gecenin nefesine doğru yol almak. pencereden sokağa baktığında gözlerinin önüne sisten başka bir şey gelmez. hazır yüreğinde sislenmişken kapıyı vurup sislere dalarsın. sigara paketini yoklarsın, cebinde mi diye. sonra elin pakete değer derinden bir oh çeker, ellerin cebinde yürümeye başlarsın. caddeler turuncu ışıkların sisle savaşından başka bir şey göstermez. yarım kalmış rüyalarında yürüyorsundur sanki. adımların hızlanır, dudakların sigagranı arar. ateşlersin, göz kapakların sisin pusundan kaçmaya çalışırken. hava bazen açılır sonra yok sayıp geçer seni, tekrar kapanır. hiçbir şey gelmez aklına, bilinmeze ve görünmeze plaseler vurursun. daha da hızlanır ekimden kasıma koşar adım...
güzel ülkemin güzel insanlarının okuduğu romanlardaki tasvir edilen ortamın hayali ya da izlediği amerikan filmlerinde ve saçmalamakta sınır tanımayan türk insanını aptallaştıran dizi kuşağındaki herhangi bir diziden akılda kalan sahneyi canlandırma ihtirasından başka bir şey değildir.
bizim insanımız elleri ceplerinde ya soğuktan götü donarken yürür, ya da eldiveni yokken. siste yürümeye gelince;
göz gözü görmüyor amk.
ceplerinin sis dolmasına sebeptir. belki de bir rüyanın çatısında dolaşmaktır. o masallardaki sisli ormanlardan ve baykuş seslerinden ürperemeyecek kadar aklın doludur. çocukken sokakları ilaçlayan arabaların peşinden koşup hemen arkasından bıraktığı dumanında dönerken içindeki acayip şımarıklığı özlersin sadece, o gelir aklına. bir sigara ateşlemek şart olur.
o ayak sislerin gizlediği her hangi bir şeye çarpıp tökezlerse, o göklerde dolaşan burun asfalta bir girerse o gizemli sislerin içinde biri görmesin diye nasıl koşarsın ama bi görmek isterim ki sorma gitsin.