ne güzel uykuya dalmıştım. yatmadan önce bol miktarda kola içtiğim için, bir-iki saat uyuduktan sonra uyandım. planım; önce su içmek, ardından tuvalete uğramak ve tekrar yatağıma dönmekti...
planımın ilk aşaması olarak yatağımda doğruldum. mutfağa gittim, ışığı yaktım. buz gibi suyumu içtim. serinledim. ardından iyice dolmuş olan mesanemi boşaltmak üzere ışığı söndürerek mutfaktan çıktım. tuvaletin ışığına erişebilmem için karanlıkta iki-üç adım atmam gerekiyordu. sorun değildi. hep yaptığım şeydi ne de olsa. fakat ne olduysa koridora çıkınca oldu. zifiri karanlıkta, sessizliği yırtarcasına bozan "tıss" diye bir ses.. vücuda pompalanan adrenalin... soluk borumdan aşşaa düşen ninja yıldızı... midemde kelebekler... en asil duyguların insanı oluverdim oracıkta. bi hasiktir bile diyemedim. işleyiverdi tüm hücrelerime. napacaamı bilemedim lan. o güne kadar "ayy ne güzel kokuyor, yerims. ehi" diyerek bağrıma bastığım air wick'in aslında pusuda bekleyen bir yılan olduğunu öğrendim. meğer ne pis, ne meymenetsiz, ne götüdürük bir zamazingoymuş. o kadar ecel teri dökmüş olmam yetmiyormuş gibi, bol miktarda lavantaya maruz kaldım birde.
tam bir şerefsiz,adeta bir sinsidir air wick. 36 dakikada bir aklınızdan akıl, canınızdan can alır. lost la bile alakası olabilir bu adi yaratığın. 108/3 ne yaptı? 36. uyandırayım.
özellikle geceleri her kıpırtıya ve ışımaya cevap veren, yanından geçerken çıkardığı pısssst sesiyle korkudan popomun içeri kaçıp osuruğumun düğümlenmesine sebebiyet veren sinsi hede. koynumda beslediğim yılan gibi bir şey.
kendisinden çekinmesen bizzat fırlatıp atacağım...
ilk kez takıp, masanın üstünde dursun da çalışıcak mı bi bakalım diye beklediğinizde sizin en masum, en savunmasız durumunuzdan faydalanıp bi an pıs'layıp alta sıçtırma kapasitesi olan air wick'in geceleri yaptığı atraksiyondur.