Ay bu gece ne büyük, ne büyük anne
Deniz gümüş gümüş, ağaçlar sereserpe
Uyudum uyandım, sağıma soluma döndüm
Bir balık sıçradı sularda, duydum
iki uçurum gibi derinleşti gözlerim
Ben onları yıldızlarla, yakamozla doldurdum.
Ay bu gece ne büyük, ne büyük anne
Denizi bir halı gibi işledi yalım yalım
Sabaha hepsini sökecek, tezgahı güne
Bırakıp gidecek -ay yorgun işçisi doğanın
Güneş sürdürecek o yorgunluğu kendince.
yazmak, dinlemek, okumak için mükemmel bir zamandır. etraftan seni rahatsız edecek seslerin gelme ihtimali çok azdır.
kahveni yaparsın. kendinle başbaşa kalırsın. tom waits parçalarını eklersin playliste. sabahlara kadar okursun.
hiç bitmesin istersin bu karanlığın. odandaki loş ışığınla birlikte pek bi rahatsın. güven duygusuyla birlikte derin düşüncelere dalmanın hazzını anlatmak imkansız. charles bukowski tarzı bir hayat gibi. böyle bir hayata özlemi anlatır bize "gece"
öyle bir şarkıdır ki gece, mor ve ötesi'ni mor ve ötesi yapan temel taşlarından biri haline gelmiştir. çünkü yıllar geçmiştir, izi kalmıştır bu şarkının.
mor ve ötesinin en güzel şarkısını bir türlü seçemediğim bir gerçektir ama gece kesinlikle ilk 5 tedir. "aslında sen hiç sevmedin" cümlesi bir haykırış olsa gerek...
yalnızlığın anlaşıldığı andır, herkes uyur, saçma sapan şeyler yaparsın. kimsenin umrunda bile değildir; yalnızsındır çünkü. ne olursa olsun .mına koyayım dersin. sarılırsın biraya. kayarsın hafiften. hay gözünü sevdiğimin gecesi dersin. sen de olmasan...
mor ve ötesinin kanımca "en iyi" albümü olan gül kendine nin dokuzuncu parçasıdır. patlamış ve bitmiş bir ilişkinin ardından dinlemesi acı verir ancak; harun tekin insanının sesi insanı rahatlatır, huzura erdirir.
geldiğinde, gündüzleri o kadar kötü şeyler görüyor ki, hemen gidiyor.
sonra bakmaya geliyor bir daha düzeldik mi diye.
pes etmiyor, pes ettiği güne kıyamet deniyor.