efenim bu yolculuklar tabir-i caizse işkenceden farksız, bedene ve kafaya zararlı yolculuklardır. ertesi günün sabahı gidilecek yerde olma zorunluluğu veya gidilecek yere sadece gece saatlerinde otobüsün bulunması nedeniyle yaşanması gereken saf bir işkence...
güzel ülkemizin maaşallah eşşek gibi bir yüzölçümü olduğu için * yapılacak bu yolculuklar haliyle çok uzun zaman alır. ülkemizdeki ulaşımın da %90'ının karayoluyla sağlandığı düşünülürse iş iyice çığrından çıkar.
alırsınız biletinizi binersiniz otobüse, dakika 1 gol 1 buyrun ;
eleman : beyfendi cep telefonunuzu kapatabilir misiniz lütfen ?
evil : hatsız'a aldım aabi
eleman : beyfendi aracın elektronik donanımına zarar ve...
evil : hatsız'a aldım diyorum aabi, sinyal verip almıyor şu an,
eleman : kesin kurallar var ve...
evil* : hay allah kâhretsin seni
de buyrun, zaten otobüste gece uyuyamayan bir karakter iseniz lanet geçecek geceniz hemen kendisini belli etmiştir. adam anlamaz hatsız'dan neyden.
yerinizi buldunuz oturdunuz, aman tanrım zorla radyo dinlettiriyorlar, ibrahim tatlıses, ferdi tayfur, hede hödö, lan ben bunları dinlemeye mecbur muyum ?? telefonumu kapattırdınız peki bu işkence ne ? sevmiyorum zorla mı ? *
bir de film seyrettirirler, altta radyo hala açıktır, sesler karışır, genellikle aptal aptal filmler konur ve sizde malak gibi izlemek zorunda kalırsınız.
seyir halindesinizdir, ulan şu ışıklar kapansa da bir uyumaya çalışsak diye düşünürsünüz ama yok, önce servis mi ne var;
kim o uyuz pet bardaklarda bir şey içmeyi sever acaba? e tabi bardak bulacak halleri yok beylerin. yarısı boş asidi kaçmış kola ve soğumuş poğaça.*** mideniz boş kalmasın diye yerseniz ham hum...sonunda servis biter ve "acaba uyuyabilecek miyim" diye dört gözle ışıkların sönmesini beklersiniz. sonunda sönerler...derken * !! önünüzdeki hayvan arkası sanki boşmuş gibi koltuğunu sonuna kadar yaslar ve sizi bir anda daracık yerde sıkıştırıverir. tamam razı olmalısınızdır ama önce bir haber vermeli değil mi ama, biz de kendimizi hazırlayalım.
siz de koltuğunuzu yaslarsınız ama sonra anlarsınız ki bu bir aldatmacadır, asla yatağın yerini tutamaz bu lanet olasıca koltuklar, tamam ben bu koltuklarda da yataktaymış gibi sevişebilirim ama uyuyamam ki kardeşim, yok işte huy bu...yani bir kısım insanların genel huyu...yatak harici yerlerde uyuyamamak...
bir süre geçer...derken "ıngaaaaaaaaaaa" bir bebek sesi...annesi vardır bir de yanında "suusss" der sanki bebek anlayacak, sus mu dedin ? hadi bakalım daha yüksek sesle "ıngaaaaaaaaaaa".....zar zor susturulur, tabi bir süreliğine.
ardından horlama sesleri duyulur, "ya nasıl uyuyor bunlar" diye düşünürken şimdi de bu sesleri çekmek zorunda kalacağınızı anlarsınız. altta ise hÂl radyo çalmaktadır..."senden uzaklardaaaaaaaaaaaa". neden radyolarda the prize of beauty çalmaz ?
zamanla üzerinizdeki yorgunluk size morfin etkisi yapar, uyuşursunuz. yorgunluktan baygın düşmek gibi bir şeydir bu. hayal kurmak iyi gelebilir bu anlarda ama derken otobüs durur ve elemanın uyuz sesi size haber verir.
- kaptanımız 30 dakika yemek ve ihtiyaç molası veriyor
o anda hatırlarsınız ki otobüsü süren bir insan, otomatik pilot değil ve dinlenmesi lazım garibin, keşke ben sürsem en azından canım sıkılmaz diye düşünürken aklınıza olabilecek facialar gelir ve hemen vazgeçersiniz bu hayalden.
aşağı inerseniz gelen bir miktar uykunuz da gider, inmezseniz de ayaklarınız uyuşur. gecenin köründe yeni bir sorunsalla uğraşmak zorunda kalırsınız. inince bir de kazıklanma durumu vardır ki henüz ucuz fiyatlarla bir dinlenme tesisinin varlığı görülmemiştir.
bir bu kadar zaman daha geçtikten sonra da mutlu sona ulaşırsınız ki bu yolun geri dönüşünün de olacağı aklınıza gelir ve tekrar sinir olursunuz.
kısaca, özetle asabiliğe davetiye çıkaran bir durumdur bu gece yapılan otobüs yolculukları.
Böyle herkes ayaklanınca uyanırsınız ya da anneniz arkadaşınız ileseniz o sizi dürter. Sonra bakarsınız ki mola veriliyor. Otobüsten inersiniz soğuk havanın yüzünüze çarpmasıyla irkilir ve uykulu halinizi kenara bırakıp gözünüze ve burnunuza ilişen gözlemelerle kesişmeye başlarsınız.
herkes uyur siz uyuyamazsınız. o koltuga bacaklarınızı sıgdıramazsınız bi türlü, olduramazsınız. hiç alakanız olmayan küçük otobüs yastığına dayarsınız basınızı, alnınızın bi kısmı camda, arka fonda eski sevgiliyi hatırlatan depresif şarkılar.. saat 3lerde dinlenme tesislerinde ışıklar yanar, gözünüz seyirir, inip wcye gidesiniz bile gelmez. en iisi tesisten kırık kestane şekeri almaktır, sabahın köründe herkes yatagıyla bi bütün olmusken, sizin koltuğa yapışan kıcınızın içler acısı halini biraz olsun dindirir bu, insanı o saatte mutlu edebilecek nacizane bişidir.
mp3 player ve yanında okunmaya değer neşriyat ile yapıldığında bünyeyi rahatlatan eylemdir. yolların uzun memleketimizin şartları çetin olduğu da göz önünde bulundurulursa sabaha kadar günlük hayatın içinde eskisi kadar kurmaya vakit ayıramadığımız hayallerle tatlı bir uykuya dalmayı özleyenler için fevkalade bir yöntemdir.
eğer yanınızda uyuyan 120 kiloluk, anatomik olarak kadın özellikleri gösteren ama bir türlü konduramadığınız varlık o ince sınırı geçip, vücudunuzun sol yarısını kaplayarak sağa doğru yayılmaya başladıysa ve yine o varlık otobüs mola verdiği zaman sizin en büyük hakkınız olan işeme hakkınızı elinden almasın diye yavaş yavaş kıpırdamaya başladığınızda bir zahmet uyanıp sizi azarlamaya kalkıyorsa yolculuktan ziyade sinir harbine dönüşen eylemdir.