedim ki.
Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine,
Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde,
Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde,
Buğusunda sabahın, acımasızlığında bir âhın,
Ağlayan yüzünde isa'nın, ferahlatan güzüyle duanın,
Korkutan yanıyla nârın,
incirin, Zeytinin ve kalbin üstüne,
Gülün üstüne, tutunduğum umudun üstüne,
Korkunun üstüne, senin üstüne,
Hepsinin üstüne,
Ben seni hiç sevmedim ki.
Gittiğin zaman, gitmeni sevdim,
Evreni sevdim, geldiğin zaman,
Kalmanı sevmedim,
Korkuyordum sana alışmaktan,
Yinede sevdim gülümsemeyi,
Mendilimi sallarken seni götüren trenin arkasından,
Kırlara ilk Kar düştüğü zaman,
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim,
Seni içimde öldürdüğüm zaman.
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim,
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe,
Ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte,
Ben seni hiç sevmedim ki,
Ben sevdim mi;
ADAM GIBI SEVERIM!!!
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
Attilâ ilhan ölür...
sensizlik içimde kanayan yara.
ey bütün yalnızlık şiirleri.
her zaman bana seni mi anlatacaksın.
bak işte yine gece oldu.
gece oldu gece oldu.
gözlerimde yalnızca sen canlandın.
bu gecenin meleği sensin.
Yağmur istiyorum,
Yürüyemeyeyim altında..
Kimse olmayacak sokaklarda, söz
Sözleşiyorum!
Kelime istemiyorum bu sefer
Perinin ilhamı uzaklarda
Uyku eski bir dost,
Rüya kimliksiz bir nefer
O yağmuru istiyorum ben
Uzak yıldızlardan yağdığına inanacağım,
Üşümediğimi söyleyecek bana
Çocukken olduğu gibi, kaçağım
Ev fikrinden kaçarım o yağmurda!
"Sel öldürmez..." der yağmur usulca,
"Şehir öldürür."
Öyle bir yağmur istiyorum ki Kasımca,
Bir delik açsın gökte
Unutayım hesaplarımı
Bir deniz istiyorum ben
Kökleri mavi ve gökyüzünde