gecenin şiiri

entry13367 galeri929 ses19
    369.
  1. Düş sensin
    Açtın mı kapısını balkonunun
    Saksıda görünen de sen
    Sulayan da senin elin.

    Düş sensin
    Susuz içersin içkini
    içtiğin içki seni görür uykusunda
    Uyanınca anlatılmayı seversin.

    Düş sensin
    Nedense bu yıl kar yağmadı
    Bembeyaz kentin içinde
    Bilmem ki nasıl anladım çok belli ayak izlerin.

    Düş sensin
    Çünkü sensin düş
    Küçücük bir kız çocuğu gibi, tam öyle gibi
    Baharını icat edersin.
    Düş sensin.


    Edip Cansever
    3 ...
  2. 370.
  3. sabah oldu neredeyse gece mi kaldı,
    ben sevdim gitti de eller aldı,
    britney spears mayoyla denize daldı,
    herkes bu ne biçim şiirdir diye bakakaldı.

    ben artık yatayım yarın iş var,
    çıkar o eteği, o sana dar,
    geçen gün seni sormuştu funda arar,
    barney böyle şiirlerle insanın aklını yorar.

    barney sikkinson - mektubum
    2 ...
  4. 371.
  5. Saat onikiden sonra,
    Bütün içkiler
    Şaraptır.

    cemal süreya. evet.
    2 ...
  6. 372.
  7. Küçük kızları ve ölümü kuşatır yüzü
    Önce küçük kızları sonra ölümü
    Yıkar yüreğime öptükçe
    Ağzındaki yükü

    Dağlar ovalar ve atının terkisinde
    Önce dağlar ovalar sonra atının terkisinde*
    Sarılır eşkiyama türkümü söylerim
    Bembeyaz bir kadın halinde.

    cemal süreya. evet.
    2 ...
  8. 373.
  9. Sen sık sık gülen gülerken de
    Sevecen bir Akdeniz çizgisini
    Sol yanına ağzının
    iliştiren çocuk özenle
    Yabana mı atıyorum yani seni
    Yabana mı atıyorum saat altı buçukları
    Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını
    Değil, değil bunların biri
    Gözlerimin gemileri kuş istiyor
    Açılıp kapandıkça sevdam
    Kapanıp açılıyor bir mavi
    Şahmaran süt istiyor kefeninden
    Üç aylık ölmüş çocukların
    Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber
    Ay kana kana batıyor
    Ay kana kana batıyor
    Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
    Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
    otobüsteyim
    Jandarma daima nesirde kalacaktır
    Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
    Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
    Patronun karısını zimmetine geçirip
    Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
    Alevilikten konuşuyoruz uzun süre
    Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun
    resimlerine bakıyor
    Marilyn Monroe öldü diyorum ona
    Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
    Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir
    Bunları diyorum daha ne varsa diyorum
    işte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
    işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
    Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
    Belki de bir günler bunun için Aydın'da
    bulunduğumu
    Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
    olduğumu
    işte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da
    Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu
    Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
    istanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
    dialektik
    Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
    gibi
    Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
    Sinirli bir elin uysal bir bardağa
    Çok yukardan döktüğü bir içki gelir
    Sonsuz ve olağanüstü bir bira
    Köpüklene köpüklene biçimlendirir
    Soyunarak ağlayan bir kadını
    Acı bilincinde sonrasızlığın
    Ama bırakalım bırakalım bunları
    Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
    büyük yakalarıyla
    Ve faytoncular görüyorum
    Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
    Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren

    Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda
    Pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
    üstünde
    Kars kalesi yükseliyor
    Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha
    elverişli bir şekilde
    Hırpalayan bu kale de olmasa
    N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
    Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk

    Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
    Yalnızlığın başkenti orası

    Bir de yine sevgili çocuk
    Biliyorsun kişi tutkularıyla
    Yalnızlığını adlandırıyor o kadar

    Arkada bir su devrile devrile akıyor
    Rastgele bir ağaca soruyorum
    Bir şey var sanki onu soruyorum
    Değil orda diyor belki biraz daha ilerde
    Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
    Ataerkil bir aile gözümü alıyor

    Dedelerin yüzlerinde erozyon
    Silip götürmüş bütün evetleri

    Annelerinse ağızlarında hiyeroglif
    Babalarınsa ağustoslar atasözleri

    Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
    Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini

    Ablalarınsa boyunları soru işareti
    Ağabeylerse utançlarından emrah

    Sıralanmışlar su boylarına
    Bıçakla soyuyorlar kelimeleri

    Ya suya giden küçük kızlar
    Onlar
    Tıpkı o kuşlar gibi
    Uçan daha bir süre
    Sonra da vurulduktan

    Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri

    Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
    Şu son dönemecini de aşınca gecenin
    Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
    Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
    Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
    Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
    Ve balyozla vursalar mısralarına
    Soylu bir demir sesi yükselir
    Soylu büyük ve mavi bir demir sesi

    Ellerim gece yatısına çağrılmış
    Ve
    Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi

    Yüzüm giyotine abone

    cemal süreya
    2 ...
  10. 374.
  11. sana ulaşmak niye bu kadar zor anlayamıyorum.
    hani bir çiçekte bulabilirdim seni
    bir grup vaktinde
    yağmurda ve karda
    güneşin gittiği anda...
    esen bir meltem selamını getirirdi hani?
    yok,yok,yok...
    yoksun artık biliyorumamcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
    teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
    ablalarınsa boyunları soru işareti
    ağabeylerse utançlarından emrah

    cemal süreyya

    edit: iki satır oradan iki satır buradan copy+paste yaptım müthiş bi şiir çıktı ortaya hahahaha.
    2 ...
  12. 375.
  13. bu gece için iki tane olandır. ilkini paylaşıyorum o halde, tamam mı?
    uykuların kaçar geceleri
    bir türlü sabah olmayı bilmez
    dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
    deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
    ne çarşaf halden anlar, ne yastık
    girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
    kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
    onun unutamadığın hayali
    sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
    sevmek neymiş birgün anlarsın
    birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
    şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
    gün gelirde sesini bir kerecik duymak için
    vurursun başını soğuk taş duvarlara
    büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
    duyarsın
    ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
    sevmek neymiş birgün anlarsın
    birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
    niçin yaratıldığını
    bu igrenç dünyaya neden geldiğini
    uzun uzun seyredersinde aynalarda güzelliğini
    boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
    dolar gözlerin için burkulur
    sevmek neymiş birgün anlarsın
    birgün anlarsın sevilen dudakların
    sevilen gözlerin erişilmezliğini
    o hiç beklenmeyen saat geldi mi
    düşer saçların önüne ama bembeyaz
    uzanır gökyüzüne ellerin
    ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
    bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
    sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
    sevmek neymiş birgün anlarsın
    birgün anlarsın hayal kurmayı
    beklemeyi
    ümit etmeyi
    bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
    bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
    lanet edersin yaşadığına
    maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
    o zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
    (seni sevdiğimi işte o gün anlarsın)
    seni sevdiğimi birgün anlarsın.
    2 ...
  14. 376.
  15. ikincisi de murathan mungan'ın, yalnız bir operası'ndan gelsin.
    kış başlıyor sevgilim
    hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
    bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
    oysa yapacak ne çok şey vardı
    ve ne kadar az zaman
    kış başlıyor sevgilim
    iyi bak kendine
    gözlerindeki usul şefkati
    teslim etme kimseye, hiçbir şeye
    upuzun bir kış başlıyor sevgilim
    ayrılığımızın kışı başlıyor
    giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

    kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
    yazıya oturup
    sonu gelmeyen cümleler kurmak,
    camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
    böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
    çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
    içimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
    para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
    bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
    çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar,
    eşyalar gözünüzün önünde durur
    birlikte yarattığınız alışkanlıklar
    korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
    cağrışımlarla ödeşemezsiniz

    dışarda hayat düşmandır size
    içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
    bir ayrılığın ilk günleridir daha
    her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

    gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
    kulak verdiğiniz saat tiktakları
    kaplar tekin olmayan göğünüzü
    geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
    suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
    bakınıp dururken duvarlara

    boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak,
    eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda
    kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
    kendimizin içinden
    yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
    yeni bir iklime, yeni bir kente,
    bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
    başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye,
    ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi

    yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
    ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
    ve kazanmış görünürken derinliğimizi
    ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
    bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar
    o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
    hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

    denemeseniz de, bilirsiniz
    hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar

    bana zamandan söz ediyorlar
    gelip size zamandan söz ederler
    yaraları nasıl sardığından,
    ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
    zamanla ilgili
    bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
    hepsini bilirsiniz zaten,
    bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
    dahası onalar da bilirler.
    ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
    öyle düşünürler.
    bittiğine kendini inandirmak,
    ayrılığın gerçeğine katlanmak,
    sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
    yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
    kolay değildir elbet.
    kolay değildir
    bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
    zaman alır.
    zaman,
    alır sizden bunların yükünü
    o boşluk dolar elbet,
    yaralar kabuk bağlar,
    sızılar diner, acılar dibe çöker.
    hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
    bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
    o boşluk doldu sanırsınız
    oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

    gün gelir bir gün
    başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
    o eski ağrı
    ansızın geri teper.
    dilerim geri teper.
    yoksa gerçekten
    bitmişsinizdir...
    2 ...
  16. 377.
  17. her gece uykumu öldüren saf bir zehirdin,
    bir o kadar gizemli, bir o kadar çekici.
    meraktı belkide, seni bu kadar ulaşılmaz yapan.
    belkide ufacık bir anahtarı vardı, kalbinin derinliklerinde gizli.
    6 ...
  18. 378.
  19. sevgilim, bir günün ortası şimdi
    taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
    ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
    uzat bana, uzat ellerini
    izinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
    istanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
    güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor.

    ben seni düşünüyorum, seni
    hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
    "kalbim" diyorum, kalbim
    daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
    aşkı anılar besliyor, düşler kadar
    bu yüzden diyorum ki "aşk, eskidikçe aşktır"
    sevgi, eskidikçe sevgi.

    günümüz ekmeğimiz, türkümüz
    çoluğumuz çocuğumuz
    binalar yan yana yükselip gidiyor
    vapurların ağzı köpük içinde
    uzaklarda ne kapılar açılıyor
    trenin biri bir istasyona varıyor
    oradan çıkıyor biri.

    her şey biliyor, her şey
    sen biliyor musun bakalım
    seni nice sevdiğimi?
    üstüne titrediğimi?

    geldiğimi?
    gittiğimi?

    hadi!

    Cemal Süreya
    1 ...
  20. 379.
  21. Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın,
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
    Sevdiklerin kadar iyisin, nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun.
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,
    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
    Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
    işte budur hayat!
    işte budur yaşamak,
    Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
    Bebek ağladığı kadar bebektir.
    Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin…

    Can Yücel.
    1 ...
  22. 380.
  23. Hoş geldin!

    Unuttum, bana ne vakit gelmiştin,
    Saklayacaktım seni.
    Yüzün gözümde kalacaktı.
    Bilmeyecektin böylesine sevildiğini.
    Uykusuz gecelerimde büyüyecek,
    Sensiz sabahlara uyandığımı duymayacaktın…
    Olmayacaktın sıradan…
    Eskitmeyecektim sevdamı…
    Yoksa yine mi beceremedim?
    Ama yine de hoş geldin.
    1 ...
  24. 381.
  25. "Gecenin ortasında ne işin var,
    Yıldızlara dokunma yanarsın.
    Bak birazdan ay da batacak,
    Karanlık bulaşmasın ellerine,
    Tersin döner yolunu bulamazsın
    attila ilhan.
    3 ...
  26. 382.
  27. sen benim sarhoşluğumsun.
    ne ayıldım,
    ne ayılabilirim,
    ne ayılmak isterim.

    nazım hikmet.
    1 ...
  28. 383.
  29. alper'den 700 lira borç aldım bugün
    israil devleti gömülsün diye karanlıklara!
    çünkü eğer borcu varsa bir mazlumun
    başka bir mazluma
    bir mazluma
    mazlum...
    sevgilim
    tam buraya uygun bir ayet bulamıyorum.
    oysa ne çok ayet vardı 90'larda...
    baktığımız her yerde ayrı bir allah
    gördüğümüz her peygamber yeni bir mağara.
    insan olmak bizatihi sansasyoneldir.
    diline döktüğüm dilleri hatırlasana...

    alper bana 700 lira borç verdi bugün
    israil kaç mermi yapabilir bu parayla?
    tarık ali'nin muhammed ikbal için söyledikleri doğru mu?
    frengiden öldü diyor lahor pavyonlarında.
    işte 90'larda böyle şeyler düşündük biz sevgilim
    düşündük şiir yazınca temizlenir ülkemiz.
    şimdi ikbal cennette, tarık ali ingiliz
    merminin de biliyorsun, bini bir para
    ve diyelim ki humeyni'yi de seviyorum jack daniel'ı da
    diyelim ki ev kirasından muaftır bütün şehir
    diyelim ki zalimler de centilmen olabilirler...
    bana duyduğun sevgiyi azımsasana!
    lira bana alper borç bugün verdi 700.
    hemen iki paket malbora, biraz mızrak, biraz kuz.
    bilhassa ecnebi reyonundan seçtim bunları sevgilim
    fosforun pişirdiği çocuklarda bulunsun tuzumuz.
    ah evet biliyorum demode lakırdılar bunlar
    demode irrasyonalizm, antikapitalizm demode.
    dünya kocaman bir köy, en iyi sigara malbora
    araplar arkadan vururlar, meşru bir ülke israil.
    eğer bir gemi dolusu hayvan
    haksız yere böğürüyorsa
    ölen her zaman suçludur ne yapabilir ki katil?
    biliyorsun zalimin dediği olur ortadoğu'da
    dur küfretme. zalimler de allah'a dahil!

    söylemiş miydim alper'in bana borç verdiğini?
    mızrak aldım, çok arabesk, fazla anakronik.
    kuz desen; alnım açık, dolaşmam kuytularda.
    belki de lirayı kapar kapmaz 700
    yüzümü dönmeliydim olduğu gibi batıya.
    bir bakmışım karşıdan tarık ali geliyor
    hey bayım; şu var ya; şu koca london bridge...
    90'larda espriler hep böyleydi sevgilim
    çok açık göstermeci, nobran, edepsiz ve kitsch!
    90'larda zalimler biraz racon bilirdi.
    karıları çocukları köpekleri olurdu.
    yalnız kalan bir zalim allah'ı düşünürdü
    dur gevşeme. zulüm, allah'tan hariç!
    ah o gemide ben de olsaydım eğer
    mızrağı sallardım aştot'a kadar
    belki gider çirkin bir faşiste değer
    belki de bir masumun tam kafasına.
    ama savaş böyleymiş bazen siviller
    ölebilirlermiş devlet uğruna.
    90'lar bitti artık onlar var ve hey
    siz devlete inanan bütün reziller
    cehennemde karşıma çıktığınızda
    öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
    hayatınız gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
    anlayacaksınız allah ne demek
    ahlak ne demek
    ve rüya...
    bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
    devletin bekasının da allah belasını versin
    malboranın da!
    -ah muhsin ünlü
    ahh.
    3 ...
  30. 384.
  31. benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
    her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
    zaman zaman mağlup olsam bile etime,
    insan olmak dokunuyor haysiyetime.
    büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
    işte rüzgar, şimdi sana sığınıyorum!
    asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
    en asil şey seni buldum bu kainatta,
    güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
    ne süse, gösterişe bir baktığın vardır.
    deniz gibi muamma yok derinliğinde,
    bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.
    bir dev gibi küçük, mızmız sesleri yersin,
    allah gibi görünmeden hüküm sürersin.
    2 ...
  32. 385.
  33. "ağaçlar da büyüyor tırnak etleri de
    birtakım saçlar da uzaklarda
    herkesi bir başka neden
    bir başka hüzne götürüyor
    çok kimse bıkıyor günden akşam olmadan.
    biliniyor o ayrı bir sorundur gerçi
    herkesin kendisi ile cesedi arasındaki."
    *
    1 ...
  34. 386.
  35. Falanca duraga şimdi geliriz göge bakalim
    Inecek var deriz otobüs durur ineriz
    Bu karanlik böyle iyi afferin Tanriya
    Herkes uyusun iyi oluyor hoşlaniyorum
    Hirsizlar polisler açlar toklar uyusun
    Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
    Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalim
    Nasil olsa sarhoşuz nasil olsa öpüşürüz sokaklarda
    Beni birak göge bakalim
    (bkz: Turgut Uyar)
    2 ...
  36. 387.
  37. bir gece vardı hatırlar mısın? simsiyahtı
    kara bir ışık aydınlattı geceyi,salt dünyayı
    gözlerin emdi karayı, kaldı aktan beyazı
    değişti herşey, aydınlandı ölü kan damarları

    ağaçlar selam durdu bize saygıyla
    bir tek sen vardın diye yanımda
    biz kimiz ey beyaz tenli kumral güzeli
    korku nedir bilmesek,çelikten bir gömlek giysek

    başucumda, avucumda sen varsın, daha ne isterim
    hiçbir şey istemem bir tek sesin, tek bir nefesin
    sınırsız bilgiyi, sınırlar güzelliğin
    beni ne hale soktun ey anakaradaki güzelim

    (bkz: istemiyorum)
    2 ...
  38. 388.
  39. Kulak verin sözlerime iyice,
    Herkes öldürebilir sevdiğini
    Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
    Kimi dalkavukça sözlerle,
    Korkaklar öpücük ile öldürür,
    Yürekliler kılıç darbeleriyle!
    Kimi gençken öldürür sevdiğini
    Kimileri ya?lı iken öldürür;
    şehvetli ellerle öldürür kimi
    Kimi altından ellerle öldürür;
    Merhametli kişi bıçak kullanır
    Çünkü bıçakla ölen çabuk so?ur.
    Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
    Kimi satar kimi de satın alır;
    Kimi gözyaşı döker öldürürken,
    Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
    Herkes öldürebilir sevdiğini
    Ama herkes öldürdü diye ölmez.

    ramiz karaeski...
    2 ...
  40. 389.
  41. gün doğuyor şaki öldüren,
    bir ucu gözükmeyen buharlı dağlara.
    aklıma geliyorsun,
    en olmadık gecede
    saçların beline kadar,
    en olmazı devirir gözlerin
    çan çiçeği gibi bir o yana bir bu yana.

    ağzımdaki cigaram bir nefeslik
    zühre yıldızı vurur uzunca,
    sevdadan aşınmış yollara
    dönerim dönerim de uyku tutmaz,
    bir ben uyumadım buralarda

    ciğerime kırağı düşer,
    sebebi hangi zemheri ardısıra?
    sözler var söylenememiş
    gayrı içi geçmiş vurgun yemekten,
    dize gelmiş mecnunlar hainlere, yangınlara.
    2 ...
  42. 390.
  43. Gömdüm hepsini geliyorum
    insan yaşıyorken özgürdür
    Yaklaştım iyice geliyorum
    Her insan biraz ölüdür
    Biz de biraz ölüyüz
    Ölüler ki bir gün gömülür
    içimizdeki ölüler
    Dışımızdaki ölüler
    insan yaşıyorken özgürdür.
    1 ...
  44. 391.
  45. yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.
    yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.
    2 ...
  46. 392.
  47. yağmura çok teşekkür ederim
    bu gece yalnızca cesedime yağdı

    bana bir şey olursa diye korktum
    seni birkaç saniye düşünürsem;
    düşünürken üşürsem diye korktum
    oturup siyah portakallar yedim
    oturup korkunç kitaplar okudum
    içimde bir sıkıntı gibi cinayet
    içimde bir sığıntı gibi bir telaş
    içimde bir felaket gibi merak
    hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok yorgunum
    şimdi çocukluğumun uzağına da düştüm
    daha da düşersem diye korktum
    seni birkaç saniye düşünürsem;
    ay kıvrılırsa diye
    kan kıvranırsa diye
    can sıçrarsa ölürken bir yerlere,
    daha da ölürsem diye korktum
    seni birkaç saniye düşünürsem;
    sessem, sersem bir heceysem eğer
    seni bir kelime ederim diye korktum
    seni bir cümlede kullanırsam
    adını söylerken takılırsam, yanlış telaffuz edersem
    böyle bir günah işlersem
    tanrı affeder diye korktum

    yağmura çok teşekkür ederim
    bu gece yalnızca bu şiire yağdı

    sağol aşkım
    sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
    kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum

    her şeye rağmen
    yağmura bulanmış, güzel bir yazdı.

    küçük iskender
    2 ...
  48. 393.
  49. O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
    Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
    Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
    Seni görür görmez özgürlüğümden utandım
    Söyle ne içersin, çay mı kahve mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Saçların uzundu, omuzlarına akardı
    Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
    Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
    Gülerdin, içimize aylar doğardı
    Görünmez dağların arkasından
    Eski gülümsemeni beyhude aradım
    O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
    Kibritim yok, demek cigaraya başladın
    Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
    Böyle bir kız değildin sen eskiden
    Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
    Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
    O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Attila iLHAN
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük