bugün

sanki yine dizinin dibine oturup hayranlıkla, ihsan oktay'ı dinlediğim kitap. bitmesin diye yavaş yavaş okuduğum. sözlüğüme "gebergâh" gibi müthiş bir kelimeyi eklediğim,önceki romanlarının aksine farklı zaman,konu ve karakterleri barındıran eser.
yüzsüzlüğün kıyasıya övüldüğü günümüze ayna tutan, ihsan oktay anar ın son kitabı, bir yavşaklık güzellemesi dir.
--spoiler--
bu lumpen mükemmelliyetçilerin sevinçlerinin sebebi, "iyi ki onun yerinde değilim! benim yapabileceğim hatayı iyi ki o yaptı!" fikri idi. merkezkaç fizikteki kuvvetti, ama içtimâi kudret, merkeze hücumdan geliyor gibiydi: güzellik ve çirkinlik, dehâ ve delilik gibi tabiî eksiklikler ve fazlalıklar, olağan insanlarca kriminal bir hususiyet olarak kabul ediliyor, alayla cezalandırılıyordu. anlaşılan çok sayıda olmaları, aynı fikrî ve bedenî üniformayı giyip cemaat içinde durmaksızın hizâ ve istikametini kontrol eden normal insanları yanıltıyordu. cemaat, zâniyeleri taşlarla, divâneleri kahkahayla recmediyor olsa gerekti. çünkü bunlardan biri aşkına; diğeri işe zekâsına engel koymazdı.
--spoiler--
ihsan oktay anarın bir antikarakteri, yani çirkin, kötü kalpli, çıkarcı birini baş kahraman olarak bize sunduğu romanı. malesef puslu kıtalar atlası ve suskunların yanına bile yaklaşamayacak olan bu roman, eğer yazarın ilk eseri olsa idi, bugün hiçbirimiz uzun ihsanı tanımayacaktık. büyülü bir dünyaya adım atmak ümidiyle başladığım galiz kahraman beni hayal kırıklığına uğrattı. hasılı uzun ihsan efendi sanırım yazıp yazabileceği en iyi kitapları yazdı ve hayal gücü artık eskisi gibi iyi çalışmıyor. yahut bilinçli olarak topluma yönelik eleştirilerini bir kitapta toplayarak romancılığa veda ediyor ve bu esnada lafı gediğine koyuyor.

spoilerlı edit: antropologun 1000 farklı fotoğrafı aynı kağıda tab etmesi sonucu ortaya çıkan görüntünün idris amil hazretlerine tıpatıp benzemesi yazarın bize verdiği ince ayardır. yani idris amil hazretlerinin bünyesinde toplanan kötü özelliklerin her biri aslında bizim kötü taraflarımız. açgözlülüğü birimizden, kötü huyu öbürümüzden, fitnesi bir diğerimizden idris amile nakledilmiş.
bu kitap bence incelikli bir mizahi roman. incelikli olmasını sağlayan eleştirel anlatımı, gülünçlükleri iğneleyici bir dille aktarması, yurdum insanının yakın(psikososyal) tarihine işaret etmesi. misal bahsedilen yazarlık kursu vesilesiyle edebiyat ve aydın figürüne dokundurmaları farketmemek mümkün değil.

diğer okuduğum romanlarındaki derinlik bu kitapta yok konusu itibariyle. fakat keyif alarak okudum, birçok yerinde gülümsedim ve hatta güldüm. atmosferi layıkıyla yansıtılıp metne sağdık kalınırsa sükse yapacak bir film çekilebilir aslında bu kitaptan. epey eğlenceli ve renkli bir film olurdu.

--spoilerımsı--
idris amil hazretlerinin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir herhalde. kurnaz geçinen efendimiz aslında bir çok musibeti haketmiştir. ayrıca 'efgan bakara' karakteri dikkat çekici. yazar onun aracılığıyla birkaç aforizma tadında söylem dile getiriyor.
--spoilerımsı--

--spoiler--
''... ayrıca belirsizlik münevverlerin yegane varlık sebebiydi. bodrumda kaybolan anahtarı, daha aydınlık diye sokakta arayan hoca'nın tersine bunlar, sokakta kaybolan anahtarı, daha karanlık diye bodrumda ararlardı.''
--spoiler--

(bkz: hüüüüüüüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjjjjjjjjjt! Nah-ha!)
Kemal sunal filmleri tadında bir kitaptır.
idris Amil Efendimizin Remziye'den olma(!) oğlu Yaşar belli ki şaane potansiyel barındıran bir karakter. Kıllı-yarma fedaiye çok benzemesi ile, ışıktan korkması ile, aileye dahil olmasındaki tuhaf sorgusuz kabullenişle hemen ayrılıyor okurun gözünde. Kimbilir bu Yaşar'dan ne malzeme çıkacak ilerde diye bir beklentiye giriyor okur.
Derken bir ara o fikir parçasının bile sığamadığı küçük beyinde muazzam bir musiki yeteneğinin olduğunu öğreniyoruz. Öyle böyle değil, harika çocuklar kanunu ile yurtdışında eğitime gönderiliyor yani. okurda beklenti iyice tavan yapıyor haliyle.
Sonra yazar sıkılıyor herhalde bu karakterden, orda kesip, bir daha kitap boyunca söz etmiyor Yaşar'dan. Ee bizim beklentilerimiz ne oldu şimdi?
Yazar elbette kendi romanının mutlak hakimidir, o yarattığı dünyanın tanrısıdır. Kabul.
Ama kardeşim, bu kadar sevdiğim bir yazarın bizi bu güzelliklerden niye mahrum bıraktığının hesabını da sorarım ben burda.
hemen okunabilen bir kitap. ama isterseniz uzatarak da okuyabilirsiniz. kopukluk olmuyor, araya zaman girse de sorun yaratmıyor. efgan bakara enayisi favori karakterim. Muhtar lüpen'in üstüne yattığı kitap basma fikrinde yazarların da türkçeye çevrilip değiştirilmesi çok gülünçtü.
biridelik niçe (friedrich nietzsche)
ilhan kundura (milan kundera)
irfan turhangil (ivan turgenyev)
cankul serter (jean paul sartre)
parsel pürüz (marcel proust)
cezmi coz (james joyce)
fikret fügo (victor hugo)

kitap ironilerle, taşlamalarla, ana kahraman idris amil hazretleri ile dalga geçmelerle dolu. Sığ bir bakış açısı olabilir. idris amil Zula'yı hayalimde canlandırmaya çalıştım ama bir türlü başaramadım. Çocuk mu, yaşlı mı, çocuksa kahvede ne işi var, bir türlü yaşını çıkaramadım. Kitapta yaşı da verilmemiş zaten. Yanlışsa lütfen düzeltin.
ihsan oktay anar'ın mizah ağırlıklı romanı.

yedinci gün adlı romanında insan-ı kamil diye adlandırılan ve antropologlar tarafından incelenmek üzere kaçırılan idris amil zula adlı karakter, bu romanda daha detaylı işleniyor.

kitaptaki dayı karakterinden tutun da efgan bakara'ya kadar renk çümbüşü bir dolu kahraman var. kahramanımız idris amil ise ne iş yaptığı tam bilinmeyen; yeri gelince kabadayı, yeri gelince romancı-şair, yeri gelince de köfteci olmaktadır. hatta bir ara hırsızlık ve korsan kitap işine de girmiştir.

ihsan oktay anar diğer kitaplarında mizah ögesini çeşni olarak kullanırken; bu romanı direkt mizah eksenli yazmış. ama biz onun gizem dolu romanlarına alışmışız bir kere.

bir de kitabı bitirince 3 gün boyunca şu nidayı çıkararak geziyorsunuz: hüüüüüüüüüüüüüüüüüüüp! jjjjjjjjjjjjjjjjt! nah-ha!