her ne durumda olursa olsun, ister yenilsin ister yensin, taraftarı olmaktan utanmadıgım gecmis basarılarıyla gurur duydugum, son donemlerde yasadıgı sıkıntılar da olsa her zaman ve her yerde bogazım yırtılırcasına destekledigim takımım. (bkz: tutku)
gönülden bağlı olduğum, her durumda ölene dek destekleyeceğim takımdır.
zamanında uğruna kavgalara giriştiğim, arkadaşlarımla küsüştüğüm, şehirler arası yolculuk yaparak maçlarına gittiğim takımdı. sonra büyüdüm, olgunlaştım, sırtıma sorumluluklar aldım ve zaman yaratamadım sadece eskiden yaptıklarımı yapmaya. ama kendi çapımda desteğimi esirgemedim. bir kısım zaman daha geçti, asırlık bir çınar zor durumlara düştü. kötü yönetim, başarısız tercihler, çeşitli guruplaşmalar. siz bu duruma getiren durumların adına ne derseniz deyin işte. gördükçe üzülüyorum, sinirleniyorum. sorumluları boğazlayasım geliyor!
eskisi gibi çıkmıyor sesi kükrediğinde ama kim demiş aslanın pençeleri köreldi diye? kurt kocamış geliyor şimdi gözünüze... oysa neler geldi geçti, bu da geçecek!
şimdi konuşun saygısızlar, konuşun. itin götüne sokup çıkardığınız, terbiyesizce aşağılamalarınızla kirletmeye çalıştığınız kulübün bir türk kulübü olduğunu, tarihte türkiye'nin yüzünü kara çıkarmadığını, dünya'da tanınan bir türk markası olduğunu unutun. sporun kardeşlik, dostluk, centilmenlik anlayışıyla geliştiğini; rekabetin kırıcı boyutuna geçip unutun.
geçici bir heves değil, popularizm hiç değil; galatasaraylı olmak içtenlikle her durumda bayrağını gururla taşımak demek.
ve hayatımda ilk defa bugünkü kadar heyecansızım bu sevdada. ilk defa galibiyetimize sevinemiyorum. ilk defa maçları izlemek içimden gelmiyor. ilk defa utanıyorum kulübümden. ilk defa.
öncesini okuyup öğrenmeden önce diyebilirim ki, herşey prekazinin o müthiç golüyle başladı benim için, hani şu monaco'ya attığı gol. oydu benim ilk galatasaraylı olduğumu hissettiğim ve hatırladığım an. daha sonra ikinci monaco maçı. ondan sonra ise 3-0 dan 4-3 lük fener maçını hatırlıyorum, hey allahım, o kara gün bile güzel geliyor şimdi.
derken artık galatasarayla birlikte büyümeye başladım, 1.kalli dönemi, hollmann, manchester zaferi, daha o zamanlar aşk duygusunu tattım en derinlerde. herşey ortadaydı, evet o zamanlar en iyiydik. daha dünyanın bir numarası olmamıştık ama türkiyenin en iyisiydik yine. yine avrupada döktürüyorduk, yine tektik. sonra faruk süren geldi kulübümüzün başına. fatih terim'i de takımın başına getirdi. hey gidi günler, daha imparator bile değildi o zaman.
bir rüya başladı işte o zaman. hagi geldi. emre diye yeni yetme bir velet çıktı piyasaya. şampiyon olmaya başladık, olduk, oldukça olduk. sürekli daha iyi olduk. tek gol atınca sevindiğimiz şampiyonlar liginde bile ne olursa olsun çıtayı yükselttik, çıkamasak bile kılpayı kaçırmaya başladık. hagi'nin unutulmaz gollerinde biz yaşıyorduk evet, o golleri gördük capcanlı bir şekilde. büyük kaptanımızı bile sevdik o dönem, büyük kaptan yaptık onu kolay bir şey mi bu..? türkiye'deki her maçta 4-5 gol atar olduk bir ara. o kadar güzeldi ki herşey, şimdi düşününce gerçekten rüya mıydı diye içimden geçmiyor değil..
popescu diye bir set, taffarel gibi bir duvarımız vardı bizim. adam ağladı ya, war mıydı ötesi..? evet 4. senenin sonunda yine şampiyon olmuştuk, herşeyin ilkini başaran biz yine başarmıştık ilki. 4 sene üstüste şampiyon olmuştuk. hiç olmadığımız kadar gururluyduk artık. takımımız kimilerinin düşündüğü gibi, tesadüfen gitmiyordu. emin adımlarla avrupanın ve dünyanın tepesine ilerliyordu.
chelsea'dan 5 yemiştik evet. deplasmanda eze eze hakem oyunlarıyla 1-0 yenildiğimiz chelsea'den kendi sahamızda 10 yemediğimiz için sevinecek durumdaydık. o günü de yaşadık. bu arada kendimizi öyle bir rüyanın içinde bulmuştuk ki o dört sene, ezeli rakibimiz fenerbahceye en kötü zamanında bile yenilmemize rağmen, pek de umrumuzda olmuyordu. işte bu gerçekten bir rüyada olduğumuzu ispatlıyordu aslında. her ne kadar johnson'un o golü atmasına hala inanamasak da*
ümit davala.. sen nasıl bu kadar soğukkanlı bir şekilde atarsın o dakikada penaltıyı, ey milan fatihi.. ilk defa ağlıyordum takımım için, o nasıl bir sevinçti öyle. halbuki neydi ki olay, topu topu uefaya katılacaktık. o müthiş oyunumuza rağmen çıkamamıştık işte gruptan. uefa ile avunacaktık artık.
bologna, b.dortmund, mallorca, leeds, arsenal..
her birisini anlatmaya kalksam uzun entry kasanlara falan girerim, en iyisi geçeyim o günleri. hani yani amaç o değil ondan*
imparator gitti, lucescu geldi. jardel geldi, süper kupa geldi. vee büyük başkan gitti. galiba rüyadan o anda uyandık.
mehmet cansun geldi, sokaklarda falan galatasaraya para toplamaya başladılar, işte ilk o zaman ne oluyoruz yaa dedik..
çok durmadı cansun ve ekibi, 8 ay sonra gittiler bavullarını toplayıp. seviniyorduk aslında ama hiç düşünmedik o zaman beterin beteri olabileceğini. bugünleri görmek mi? olamazdı ya böyle birşey, yok daha neler...di bizim için.
özhan canaydın geldi. lucescuyu göndermekle başladı işe. real madrid fatihiydi o. fatih terimden sonra kim gelirse gelsin bir antipati beslenecekti zaten, ama lucescu da bu olmamıştı. kendini sevdirmeyi başarmıştı. gönlümüzde taht kurmayı başarmıştı. her ne kadar o kadroyu şampiyon yapamasa da, bizi şampiyonlar liginde çeyrek finale çıkarmayı başarmış ve ertesi sene hakikaten de beş para etmez kadromuzla bizi şampiyon yapmıştı.
işte o lucescuyu gönderdi canaydın. hem de yerine terim'i getirerek. imparatoru getirerek. sanırım canaydın dönemlerinin en kötü özelliği oydu. hayranı olduğumuz kim varsa, onlardan bizi soğutmak için elinden geleni yaptı. işte fatih terim, işte hagi, işte bülent korkmaz.
hangi galatasaraylı hagi'ye küfredebilirdi, buna inanabiliyor musunuz? evet, işte ben bunu yaptım. arkadaş kabul edelim, adam teknik direktörlükten anlamıyordu, bu bir gerçekti. tek yaptığı 5-1 lik türkiye kupası şampiyonluğuydu ki, dillere destan, kendini daha güzel aklayamazdı heralde. ribery'e de dua etsin bu arada..
bu dönemde neler mi yaşadık? uefaya bile katılamadı takımımız bir sene. bir sene trömsö isimli bir köy takımına elendik. ezeli rakibimiz ligi 6.sırada bitirdiği sene bizi 6-0 yendi. avrupaya gittiğimiz diğer seneler gelen vurdu, giden vurdu. orhan ak, cihan haspolatlı gibi adamlar bizim yıldızımız oldular. rakiplerimiz dünya yıldızlarını getirirken bizi pires pires diye oyaladılar, yerine heinz diye birini getirdiler. adını bilmediğimiz yabancı oyuncular geldi gitti bir sürü. barış gibi serkan gibi yeni yetme top tutma yeteneği olmayan oyuncular en iyi oyuncularımız oldu, ayhan'dan medet ummaya başladık. allah kahretmesin ne oldu bize..?
hiç mi iyi birşey olmadı bu dönemde.. evet oldu. iki tane. birincisi ribery geldi. sonunu biliyorsunuz, her ne kadar karaktersiz olduğunu düşünsem de ribery'nin, sonuç olarak suç yönetimindir. ikincisi ise gerets'in galatasarayımızın başına gelmesidir. böyle bir adamı bile kovarcasına göndererek, milyonların önünde ağlatmayı başarmıştır bu yönetim. gerets'e o anda sarılmak isteyen binlerce galatasaraylıdan biri de benim, evet. adam iki senede taht kurdu kalbimizde.
fenerbahce taraftarı olağan seçimimiz öncesinde pankart açtı. "adayımız canaydın" diye. ve canaydın, o günlerdeki umudumuz yiğit şardan'ı safdışı bıraktı. neymiş, liseliymiş. değiştirseler de şu lisenin ismini kurtulsak şu liselilerden.
biz bu utançları yaşayacak taraftarlar değiliz. bunları haketmedik biz. canaydın gitti, yerine gölgesi geldi. onun adamları, onun istediği yönetim şekli. taraftarın tek sevgilisi vardı yönetimden, abdurrahim albayrak. ne kadar onurlu bir insanmış ki, kendisine yapılan tüm şerefsizliklere rağmen hala çıkıyor ve sonuna kadar takımımın arkasındayım diye ağlıyor. ağlıyor adam ya, koca adam ağlıyor allahsız köpekler, sizin yüzünüzden. neymiş, kıroymuş efendim
velhasıl kelam, bugün galatasaray yenince yine seviniyorum. ama yenilince içim cız etmiyor. maçını kaçırsam çok da tın diyorum. ve en kötüsü de ne biliyor musunuz. yeni yönetim en az iki sene kabus gibi üzerimizde. bu en az iki sene daha böyle umursamaz, utanır şekilde geçecek demek galiba. umarım yanılıyorumdur.
yine de onsuz yapamıyorum işte, her ne kadar rezil bir kadromuz, kötü bir yönetimimiz olsa da, maçlarda kötü oynasak da, takımda bir gelecek görmesek de. her ne kadar utansam da..
2007-2008 sezonunda her ne kadar puan olarak şampiyonluğa yakın dursa da bir taraftar olarak benim çok umudum kalmamıştır şampiyonluk için. takım içinde, şampiyonluğa katkı sağlayabilecek hemen tüm oyuncular teknik direktör ile kavgalıdır. buna en son nonda ve arda da eklenmiştir.
bir müddet sonra gelen düzeltme: problem olan durum ortadan kalktı, heyecanla bekliyoruz.
birkaç fanatik taraftarının chelsea' yı karşılamasının bütün camiasına yüklenmemesi gereken kulüp. her ne kadar ligde ve kupalarda istikrarsız sonuçlar alsa da, doğru teknik direktör ve zengin altyapı tercihleriyle bu ülkenin ve avrupa yarışının zirvesinde varolmayı sürdürecektir.
simsar operasyonu kapsamında ankaragücü ve bursasporla birlikte zan altında kalmış kulüp. ayrıca hıncal uluç'un iddiasına göre mali yapısı nedeniyle 2009 yılında küme düşme ihtimali vardır.
aynı yıl içerisinde hem türkiyede şampiyon olup hem de avrupada uefa ve süper kupayı müzeye götürme başarısını göstermiş asil takımdır. ve bu süreçte hiç yenilmemiştir. tamam çok abartılacak bir şey değildir.
zira eskiden bunlar çok kolaymış. futbol eskiden böyle de değilmiş zaten. kuruşun para ettiği yıllarmış. tesadüfler varmış, gerçek olurmuş. azizmiş birileri, söylermiş dururmuş.
bitti masal.
ne demiştik hayallerinizin bittiği yerde bizim gerçeklerimiz başlar
yıllar geçti üzerinden belki ama avrupa bizim nal seslerimizle inlerken türkiyede hakemden başka bir söylemi bulunmayan malum takımın halen bugün de hakem dediği sürecte elde ettigi başarıyı kıskanacak değiliz ancak bunu büyüklenme anlamında kullanırlarsa ve galatasaraya laf atma küstahlıgında bulunurlarsa sıçın da bokunuzla oynayındemekten kendimi alamam.
şimdi moda sarı lacivertmiş. iyi o zaman ne diyordunuz? alkışlayın ulan kendinizi i.neler. ne diye bu sağa sola laf atmalar. gerçi kime diyoruz ki? yediden yetmişe tüm kalbiyle schalke duasına çıkmış eziklerin anlayabilecekleri bir şey degil bunlar. şampiyonlar liginde çeyrek final uefa kupasına eş degerdir diyenleri de duyduk biz. geçen yılın çeyrek finalistleri de öyle diyorlarmış. *
galatasarayımın en çok da bu yönü dehşet verici. bu ezikler ne yaparlarsa yapsınlar her başarılarının ardından Galatasarayla kıyaslanacaklar. ellerinde bi stad vardı onun da iki yıl daha atarlar havasını ondan sonra o da tıss. he biz bu sene şampiyonlar liginde şampiyon olacağız diyorsanız bence hayallerinizi daha geniş tutun, süper kupa, kıtalararası kupayı da ekleyin yanına. sabah da boy abdesti almayı unutmayın ama.
şampiyonlar ligi çeyrek final maçında real madrid'e 2-0'dan 3-2 çocugu koymuş takımdır.
bu bir ilktir. şöyle ki real madrid tarihinde hiç bir takımdan 20 dk'da 3 gol yememiştir ve hiçbir takıma 2-0'dan 3-2 mağlup olmamıştır.
(bkz: gerçekleri tarih yazar tarihi de galatasaray)
şampiyonlar liginde sadece çeyrek final oynamış takım değildir. şampiyonlar liginin önceki adı olan şampiyon kulüpler kupası'nda prekazili, tanjulu kadrosuyla yarı final oynayarak steau bükreş'e elenmiştir.
şampiyonlar ligi çeyrek final ilk maçında real madrid'i 2-0'dan 3-2 yenip çok pis tarih yazmış takımdır.
haa diceksiniz ki rövanşta 3 yediniz. o maç kupayı almak gibiydi valla.