Tükenir elbet gökte yıldız, denizde kum tükenir
Bu vatan bu topraklar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez
inanın Mustafa Kemal'ler tükenmez
Ben de etten kemiktendim elbet
Ben de bir gün geçecektim elbet
iki Mustafa Kemal var iyi bilin
Ben işte o ikincisi sonsuzlukta
Ruh gibi bir şey görünmez
inanın Mustafa Kemal'ler tükenmez
Hep kardeşliğe bolluğa giden yolda
Bilimin yapıcılığın aydınlığında
Güzel düşünceler soyut fikirlerde ben
Evrensel yepyeni buluşlarda
Geriliği kovmuşum ben dönmez
inanın Mustafa Kemal'ler tükenmez
Başın mı dertte beni hatırla
Duy beni en sıkıldığın an
Baştan sona herşeyiyle bu vatan
Sakın ağlamasın Kasım'larda Fatih'ler Kanunî'ler ölmez
inanın Mustafa Kemal'ler tükenmez. evet.
umarım bağışlarsın kederimi, haylazlığımı,
umutsuzluğumu, dalgınlığımı; yani
benden geçtiğinde anlamı sarsılan ne varsa...
umarım her şey olacağına varıyor der,
ve kabullenirsin
kum nasıl çizmişse incecik bir camı.*
hiç gitmediğim bir yerde, sevinçle ötesinde
her türlü yaşantının, kendi sessizliği var gözlerinin:
en ince kımıltısında birşey var içime gömen beni,
birşey dokunamayacağım kadar bana yakın
kolayca açar beni en ürkek bir bakışın
parmaklar gibi kapamış olsam bile kendimi,
sen hep yaprak yaprak açarsın beni, Baharın
(dokunup ustaca, gizlice) açışı gibi ilk gününü
ya da beni kapatmaksa istediğin, ben,
hayatım kapanırız güzelce, birden
karın her yere özenle inişini
düşleyen yüreğince şu çiçeğin;
duyduğumuz hiçbir şey bu ülkede
erişemez gücüne sonsuz inceliğinin:
renkleriyle yapısının beni bağlayan,
öldüren, hiç durmadan, her nefeste
(bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan
ve açan; yalnız anlıyor içimde birşey
gözlerinin sesini güllerden derin olan)
kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri
Bizi ayıran bir dizi çağ artık. Nerede danışsam
ona, yüklü bir umarsızlık izliyor sesimi. Öteki
çünkü, o, öteki artık; bir sed ayırıyor bizi
her kılköprüden.
Ussal olan ne, usa direnmekte? Taş kadar somut,
buğday kadar eğik ağlatısı, bu bekinerek
savunduğu. ikimiz de biliyoruz, ben bilisizliğin
daha beşiğinde, o eşiğinde bilgeliğin, çok
ötesinde bilmenin, bilmemenin: Herbir bağa
engeliz şimdi, bize dünden artan bir inanç ile.
Gecenin ilerlemiş saatında parçalanmış bir fanus
gibi sessizlik. Bu bulanıklık, uzağı kollayan
irisin. Bu denetimsiz gövde, bir güz yaprağı;
ağaçların altından başlayan küflü halı
sokağa ana örgenini, elini, göğsünü sürüyor
hızla. Yüreğini. Öyle sarsılıyor bu kapkara oda,
kimi geceler.
Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal ...
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
Gök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
içimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaralıyım, çaresizim umutsuzum
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin, aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir şarkı söyle
Yağan kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
işte öyleyim, kapkarayım bugün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
Bana bir şarkı söyle..
demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
seni görür görmez özgürlüğümden utandım
söyle ne içersin çay mı kahve mi
çok değişmişsin birden hatırlayamadım
hiç kimse kalmamıştı sanki dünyada
ve yalnız ikimiz kalmıştık
iyi, yerleş ve yok ağır bir birleşmektir.
titrek ellerle gecmisi anlatırken sen
gözlerinde gördüm ben senin gibi sapsaf olmayı
ama fotoğraf bırakmamayı da
buradan miydın?
buradan değil miydin?
öyle derin bir acıyla ve büyük bir saflıkla 14 yaşının gizemlerini
ya da anneanneni açarken bana,
onların geri gelmesini isterken besbelli benden
beni tanıyor muydun,
tanımıyor muydun?
yoksa her şeyi ama her şeyi mı biliyordun?
ben seni seviyordum ama
sevmiyordum da.
insan bir yokluğu sevebilir mi?
iyi, yerleş ve yok ağır bir birleşmektir.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım,
ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Yeniliğe Doğru, Mevlana Celaleddin Rumi
büdütt: günün ilk entrisi olup, parlakmavi'ye gelsindir:)
ışıkları söndür suna su
vapurları duyacağız ha
dün gece uykumda sıçradım
beni mi çağırdın suna su
nereye gideceğiz ha
yabancı değil ben kaptanım
aç kapıyı suna su
büyük yağmurda ıslandım
şarabın var mı suna su
sabahı bulacağız ha
kadehini dinleme çıldırırsın
elimden gelmeyen bir o
bütün trenleri kaçırdım
saatin kaç suna su
yarın öleceğiz ha.
sen her gece ay değirmisini
başına yastık edince yollarda,
dizimde yattığın geceleri hatırla ama.
sen ey, hüsrev'i kendine kul,
şirin gibi bir nice güzeli esir eden,
aşkının ateşiyle tıpkı ferhat gibi benim
ayrılık dağını delmede olduğumu, hatırla ama.
yok oldum sanıyordum sensizlikten sonra
kalemim kırıktı kalbim faili mechul
tam kendime geldim derken
fark ettim ki arkaplan da çalan gecenin şiirinin büyüsündeyim sevgili.
uçurumun kenarındayım hızır
ben fakir
en hakir
bin taksir
ateşten
kalleşten
mızrakla gürzden
dabbetülarz'dan
deccaldan, yedi düvelden
korku nedir bilmeyen ben
tir tir titriyorum gülceden
ödüm patlıyor gülceye bakmaktan
nutkum tutuluyor, ürperiyorum
saniyeler gözlerimde birer can
her saniyede bir can veriyorum.